Bu dünya için fazla güzel

99 15 15
                                    

Altı haziran bin dokuzyüz dokuz.

Biriktirdiği para ile şehrin merkezine büyük bir kütüphane açan, asıl mesleği yazarlık olan babama kitapları dizmesinde yardımcı oluyordum. Jungkook'ta rafları siliyordu. Babam şu dünyada ki en sakin insan olabilir. Onun ne hissettiğini, ne söylemek istediğini hiç birimiz anlamayız. Sessiz bir adamdı babam. Hele annemin ölümünden sonra ağzından zorla laf alır olduk. Beni de yıkmıştı annemin ölümü ama geçen sekiz ay, onsuzluğa kendimi zor da olsa alıştırdım.

Bu kütüphane'nin bize maddi bir katkısı yoktu aslında. Babam, sadece kitap okumayı insanlara sevdirmek amacıyla açmıştı bu kütüphaneyi. Geçimimizi ise babamın emekliliğinden gelen maaş ile karşılıyorduk. Yetiyor da artıyor bile.

Mat bir gündü. Yağmur yağdı, yağacak. Öğle saatlerinde olmamıza rağmen hava karanlık. Yağmurlu havalarda diğer insanların aksine mutlu olan biriydim. Hele ki yaz yağmurları en sevdiğimdir. O sıcak, kuru havayı içine çeken güzel yağmurun yağması için tanrıya dua ediyordum.

Hava serinlemişti ve sanırım dışarı da yağmur çiselemeye başlamıştı. Zaman geçtikçe artan yağmurun sesi, beni daha da mutlu ediyordu. Kütüphane'nin paslı, demir çatısına düşen her bir yağmur damlasının çıkardığı her bir sesi zevkle dinliyordum.

Kitapları üst raflara dizmek için üstüne çıktığım merdivenin, iki kenarından yardım alarak aşağı inmeye çalıştım. Yere indikten kısa bir süre sonra merdiveni kaldırmak için, yanıma Jungkook gelmişti. Sırf yanımızda çalışıyor diye her işi ona yaptıracak kadar vicdansız değildik. Onu gerçekten öz kardeşimmiş gibi seviyordum ve açıkçası bir kaç rafı silmesi bile yetiyordu. Fazlasına da gerek yok.

Elimi dağınık saçlarına götürüp karıştırdımda gözlerini kısıp gülümsedi. Merdiveni elime alıp alt katta ki depoya ilerledim. Hâlâ duyulan yağmur sesleri, sanki bir filmdeymişcesine beni havalara sokarken, dışarıdan gelen toprak kokusuyla gülümsememi engelleyemiyordum.

Cidden bu kadar güzel miydi dünya? Bu kadar küçük şeyden mutlu olacak kadar kolay mıydı? Değildi. Ben karanlık bir adamım. İçimde ki çocuk, yağmur sesi ile mutlu olurken; dış görüntüm, insanları benden uzaklaştırıyordu. İçimde ki gökkuşağını dışarıya yansıtamayan karanlık bir adamım ben. Şu dünya da tek sahip olduğum şey iki üç kitap, Jungkook ve babamdan ibaret.

Kimseyle fazla samimiyete girmezdim. İnsanlar bana kötü gelir. Her zaman.

Dünya kötü biryer aslında, daha geçen gece yaşlı bir kadının evine giren hırsız şu an elini sallayarak dolaşıyor. İki gün önce çocuğuna şiddet uygulayan adam, sırf o küçük çocuk pembe rengi sevdiği için dövdü.

İnsanlar kendilerini mükemmel sanıyor ama aslına bakacak olursak yüzlerine bakılacak tarafları yok. İşte ben bu yüzden karanlık bir adamım onlar için. Kimseyle iletişime geçmeyip kimseyle muahattap oladığım için. Ama bir kez dönüp kendilerine baksalar kimin karanlık, kötü bir adam olduğunu görecekler.
Kim bilir belki de görüyorlardır ama o alçak gururları kendilerine hakaret etmelerine izin vermiyordur.

Çünkü onlar herşeyi doğrusunu bilen mükemmel insanlar değil mi?

Gerçekten yazık.

Güneş almamasından dolayı, serin olan depoya indiğimde üşümedim diyemem. Burası gerçekten serindi. Karanlık odayı aydınlatmak için duvarda asılı olan ışıklardan birini yaktım. Eh, pek işe yaramasa da önceki halinden iyidir. Duvarlarda sarı ışığın önünde kalan gövdemin gölgesi biraz ürkütmüştü. Merdiveni her zaman ki yerine götürüp duvara yasladım.

Yukarı çıkmak için deponun çıkışına ilerlerken bir yandanda, elimle ışığın kapatma düğmesini yordalıyordum. Gelen "çıt" sesi ve etrafın tekrar eski karanlığa bürünmesiyle ışığı kapattığıma emin olup depodan çıktım.

Ciddi misin? Örümcek ağı mı? Tanrım neden ben? Elime dolanan örümcek ağını temizlemeye çalışırken merdivenlerden yavaş adımlarla çıkıyordum. Buranın iyi bir temizliğe ihtiyacı vardı sanırım.

İçeri girdiğimde hâlâ elimde ki ağır temizlemeye çalışırken Jungkook'a seslendim. " Jungkookie, depoyu hafta sonu biraz elden geçirmemiz gerekiyor sanırım. Elime örüm-"

Kafamı kaldırdığımda onu gördüm. Tanrım, bu nasıl bir güzellik? Yağmurdan ıslanmış simsiyah saçları, gözlerimin içine bakıp, gülümsediği o inci beyaz dişeri, tanrım o küçük burnu. Karşımda duran sanat eserine bakmaktan alıkoyamamıştım kendimi. İçimde hiç anlamlandıramadığım bu his benim karın ağrıma sebep oluyordu. Kendimi kötü hissediyordum ama bir o kadar da mutluydum.

Yüzüne hâlâ bakakaldığım kişiye hâlâ rezil olmaya devam ettiğimin farkındaydım. Ama o gerçekten bir sanat eseriydi. Jungkook'un kolumu sıkması ile kendime geldiğimi hatırlıyorum sadece.

Islanmış olan üç kişinin yanına gittim. Ayaklarım titriyor, karnıma sanki bıçak saplanıyor. Ben hayatım da ilk defa böyle hissettim. "Hoşgeldiniz." diyebildim sadece karşımda duran üçlüye. İçlerinden karnımda ki bu ağrının sebebi olan kişi, elini uzattı ve kibarca "Hoşbulduk, merhaba." dedi.

Kalbim hızlandı. Ne olduğunu anlayamadım o an. Ben aşık olmuştum. Ben bu siyah saçlara, o beyaz tene vurulmuştum. Aşık olmak ne demek bilmiyordum. Sadece şu zamana kadar hep, şu okuduğum kitaplarda betimlemişlerdi ve ben şu an ki durumum ile okuduğum tüm o aşk kitaplarında ki betimlemelerin aynısını betimlemek istiyordum. Tüm demek istediklerimi o kitaplar tek tek yazmıştı.

Ellerim terledi. Cidden nasıl bu kadar güzel olabilirdi? Bu iğrenç dünya da nasıl bu kadar güzel ve saf güzelliği ile kalabildi? Kafam da o an hiçbir şey anlamlandıramıyordum. Tebessüm ettiğini düşündüğüm yüzüme bir gülümseme yerleştirip bende elimi uzattım. "Merhaba."

Demiştim ya ben karanlık bir insandım. Ne biriyle iletişime geçer ne selam verirdim. Ama bu kişi öyle değildi. Hissedebiliyorum, içinin güzelliği yüzüne vurmuş resmen. Şu an hiç iyi değildim. Karnımda duraksamasız devam eden o ağrının hâlâ ne olduğunu veya neden olduğunu anlayamamıştım. Heyecanlıyım, b-benim ayaklarım titriyor.

O okuduğum aşk kitaplarında ki, ilk görüşte aşk betimlemesinin vücut bulmuş haliydim. Yüzünün her bir ayrıntısını incelemek istedim, o mükemmel yüzünde sanki bir aksesuarmış gibi duran çillerini izlemek istedim. O çok güzeldi.

Sesi de öyle. "Yağmur çok fazla yağınca sığınacak yer bulamadık. Buraya yakındık, o yüzden bizde buraya geldik. Ama eğer bu sorun olacaksa-"

"Saçmalamayın lütfen. Tabi ki sorun olmaz. Hatta sizi şu köşeye götüreyim elektrikli sobamız var, kurumanıza yardımcı olur." diyerek sözünü kesmiştim. Eğer derhal kurumazsa hasta olma ihtimali çok yüksekti. Ve ben sanırım onun hasta olmasını istemezdim.

Gülümseyerek kafasını onaylarcasına sallarken, ben bir kere daha o masum gülüşüne esir olmuştum. Ama hataydı. Benim aşkım onu kirletemez, onu üzemezdi.

Üzmemeliydi.

Böyle çirkin bir dünya da, kendi öz oğluna sırf kız rengi sanılan, pembe rengi seviyor diye şiddet gösteren insanların bulunduğu bu iğrenç dünya da, böyle birşey düşünmem imkansızdı. Kendimi umursadığım yoktu fakat onu bu tehlikeye atamazdım.Atmamalıydım.

Ben Jung Hoseok. Az önce ilk defa aşkı hissettim. Ben az önce ilk defa birine aşık oldum.

Hemde ilk görüşte.

Tear | Yoonseok Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin