Mert'ten
O olaydan sonra Kerim'i göremedim. Derslere de girmemişti. Onunla konuşup gönlünü almalıydım ama nasıl yapacağım konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu. Okul iğrenç bir şekilde bittiğinde hızla hazırlanıp eve gittim. Annem bahçedeki çiçekleri suluyordu. Çantamı koltuğa bırakıp annemin yanıma gittim.
"Anne! Ben geldim."
"Hoş geldin annecim." dedi neşeyle. Annemin elindeki eldiveni çıkarıp masaya koydum. Annemi de kolundan çekiştirerek sandalyeye oturtturdum. Karşısına geçip konuşmaya başladım. "Anne şimdi 4 senelik bir arkadaşın var. Ondan hiçbir şeyini saklamamışsın. Yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmemiş falan. Sonra işte bu arkadaşın gelip sana aşığım diyor. Ama sen başka birine aşıksın. Hem de deli gibi. Hem onu hem de kendini üzmek istemiyorsun. Ne yapardın?" Dedim. Gözlerime şefkatle bakıyordu. Ellerini alıp yanağıma koydu. Gülümseyerek "Kimmiş bu kişi?" diye sordu.
"Anne Kerim... bana aşıkmış. Ama ben Can'a aşığım. Off ne yapıcağım ben anne. Kerim'e yakın davransam umut vermek gibi olucak. Kafam çok karışık." dedim oflayarak.
"Her şey olacağına varır oğlum. Kerim çok iyi bir çocuk. Can'da. Senin kalbin Can diye diretiyorsa kalbini dinle oğlum. Ne olursa olsun. Sonrasında pişman olmaktansa başlarda acı çekmek daha iyidir. Kerim... onu üzmeden her şeyi anlat. Anlayışlı çocuktur o. Arkadaşlığınıza zarar verecek bir şey yapmayacaktır. Sen de üzülme bu kadar. Bak en sevdiğin tatlıyı yaptım. Hadi git ye." dedi. En sevdiğim tatlıyı yiyemeyecek kadar üzgündüm. Annemin yanağını öpüp koltuğun üstündeki çantamı alarak odama çıktım. Cebimdeki telefonu alarak Kerim'e mesaj atmaya karar verdim.
İmkansız olan kişi: Kerim?
İmkansız olan kişi: İyi misin?
Keroş: değilim
İmkansız olan kişi: Özür dilerim. Buluşalım mı?
Keroş: tamam saat 5'de her zaman ki mekân.
İmkansız olan kişi: Tamamdır.
(Görüldü)
Saate baktığımda daha 15:52 olduğunu gördüm. Duşa girip rahatlamam lazımdı. Üstlerimi fırlatır gibi çıkartıp suyun altına girdim. Suyun verdiği rahatlamayla duştan çıkıp yatağa attım kendimi. Tavanla kesişirken aklıma Can ve güzel yüzü geldi. Ah be adam nerelere kaçtın? Bırakmasaydın lan beni. Bak çok çaresizim hissediyor musun? Çabucak gel lan lütfen.
Acizsin oğlum diyen iç sesime hak vererek dolabımın karşısına geçip rastgele bir şeyler geçirdim üzerime. Yatağın üzerindeki telefonumdan saate baktığımda saat 16:33 olmuştu. Telefonumu ve cüzdanımı cebime atıp aşağı indim. Anneme el sallayıp arabama atladım. Mekân yakın olduğu için arabayla 5 dakikada gelmiştim. İçeri girip cam kenarında bir masaya oturdum. Çok geçmeden Kerim'de gelmişti. Yanında ise küçük bir bavul. Yüzündeki buruk gülümsemeyle karşıma oturdu.
"Kerim bu bavul ne?" dedim.
"Kendime bir söz vermiştim. Eğer bir gün ona açılır ve reddedilirsen çek git buralardan. Zaten kaybedecek neyin kaldı ki?" dedi gözlerimin içine bakarken.
"Reddedeceğimi nerden biliyorsun?" dedim. 1 dakika ne dedim lan ben?
"Reddetmedin mi?" diye sordu beklentiyle. Gözlerinde ufak da olsa bir umut kırıntısı görmüştüm. Sesizliğim ona bir cevap olarak dönmüş olacak ki "Ben de öyle düşünmüştüm." diyerek ayağa kalktı. Eliyle omzumu patpatlayarak "Kendine iyi bak Mert." dedi ve kafeden çıktı. Hiçbir şey diyememiştim. Şaşkınlığımı hemen üzerimden atarak peşinden koştum. Bir sokağa döndüğünü görünce hızla karşıya geçip sokağın köşesinden döndüm. İşte karşımdaydı. Kafası yere eğik yürüyordu. Arkasından gidip omzuna dokundum.
"Kerim gitme." dedim en aciz ses tonumla.
"Gitmem lazım Mert. Sen Can'ı seviyorsun. Benim bi' şansım yok onun karşısında. Tüm yüreğinle ona aşıksın. Ama biliyor musun çok güzel seviyorsun lan. Valla bak keşke beni öyle sevseydin. Ben seni bırakıp gitmezdim ki. Sarılır bir daha bırakmazdım seni. Can ne kadar şanslı bilmiyor. Ama senin kalbinde bana yer yok. Üzülme sana kırgın ya da kızgın değilim. Sadece yüreğimi sen de bırakarak gidiyorum senden. Can ile mutlu olacaksan aranızdan çekilirim. Senin mutluluğun benim mutluluğum. Ama senden son iki şey istiyorum. Birincisi Hâle Teyze'ye selam söyle onu ve yemeklerini çok özleyeceğim. İkincisi..." bekledi bir süre. Kafasındakileri toparlamaya çalışıyordu belli ki.
Derin bir nefes aldı ve aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapattı. "İkincisi... gitmeden önce... son kez..." ağlamaya başlamıştı.
Ağlama be kendimi suçlu hissediyorum Kerim. Yapma.
"Son kez b-bana cenneti yaşatır mısın?"
Gözlerim dolmuştu. Kafamı olumlu anlamda sallayıp yapacağı şeyi beklemeye başladım.
Yüzü yavaşça yüzüme yaklaştı.
Gözlerini kapattı.
Ve kırmızı, ağlamaktan ve ısırılmaktan şişmiş dudaklarını dudaklarıma bastırdı.
Hareket etmedi bir süre. Benden ters bir tepki almayınca dudaklarını yavaşça hareket ettirmeye başladı. Veda eder gibi öpüyordu.
Şehvetten ve hırstan çok uzak. Duygulu öpüyordu. Arada öpüşüne hıçkırıklar ve göz yaşları eşlik ediyordu. İçim burkuldu.
Böyle gitme Kerim.
Yavaşça dudaklarımı hareket ettirmeye başladım. Üst dudağını dudaklarım arasına alıp emdim. Son kez dudaklarımın üzerinde bekleyip geri çekildi.
Dudakları dudaklarımdan ayrıldığında kendimi büyük bir boşluğun içinde buldum. Hayır. Kerim'e karşı olan hislerim aşk değildi. Sadece ona değer veriyordum. Hem de çok.
"Teşekkür ederim... son kez bana cenneti yaşattığın için..." bir şey diyemiyordum. Lâl olmuştum. Kulaklarım uğulduyordu. Onun sesinden başka her sese sağır olmuştum. Yanaklarımdaki ıslaklıkla gözlerine diktim bakışlarımı.
"G-gitme n-nolur. Senden başka kimsem yok. O da bırakıp gitti beni. N'olur bari sen bırakma beni." dedim son umudumla.
"Hoşçakal Cennetim." dedi ve işaret parmağını alnıma bastırdı. "Ben her zaman burada olacağım." Sonra arkasını döndü. Ağlayarak, hıçkırarak çekti gitti.
~~~~~
Ya ama ben çok üzülüyorum Kerim'e :( -madem üzülüyon neden ayırdın bunları oç- valla bilmiyorum lağxldödkfkşax
Hikaye iyice boka döndü kurgum karıştı-kurgum yok ama çaktırmayın varmış gibi yapın- napcam bilmiyom aşdkdşislft bir yanım Kerim Mert yap diyo diğer yanım Can Mert yap diyo.
Hangi yanımı dinlesem bilemedim :/
Böle vaziyetin içine soxam.