4

22.8K 739 122
                                    

Keyifli okumalar...

Aras'ın Ağzından

Okul çıkışı Ege ile bir süre takılıp basketbol oynadıktan sonra bu kadarın yeterli olacağını düşünüp hastaneye gitmek üzere toparlandım. Annemi ziyaret etmem gereken saate az bir süre kalmıştı. Canım biraz sıkkın olduğundan yürümeye karar verdim ve motoru Ege'ye bırakıp yola koyuldum.

Siyah sweatshirtümün kapüşonunu kapatıp yüzümü görünmez bir kafesin içine alırken adımlarım telaşsız fakat agresifti. Bugün benim için pek keyifli geçmemişti. Arya'ya karşı olan tutumumu ben bile anlayamazken onun beni anlamasını beklemiyordum fakat yine de beni bir kez dinlemesini istemiştim. Durduk yere söylediğim o lafın bir savunması olmadığını da biliyordum. Sadece... ona karşı içimde tuhaf bir öfke vardı. Adını koyamadığım bu duyguya öfke demek ne kadar doğruydu bundan emin değildim gerçi. Bana eskiden benimsediğim ve artık bana kötü gelen bir kokuyu ya da duymak istemediğim bir şarkıyı anımsatıyordu. Hareketleri, bakışı, ela gözleri ve konuşma tarzıydı beni buna düşünmeye iten.

Neyse ne işte.

Ne yapacağımı ve diyeceğimi şaşırmıştım, dibe kadar batmaya müsait bir ayyaştan farksızdım.

Naptın be oğlum? Kızın yüzüne bakmaya bile yüzün yok senin. Annesinden şu yaşa kadar kadına saygıyı, kadına hürmeti ve kadına sevgiyi öğrenen ve her daim bunları zikreden bir insan olmuştum her zaman. Peki bu yaptığım saygısızlığın bir açıklaması olabilir miydi?

Ayağımın altında dolanan minik bir taş parçasını yuvarlayıp yolun kenarına gönderdim. Omzuma doğru hınçla çarpan kişiyle ıslak zemine karşı yenilip yere düşerken kıyafetlerime bulaşan çamura karşılık yüzüm buruştu.

''Ben gerçekten çok üzgünüm.'' Duyduğum tanıdık sesle şansıma lanet ederken Arya ile göz göze gelmemle utancım ve kendime olan öfkem de katlanmıştı. Arya çarptığı kişinin ben olduğunu anladıktan sonra yüzünü sanki ekşi bir şey yemişçesine ekşitirken bu tepkiyi hak ettiğimin farkındaydım.

"Düzeltiyorum, üzgün değilim." Arya yüzüme bakmadan ayaklanırken ben de akabinde ayaklandım. Diyecek bir şeyimin olmadığının farkındalığıyla o üzerini temizlerken yaralanıp yaralanmadığını kontrol ettim ve bir şeyi olmadığını anlayıp tek kelime etmeden hastaneye giden yolu takip ettim.

Sonunda özel hastanenin giriş kapısı görünürken üzerimde kalan çamur lekelerine yüzümü buruşturdum. Elimden geldiğince elimle toprak lekelerini temizledikten sonra hastane kapısından içeriye geçtim ve artık yüzümü ezberlemiş olan resepsiyondaki kadına bir baş selamı gönderdim. Senelerdir ezberlemiş olduğum hastane koridorları yine ve yine gözümde büyüdü.

102 numaralı odanın önünde durdum ve avuç içimi kapıya yaslarken gözlerimi sıkıca yumdum. Annemi böyle görmek çok, çok zordu. Onun harap hali beni de harap ediyor eski neşeli ve pozitif olduğu zamanlara karşı olan özlemimi körüklüyordu. 2010 yılında yaşanan o kaza hepimizin miladı olmuştu. Annem teyzemi kaybettiğimizden beri o kazanın izlerini içinde söküp atamıyor ve cenaze gününden beri de tüm ısrarlarımıza, denediğimiz tüm tedavilere rağmen konuşmayı reddediyordu. Konuşkan olduğu zamanlar elindeki deftere yazarak bizimle konuşurdu sadece. Keyfi yoksa da öylece bakar ve bize sonsuz bir acı bahşederdi.

Ben kapıyı açma cesaretini kendimde toplama fırsatını yakalayamadan içeriden yüzündeki minik bir tebessüm eşliğinde annemle özel ilgilenen hemşire, Derya Hanım çıkmıştı. Beni görünce yüzündeki tebessüm büyüyüm bir gülümsemeye dönüşürken geçmesi için geriye çekildim.

''Nasılsın Aras? İzmir'den taşınmışsınız sonunda diye duydum.'' Derya Hanım'a aynı şekilde gülümserken başımı onaylar şekilde salladım. Annem İzmir'e karşı büyük bir öfke duyuyor ve orayı inatla reddediyordu. Babam da çözümü annemi İstanbul'da tanıdığı bir arkadaşının doktor olduğu hastanede tedavi ettirmekte bulmuştu. Burada hem psikolojik açıdan hem de fiziksel tedavi açısından annemle ilgileniyorlardı. Eh, ilk haline göre epey yol katettiği bir gerçekti. Babam İzmir'deki iş düzenini İstanbul'a taşıyana kadar da orada kalmamızı uygun görmüştü. İzmir-İstanbul arasındaki yolu her gün gelemeyeceğimi için de yıllarca annemi görebilmek için sadece haftanın iki günü buraya gelebiliyordum. Yaz tatillerinde neyse ki aylarca burada kalabilme imkanım olsa da bu süre anneme de bana da yetmiyordu işte. Onun bize, bizim de ona ihtiyacımız vardı. Neyse ki sonunda bu bir haftada İstanbul'a temelli olarak yerleşebilmiştik. Okuldan kalan zamanlarımda da kendimi buraya atıyordum ve buna alışmak benim için zordu. Annem bizden uzak kaldıkça iyice içine kapanmıştı çünkü buraya gelene kadarki sürede. Derya Hanım'a cevap vermediğimi fark ederken düşüncelerimden arındım.

ÇILGIN | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin