Dönüş

1 0 0
                                    

Telefonumun sesi ile uyandım. Ama ona uzanmaya çalışmak bile içimden gelmiyordu. 

Eda öleli 3 ay oldu ve ben  hiçbir şey yapmadım. Cenazeden hemen sonra İzmir'e annemin yanına gitmek dışında. O lanet gün Eda'nın arkadaşları onları arar aramaz geldiler. Eda'nın arkadaşı Oğuz beni sakinleşmem ve temizlenebilmem için bir yere götürdü. Bir tür kulüp evi gibi bir şeydi sanırım. Orada beni iki kız karşıladı. Eylül ve Dila. Eda arada onlardan bahsederdi. Hiç tanışmamıştık tabii ama hangisinin hangisi olduğunu Eda'nın instagramından biliyordum. O gün o benim temizlenmeme ve giysilerimi değiştirmeme yardım ederken onlara her şeyi anlattım. Ama her şeyi. Abimi ve Eda öldüğünde nasıl kaçtığımı da. O an onlar da çok büyük bir acı yaşadıklarından ne kadarını hatırladıklarını bilemiyorum. Eylül durmadan benim bir suçum olmadığını söyleyip durdu. Tepkimin doğal olduğunu. Dila ise çok konuşmadı. Her ikisi de arada odadan çıkıyorlardı. İki gün Eda'nın arkadaşları ile kaldım. Onların Eda'nın ölümünü nasıl karşıladıklarını izledim.  Ama neler konuştuklarını hayal meyal hatırlıyorum zaten iki kız dışında geri kalan herkes vampirlerin varlığını yeni yeni sindirdiğimi düşündüklerinden üzerime gelmiyorlardı. Her iki kız da kimseye bir şey söylemedi. Sadece Dila cenazede ayrılmadan önce bana kaçmaktan vazgeçtiğimde ona ulaşmamı söyledi o kadar. Ve numarasını verdi.

O günlerde yaşadıklarımdan sadece bunları hatırlıyorum. Anneme Eda'nın öldüğünü bile söyleyemedim. Çünkü öldüğünü söylersem nedenini söyler ve ben bu konuda bir hikaye uydurabileceğimi sanmıyorum. Gerçeği söylersem abimin izinden gittiğimi düşünecek. İstanbul'a döner dönmez bu işlere bulaştığımı. Bu yüzden de annem hüzünlü halimi kendince sevgilimden ayrıldığım şeklinde yorumlayınca hiçbir yorum yapmadım. Ne yalanladım ne onayladım bu da annem için yeterliydi tabii.

Açıkçası biraz düşününce Eda ile arkadaş olmamın içten içe bu işlere bulaşmak istediğimi gösterdiğini düşünüyorum. İlk gün kolundaki dövmeyi görmüştüm ama yine de yanına oturdum. Her gün inatla onun yanına oturmaya devam ettim. Sonra bir gün okulun çevresinde bir yerlerde bir şeyler yemeye karar verdik. Ve sonra sinemaya falan gittik. Her gün keşke kaçmayı Eda yaşarken bıraksaydım diye düşünüyorum. Keşke ona abimi anlatsaydım ve keşke o hayatının bir kısmını benden gizlemek zorunda kalmasaydı. 

Bir anda yatağımda doğruldum ve telefonuma uzandım. Dila'ya whatsappten bir şey yazmayı düşündüm ama ne yazacağıma bir türlü karar veremedim. Sonunda bir şeyler yazıp yazıp silerken yanlışlıkla D harfini yolladım. Ne alakaysa. O görmeden sildim hemen. Ama tabii silinmiş mesajın bilgisi ona gitti.  

D: Hey Ela! Nasılsın? Ne yapıyorsun? 

E: İyi olmaya çalışıyorum. İzmirdeyim annemle. Sen nasılsın?

D: Ben de iyi olmaya çalışıyorum. Ne zaman döneceksin? Döndüğünde uğra istersen. Yani hazırsan.

E: Bu Çarşambaya ne dersin?  

Açıkçası neden bu kadar yakın bir tarih verdiğimi bilemiyorum. Benim açımdan bayağı impulsive bir çıkış oldu bu.

D: Tabii. Ben sana çarşamba sabah bizim mekanın konmunu atarım sen istediğin saat gelirsin. Orada hem bizden birileri var zaten.

E: Tamam, sağol, görüşürüz.

Sonrasında hemen bilgisayarımı açtım yarına uçak bileti aldım. Zaten çok eşya ile gelmediğimden hazırlanmak zor olmayacaktı. Sadece anneme neden böyle ani bir karar aldığımı anlatmak vardı tabii.

"Ela sabah sabah içine mi doğdu da 294 lira harcanın evladım!" 

Annemin bağrışını duyar duymaz yatağımdan kalkıp aşağıya indim.

"Annecim iş görüşmesi için mail atmışlar. Görüşme çarşamba. Bir gün önce gideyim hem evi de toparlarım diye düşündüm."

Evet, anneme yalan söylüyorum. Sadece Eda'nın ölümü konusunda biraz hassasım. O konuda yalan söyleyemiyorum onun yerine hiçbir şey söylemiyorum.

"İş görüşmesi mi?" dedi beni şüphe ile bir süzdü. "Hadi hayırlısı."

"Amin annem amin." dedim gülerek.

"Neyse gel de kahvaltı et bari hazır kalkmışken. Biraz d vitamini alırsın. Şu haline bak odandan çıkmadın bir türlü. Millet İzmir'den geldiğine inanmayacak bu beyazlıkla."

"Tek derdimiz bu olsun be annem."

Onaylamaz bir şekilde güldü. 

"Serseri."

Bir sonraki gün saat 10.00'da Adnan Menderes'ten uçağıma bindim 11.05'te Atatürk'teydim. Sonra metro kahvaltı market falan derken saat bir gibi ancak eve geldim. Sonrasında da hemen bir temizliğe giriştim. Kaç aydır eve gelmemiştim ortalık toz içindeydi. Temizlik bitince televizyonu açtım ve en sevdiğim cafeden bir lazanya ve tiramisu söyleyiverdim. Birden üzerimdeki ölü toprağı bir kalkmış gibi hissettim. Ya ev temizliğindendi ya da kaç aydır ilk defa kafamda tasarladığım şeyi gerçekleştirmek için bir adım attığımdandı. Açıkçası ne yapacağımı çok bilemiyorum. Hiç boylu boyunca düşünmedim. Avcılık işi nasıl olacak bilemiyorum. Kısmi bir eğitimim var baştan sona eğitilmem gerekmez herhalde ama tabii o eğitimi abim bana 12 yaşıma kadar verdi yani çok bir halt bilmiyorum. Bunların yanında sonsuza kadar annemin sırtından geçinemem. Para kazanmam, gerçek bir işe girmem lazım. Avcılık ve iş nasıl yürür bilemiyorum. Hoş Eda'nın arkadaşları bir şekilde yürütüyordu ben de yürütürdüm herhalde. Kafamdaki bu tarz düşüncelerde boğulmamak adına Netflix'i açıp Grace and Frankie çukuruna daldım. 

                                                              


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 13, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VAMPİR AVCISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin