Dün gece sinirden uyuyamamıştım, şimdide kalkamıyordum doğal olarak. yerimden yavaşça kalktım. yüzümü yıkadıktan sonra düzleştiricimi fişe taktım. sonra okul kıyafetlerimi giyinmeye başladım. sonra gitti ve saçlarımı düzleştirdim. hafif bir makyaj. çantamı elime aldım ve odadan çıktım. yavaşça merdivenlerden indim. hala uykum vardı. çantamı kolyuğa fırlattım ve masaya oturdum. bizimkiler pür dikkat gazete okuyorlardı. babam elinde ki gazeteyi bıraktı ve bana baktı "günaydın" anneme döndü ve kafasını olumsuzca salladı. senin ilgilendiğin gibi ilgilenmez baba o. alışkınım ben. "günaydın babacım"
"uyuyamadın mı sen" al sana mis gibi baba. canım ya. nasılda düşünürmüş beni.
"yoo uyudum" babacığımı soru işaretlerine boğmaya gerek yok değil mi. uyudum da zaten. belki az uyudum ama bu uyuduğum gerçeğini değiştirmiyor işte.
"o zaman anlat bakalaım"
"neyi anlatayım"
"burağı neden kovduğunu ve kavgayı anlat mesela"
"boş ver baba. sadece ben haklıyım onu bil yeter" babam bir şey demeden yerimden kalktım ve fırlattığım çantamı aldım. bir şey demeden el saladım ve öpücük göndrdim. evden çıtım ve arabama doğr yürümeye başladım. arabama yaslanmış bir adet aksel. "ne işin var senin burada ya, ne yüzle geliyorsun" diye bağırdım. karşısına dikildim. "sen araba kullanırken yanında ben olacağım"
"senden böyle bir şey isteyen olmadı, o yüzden gidebilirsin" işaret parmağımla yolu gösteriyordum. ama o yüzüme pişkin pişkin bakıp sırıtıyordu "yapma melis,bu konuyu uzatmayacaksın değil mi. saçma sapan bir şeydi bitti" omuz silkti. aslında haklıydı. biraz fazla abartıyo olabilirim. bana ne canım kavga ettilerse ettiler. tabi bunu aksele söylemeyecektim. "bir daha böyle bir şey olmayacak ama"
"söz veremem"
"aksell"
"yalan söylememi istiyorsan söz, ama biliyorsun melis ben buyum ve sana yalan söyleyip tekrar hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum,gözünde yalancı herifin teki olmak istemiyorum" kocaman bir of çektim. akselin yüzüne 'yapma be canısı' dercesine bakıyordum ama boşa. "hadi gidelim" aksel baktı ki ne olumlu bir şey diyorum ne olumsuz çareyi gitmekte buldu. kafamı salladım ve arabaya bindik "araba kullanmayı biliyorsundur, ama ben öğretmek istiyorum"
"iyi de zaten biliyorum ki yani ne gerek var"
"ya bir şeyede itiraz etme melis ya"
"off tamam tamam" aksel memnun olmuş bir ifadeyle gülümsedi ve koltuğunda yan döndü "bak şlimdi anahtarı buraya sokuyorsun"
"yuh aksel, ne yaptın ya"
"ne var kızım temel sağlam olmalı değil mi"
"ayh istemez senin hocalığını. hadi okula gidelim" arabayı çalıştırdım ve okula sürmeye başladım. yolda gidiyorduk.
daha biraz gitmiştim ki aksel çoktan "yavaş ol melis" demeye başlamıştı bile. ne bu ya.
"yavaş yavaş kırmızı yandı bak,dur"
"of yeter be. yola çıktığımızdan beri, yok yavaş ol melis, yok daha acemisin melis,alışman lazım melis. ya ben zaten kullanmayı biliyorum,ayrıca bu arabada hız yapamayacaksam ne diye var bu. araba dediğin hızlı kullanmak için var ama ben hızlı bile kullanmıyorum"