Annemler aile dostumuza ziyarete gitmişlerdi. Evimiz kırsal bir yerde bulunduğu için şehir merkezine gitmek bile 1-2 saat sürüyordu, yani gelmelerine en az 5 saat vardı ve saat daha 20:45’di üstelik evden de yeni çıkmışlardı. Televizyonun karşısına gitmeden önce mutfağa yöneldim, evimiz büyük ve genişti. Patlamış mısırı mikrodalgaya koydum, mutfak televizyonunu açtım. Hava durumu haberleri vardı, şehirden kırsala doğru ilerleyen şiddetli bir kasırga olduğunu söylüyordu. 4-5 dakika sonra patlamış mısırımı ve kolamı alıp salona yöneldim. Salonumuzun televizyon ünitesinin sağında kalan kısmı sürgülü camdandı, annem ormana bakıp rahatlamamız için böyle yaptırmıştı. Fazla beklemeden DVD Player’a filmimi taktım. Bir taraftan izliyor, bir taraftan atıştırıyordum. İzlediğim film bir gerilim filmiydi, bu her zaman yaptığım bir şeydi. Evde ne zaman tek kalsam gerilim korku filmi izlerdim. Filmin sonlarına doğru iyice gerilmiştim. Telefonumdan saate baktım, neredeyse 11 olmuştu. Film bitince televizyon izlemeye başladım. Ormanlık tarafa bakan bahçenin ışığını açmak için diğer uca gittim. Tam o sırada elektrikler kesildi. Hemen annemleri aradım. Telefon açılınca direk “Anne elektrikler kesildi ne yapayım?” diye sordum. Cevap gelmiyordu. Sadece derin nefes sesleri… “Orada mısın anne?” diye sordum. Kalın bir ses “Özür dilerim” dedi. Neler oluyordu? “Chris amca sen misin?” dedim. “Hayır” dedi. “Sen de kimsin lan!” diye çıkıştım. Derin bir şekilde iç çekti ve dışarıya bakmamı söyledi. Bakar bakmaz çığlık atmam bir oldu. Tavşan maskeli, siyah deri giysili biri bana bakıyordu. Hemen odama koştum, mantıklı düşünemiyordum. Adam bana doğru ilerliyordu. Kapımı kitledim. Hemen polisi aradım. “Evimin içinde! Tavşan maskeli biri evimin içinde!” diye bağırdım. Bir anda ayak sesleri duymaya başladım. Biri merdivenlerden çıkıyordu. Polisin bir şey söylemesine fırsat vermeden adresi verdim ve telefonu kapattım. Dolabımın içine saklandım. Ayak sesleri durmuştu. Her yer karanlıktı ve tek duyduğum kendi nefes seslerimdi. Telefonu düşürmüştüm. Yatağımın orada duruyordu, polisi aradığım yerde. O kadar korkuyordum ki bütün bedenim titriyordu. Aniden ayak seslerini yeniden duymaya başladım. Kapıları teker teker açıyordu. Bir taraftan da anlayamadığım, kilise şarkısına benzeyen bir şeyler söylüyordu. Birkaç dakika sonra merdivenlerden indiğini duydum. Az da olsa rahatlamıştım ama hala zifiri karanlıkta dolabımın içindeydim. Korku bütün bedenimi sarmıştı. Gözlerim dolmuştu ve kalbim çok hızlı atıyordu. Aralıktan tekrar baktım telefonuma. Baktığım an telefonum çalmaya başladı, 911 arıyordu ve sesi çok yüksekti. Hasiktir dedim. Bir taraftan da ağlıyordum. Ayak seslerini tekrar duydum, odama yaklaşıyordu. Sesler durduğu zaman kapımdan tekme sesleri geliyordu. Çok güçlüydü ve kapımı iki tekmede kırmıştı. Bağırmamak için ağzımı elimle kapattım. Tam önümdeydi. Eğildi ve telefonu açtı. Yine derin bir şekilde iç çekti. “Geciktiniz, ama ben sizin yerinize özür diledim.” Dedi. Aniden bana baktı, telefonu yere fırlattı ve dayanamayıp çığlık attım. Hızlı bir şekilde dolabı açtı, saçımdan sürükleyerek merdivenlerden indirdi ve ormanlık alana kadar buna devam etti. Büyük çam ağacının önüne geldiğimizde beni bıraktı. Ağlıyordum. “Lütfen bir şey yapma” dedim. Eğildi ve yüzüme baktı. Cebindeki keskin bıçağı çıkardı ve düşünmeden boydan boya çizdi. Yüzümün her yerinde kanı hissediyordum. Bu tarifsiz acı karşısında ormanı inletecek bir şekilde çığlık attım. Ağzımın sol tarafını da kestiği için konuşamıyordum acıdan. Ayağa kalktı. Polis arabasının siren seslerini duyduğunda ormana doğru koştu, çok hızlıydı. Sonra tam karanlığa karışmak üzereydi ki bana doğru son hız koşmaya başladı. Karnımı defalarca bıçakladı. Gözlerim sonsuzluğa kapanmak üzereyken bana söylediği şey “Özür dilerim” di.