Barı kahkahalarımızla inletiyorduk resmen. Diğerleri sıkılmıştı ama benim keyfim yerindeydi.
"barış biz zeyneple sıkıldık ya gidiyoruz" valla benim gitmek gibi bir niyetim yok.
"ne dersin melis biz de gidelim mi" sen git barışçım ben daha buralardayım
"görüşürüz beyler. isteyen gidebilir ama ben şu deri ceketli çocukla dans etmeden hiç bir yere gitmeyeceğim" barışın bozulduğu ortadaydı. peki umurumda mıydı Hayır.
"sen çok içtin melis şimdi de sarhoş oldun yürü gidiyoruz" koluma yapışmış resmen beni zorla götürecekti. Alooo ben 18 yaşındayım. yani tam olarak girmesem de yakında olacağım. Ayrıca ne fark eder kimse benim istemediğim bir şeye yaptırmaya zorlayamaz. hem ben daha o çocukla dans edecektim.
"gelmiyorum barış sen git ben başımın çaresine bakarım ya illa yanımda biri olmak zorunda mı gidi siz işte"
"anlaşıldı. " ne anlaşıldı lan ne anlaşıldı "kardeşim sen zeynepide al git. biz daha buradayız" ya ben yalnız kalamayacak mıyım hiç yani başımda birisi olmayınc yapamıyor muyum yani. Keremle Zeynep ele ele mekandan çıkıp gitmişlerdi, ben de kaldım barışla. Neyse şu çocuğun yanına gideyimde dans edelim bari. kendimi piste atacaktım ama beni kolumdan tutan eller buna engel oldu. valla döveceğim ben bu barışı.
"ne var barış ne tutuyorsun kolumu"
"nereye gidiyorsun melis"
"sana ne. sana hesap mı vereceğim"
"evet vereceksin" öyle mi beyfendi. sen bilirsin. bende söylerim o zaman nereye gideceğimi
"şurada ki çocukla dans etmeye gideceğim. Oldu mu" yüzü düşmüştü. ama ben sana dedim. kolumu barıştan kurtarıp çocuğun yanına gittim. bu topuklu ayakkabılarda hiç çekilmiyo ya. çocuğun yanına geldim ve "dans edelim mi" diye sordum bütün cazibemi kullanarak. ilk önce anlamsız olarak baksa da sonradan kabul etti. beraber piste doğru gittik. çocuğun yüzüne dikkatlice bakınca tanımaya başlamıştım. Lan bu çocuk o çocuk. yıh dans edecek kimi bulmuştum. Barış bu çocukla dans ettiğimi görse kavga çıkartır. "neyse ben gideyim" anlamamış gözlerle bana bakıyordu. tabi anlamaz. hem git çocuğa dans edelim diye sor sonra da çocuğu bırak. ama olmaz bu keremlerin resmen 'düşman' takımının kaptanı akseldi. "nereye yavrum dans ediyorduk işte" yavrum ne lan.
"yok etmesek daha iyi olur. zaten ben senin kim olduğunu bilsem dans etmek istemezdim de işte uzaktan yakışıklı geldin." ben içki içince ne kadar açık sözlü oluyorum lan
"kimmişim ki ben"
"barışların kavgalı olduğu takımın kaptanı Aksel" dans etmeyi bırakmıştık.
"sen barışların arkadaşısın tabi ya şimdi tanıdım seni " günaydınn. barışta kaşlarını çatmış bizi izliyordu. buraya gelmeden gitsek iyi olacaktı.
"bak sen de beni tanıdığına göre dans etmeyelim artık değil mi ben gideyim artık"
"ne sakıncası olabilir ki bence dans edelim." beni yolumdan geri çevirmiş tekrar aynı pozisyona gelmiştik. şimdi de elini belime koyuyor. aha al işte barış kalktı buraya doğru geliyor. şimdi barışın sağlığını biraz düşünüyorsam bir an önce gitmeliydim. çünkü eğer kavga çıkartmak gibi bir aptallık yaparsa dayak yiyen o olurdu. daha önce bir çok kavgalarına şahit olmuştum. hele bir tanesi off çok feneydı. barışın kafasını duvarla bütünleştirmişti resmen. zor ayırmışlardı.
"ne oluyor burada melis." bişi olduğu yok be barış öyle işte dans etmekle etmemek arasında gidip geliyorduk.
"rahatsız mı ediyor bu herif seni"
"yoo yok saçmalama" tabi melisi dinleyen kim. Akselin omuzunu tutup kendine çevirdi. "a-aksel. melis sen bu herifle mi dans ediyorsun yani. yürü gidiyoruz. bir daha seni bu herifin yanında görmeyeceğim." ne oluyor be. kolumu tutmuş çekiştiriyordu. iyice haddini aştı bu mal ya kiminle dans edip etmeyeceğimi sana mı soracağım ben yani barış.
"gelmiyorum ben bırak kolumu. sana ne istediğimle dans ederim sen da buna karışamazsın" dedikten sonra hızlıca kolumu ondan kurtardım.
"melis bu herifle dans edemezsin"
"SA-NA-NE" diye bağırdım.
"ne demek sana ne" valla anlama da zorluk çekiyor bu çocuk. bütün vitaminleri saça ve boya gitmiş beyine bir şey kalmamış tabi.
"gıt mısın oğlum sanane diyor kız işte" oo deri ceketlime de bak sen. yürü be kim tutar seni deri ceketlim. dur lan nereden benim deri ceketlim oluyorsa.
"sen karışmaz lan" barış barış barış hiç akıllanmıyorsun ama. basket maçı sonrası kafanın duvarla saniye de 154654 kez gittiğini çabuk unuttun her halde. yine yiyeceksin dayağı be koçum.
"barışş kaşınıyorsun ama" değil mi aksel kaşınıyor bu barış.
"sen mi kaşıyacaksın lan" bak bende çok merak ettim barış.
"yaa ben kaşıyacağım" demesiyle barışa kafayı gömdü. ilk olarak çığlık atsam da sonradan çok zevkli gelmeye başladı. kahkaha atarak izlemeye başladım. aksel barışı altına almış sırayla geçiriyordu yumrukları. tabi bu sıra da ne kadar insan varsa kaçmışlardı. müzik susmuş yanan o garip ışıklar sönmüştü. sadece bir ışık vardı. o da ortayı aydınlatıyordu. görevliler nihjayet gelmişlerdi. ayırmaya çalışırken beni de bir güzel itiklediler. bende kçşe de karanlıkta bulduğum koltuğa oturdum. bu ayakkabılar fena ya. unutmayayım da bir dahaki ne içmeye gelirken kafam kadar topuklu ayakkabı giyinmeyeyim. etraf dağılmıştı. bende ayağa kalktım ve yürümeye başladım. elimde de kavgayı izlerken nereden bulduğumu bilmediğim içki şişesi vardı. tam ortaya gelmiştim ki belimde bir el hissettim. lan herkes dağılmıştı kimdi ki bu. ani bir hareketle arkaya dönüp elimde ki şişeyi kim olduğunu bilmediğim kişinin kafasında parçaladım. ağızından bir 'ah ' çıktı. tabi bende kahkahalarla gülüyordum. "melis manyak mısın sen. öldürmek mi istiyorsun beni" lan bu ses "a- aksel sen gitmedin mi"
"gitmedim yavrum gitmedim ama keşke gitseydim. kızım manyak mısın sen"
"aaa sen öyle arkamdan gelmeseydin yapmazdım her halde korktum."
"lan dokunmaz olaydım be yavrum."
"bana yavrum deme tamam mı şimdi de defol git."
"benim bir yere gitmeye biyetim yok be yavrum. ayrıca hem suçlusun hem de güçlü bir de zeytinyağı gibi üste çıkıp beni kovuyorsun öyle mi"
"aman be ne halin varsa gör seninle uğraşamayacağım" diyip yanından uzaklaştım. tam kapıdan çıkarken "yarın görüşürüz o zaman" diye bağırdı. "ne görüşeceğim be seninle"
"yarın maç varya hani sizin okulda orada görüşürüz diyorum işte." hiç bir şey demeden yanından uzaklaştım. bir de görüşürüz diyo manyak herif. biraz yürüdükten sonra gördüğüm ilk boş taksiye atlayıp evimin adresini verdim. biraz uyku iyi gelecektir.