Onu... onu görmeye başladığımdan beri 2 ay geçti. Her gün okuldan sonra Roswell parkından geçerim. Sınavlarım ve notlarım için bazen okulda çalışmak için uzun bir süre kalırım. Kış olduğundan dolayı, çabucak hava karanlık olur. Ama son zamanlarda, ağaçların etrafında birşeyler farketmeye başladım.
Ağaçların bir çoğunun çabucak öldüğünü farkettim ve bunun soğuktan dolayı olmadığı belliydi. Klişe gibi görünebilir, ama hiç izlendiğinizi hissettiniz mi? Ama garip olan şey ise izleyen şeyin ağaçların etrafında olması, yada ağaçların içindeki birşey. Hep panikler ve koşarak uzaklaşırım. Ondan... uzaklaşırım.
Ama haftalar sonra korkunç birşey yaşandı. Koştum, ve.. arkamı döndüm. Işık gözümü aldı, fakat sonra onu gördüm. Uzundu, dokuz metre boyunda gibiydi, ve suratını bile göremedim. Siyah bir kıyafet giyiyordu ve iki koldan daha fazla kolu varmış gibi görünüyordu.. Uzantı gibiydiler.
Yolun ortasında öylece durdum, hareket edemiyor yada konuşamıyordum. Ve o anda üstümden bir araba geçti. Gördüğüm son şey görüşümün bozulması ve onun benim sakat vücuduma bakmasıydı. Hala. Hala...
Işığı görüp çığlık atmamla uyandım. Sessizlik vardı. Kolumda bir alçı vardı, boğazımda bir sürü iğne noktaları vardı, bir tüpe bağlıydılar. Hastane gibi hissettirmedi, fazla sessizdi. Hiçbir "bip" sesi yada doktor, hemşire konuşması yoktu. Sadece sessizlik. Ayağa dikildim ve topallayarak bu neredeyse dökülecek olan hastanede turlamaya başladım.
Ama o şey neydi? Benden ne istedi?
Tozlu ve çürümüş bir dolabın içinde teypler buldum. Neredeyse 100 yıllıkmış gibi görünen kiliti açmak için güç uygulamak zorunda kaldım. Teypler yeni kayıt edilmiş gibi görünüyorlardı. Çantayı aldım ve hastanenin içinde topallamaya devam ettim. Sonu çıkış gibi görünen uzun bir koridora girdim. O şey duruyordu, bana bakıyordu. Tüm ışıklar birden teker teker yandı, sonunda, onu tekrar gördüm. Bu piç beni gerçekten yakalamak istiyordu. Sonunda beni ne kadar çok yakalamak istediğini anlamıştım.
"HADİSENE OROSPU ÇOCUĞU! GEL YAKALA NAN?!"
Bütün ışıklar birden kapandı. Arkamı döndüm ve koştum. Bunu son bir kaç haftadır sıklıkla yapmıştım. Topallamam yavaşça daha berbat bir hal aldı, ama kendimi formda tutabilecek kadar atletiktim. Çocukların oyun oynayıp güldüğünü duydum.
"O nereden geldi lan?!"
Bütün enkaz ve çamurun arasından hafifçe kırılmış bir cam gördüm. Bunun herhalde tek çıkış yolum olduğunu farkettim. Kendimi cama doğru fırlattım ve binadan dışarı fırladım. Şanslıymışım ki sadece ikinci kattaydım. İki üç cam parçası kollarıma ve bacaklarıma saplanmıştı.
Günün hangi zamanı olduğu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Hava tamamen griydi, güneş yada ay yoktu. Topallayarak uzaklaştıktan sonra, kendi kendime söylenmeye başladım "Beni unutacak, beni unutacak, beni unutacak." Sonunda, eve ulaştım. "Bütün bu bokları siktir edip yatağa gidebilirim, herhalde bütün bunlar arkadaşlarımın yaptığı salakça bir şakaydı." Ve kapının önünde kan gördüm. Korkudan şok geçirmiştim, tekrar. Kendime tekrar söyledim, "O GERÇEK DEĞİL! O GERÇEK DEĞİL! O GERÇEK DEĞİL!" Duvarda kanla çizilmiş olan yuvarlak içinde haç işareti vardı. O içinde duruyordu, vücudu bağlıydı. Görüşüm belirsizleşti..