Everything I Have~10

49 4 8
                                    

KİM Sowon

4 Ekim (04:58)

Kapının önünde hiçbir şey yapmadan birkaç saniye bekledim. Buraya gelene kadar Jin'in nasıl delireceğini hiç düşünmemiştim. Şimdi ise korkuyordum. Korkuyorum. Kardeşimin nasıl bir halde  olduğunu görmeye gerçekten korkuyorum. Bana kızacağından falan değil korkum. Anne ve babamızı aramış ve onlara  Kore'ye dönmelerini söylemiş olabilir ya da belki de onlara söyleme cesaretini kendinde bulamayıp kendini suçlayarak çıldırmıştır. Şu an polisler beni arıyor olabilirler.

Bunları düşünürken cebimdeki anahtarı çıkarmış ve anahtar deliğine sokmuştum. Korkunun ecele faydası yoktu. Kapıyı açtığımda gözlerimi sımsıkı kapattım. Hiçbir ses yoktu. Ne bir bağırma sesi ne de rahatlamanın beraberinde gelen bir gülüş. Kalp atışlarım hızlanırken gözlerimi açtım.

Evin hiçbir odasında ışık yanmıyordu. Karanlık evimizi hafiften aydınlatan gün ışığının pencereden vurduğu belirli noktalara göz gezdirdim. Işık vurmayan bir yerden bir hıçkırık sesi duydum, gittikçe yoğunlaşan hıçkırık sesi beni olduğum yerde dondurdu. Her hıçkırıkta kalbim sızlıyordu , gelen sesin sahibine gidip ona sarılmak istiyordum fakat bir güç buna engel oluyordu. Bir an hıçkırıklar kesildi ve onun düzensiz nefes alış verişlerini duymaya başladım. Sonra, fısıltılar başladı ve o güç o an bana yenildi. Onun fısıltıları beni donduran her ne ise onu eritti ve içimi yakmaya başladı.

"Beni bırakma Sowon"

"Beni bırakma."

"Neredesin Sowon?"

"Seni bulamıyorum."

Karşılaşabileceğim en kötü senaryoyla karşılaşmıştım. Jin evin bir köşesinde ellerini birbirine kenetleyip ellerini bacakları arasına almış bir şekilde cenin pozisyonunda duruyordu. Kapalı gözlerinden dökülen yaşlar kısacık kirpiklerini ıslatıyordu. 

"Buradayım Jin."

Dolan gözlerimden bir yaş , zemine düştü. 

"Sowon!"

Gözlerini açamıyordu sesi fısıltıdan ileri gidemiyordu. Kardeşimin huzur veren sesi benim yüzümden kısılmıştı. Elimi Jin'in alnına koydum. Ateşi vardı. Benim aptalca geçirdiğim saatlerde Jin mahvolmuştu. Bir kez daha pişmanlık sardı tüm bedenimi ve bu defa birkaç tane yaş döküldü gözlerimden. 

Onun yanından kalkıp telefonunu aramaya başladım. Bulamayınca pes edip koşarak odamdan şarj aletimi aldım. Onu oradan kaldıramazdım ve yanından da ayrılmamalıydım. Ona en yakın prizi bulup telefonumu şarja taktım. Bu saatte yanımda olacak tek bir kişi vardı. 

*Jungkook hemen yanıma gelmen lazım.*

*Evde misin? Ne oldu? İyi misin? Neden ağlıyorsun Sowon?*

*Evdeyim. Ben iyiyim. Gel işte sen!*

*Tanrım! Sow-...*

Telefonu yüzüne kapatmış olmamın özürünü daha sonra dilemeyi aklımın bir kenarına yazdım ve tekrardan kardeşime baktım. Başını dizlerimin üzerine koydum.

"Özür dilerim."

Kardeşimi bir saat önce umursamamış basit bir konuşmayla gönlünü alabilirim sanmıştım. Ne kadar da aptaldım! Gözlerimi kapattım Jin'in yumuşacık saçlarıyla uğraşmaya başladım. Zil çaldığında başını dikkatlice yere yatırarak evin kapısına koştum. Kapıyı açtığımda karşımda endişeli bir adet JEON Jungkook duruyordu. Kapıyı açtığım gibi bana sarıldı.

"Tanrıya şükür iyisin Sowon!"

"Jungkook ben iyiyim ama Jin..."

sırtımda duran elleri yavaş yavaş sırtımdan ayrılıp omuzlarımda durdu.

"Ona ne oldu?"

Cevap olarak ağzımda bir şeyler gevelediğimde Jungkook yanımdan ayrılarak evin salonuna doğru yürüdü. 

"Ateşi var... Duşa girmesi gerekiyor ama onu kaldıramadım."

Jungkook hiçbir şey söylemeden Jin'i Kaldırmaya çalıştı. Yarı ayık olan Jin'in kolunu kendi omuzuna attı ve onu banyoya götürdü. Jin'in odasından gerekli kıyafetleri alarak banyoya gittiğimde Jungkook, Jin'i küvete yatırıyordu. Kıyafetleri bıraktıktan sonra banyonun kapısında dikildim bir süre. Jungkook hiçbir şey yapmayıp bana bakıyordu.

"Sowon çıkman gerekiyor biliyorsun değil mi ?"

Yanaklarımın kızardığından emin olarak banyonun kapısını kapattım ve sırtımı kapıya yaslayarak yere oturdum.

Bazen hiçbir kötü sonucu olacağını düşünmediğiniz şeyler sizi yanıltabiliyor. Bugün bir sorun çıkmayacağını düşünerek saatlerce Taehyung ile aylak aylak yürümüştüm. Fakat hayat zaten bizi  imkansız kıldığımız noktalardan vurmayı severdi.

Aklınıza bile getiremeyeceğiniz ihtimalleri hayat hep ön planda tutarak size karşı kullanır. Çünkü bilirsiniz, herkes bilir; Size düşman olan herkes ve her şey sizin canınızı, size değil sevdiklerinize zarar vererek yakar. En unutulmaz tecrübeler zamanında sizi fazlaca mahvetmiş olan tecrübelerdir. 

Banyonun kapısı açıldığında tüm düşüncelerim yok oldu ve ayağa kalkıp banyodan çıkan Jin ve Junkook'a baktım. Jin üstündeki kalın sweatshirte rağmen üşüyor gibiydi. Yine de onu ilk gördüğüm ana göre oldukça iyi görünüyordu.

"SOWON!"

Birden Jin ağlamaya başladı. Onu bir daha asla böyle görmek istemiyordum. Bir daha asla onun ağlama sebebi olmak istemiyordum.

"Ağlama, lütfen!"

Gözyaşlarını yüzüne koyduğum ellerimin baş parmaklarıyla sildim. Ellerim yüzündeyken hareketsizce durduk birkaç saniye. Sonra aniden Jin'in kolları belimi sarılı, başı ise omuzuma gömülü bir şekilde buldum bizi. KİM SeokJin'in sözlük anlamı bugüne kadar belirli değildi zihnimde. Fakat tam şu an başı omuzlarımda kokusu burnumun dibindeyken bulmuştum onun benim sözlüğümdeki karşılığını. 'Sahip olduğum, olabileceğim iyi olan her şey'  KİM SeokJin; kardeşim, abim, arkadaşım, sevgilim ve güzel olan her şeydi.

"Ya ben neden buradayım ki zaten! Gidiyorum !"

Junkook'un tavırlı sesi karşısında gülümsedim ve kolunu tutarak onu yanımıza çekiştirdim. 

Sahip olduğunuz her şey kalbinizdedir ve sahip olduğunuz tek yer kalbinizdekilerin sahip oldukları kalpleridir.

Bölüm sonu.

'Çünkü bilirsiniz, herkes bilir; Size düşman olan herkes ve her şey sizin canınızı, size değil sevdiklerinize zarar vererek yakar.'

Yazdığım en uzun bölümdü. Bir anda kendimi bu bölümü yazarken buldum esasen bu tarz bir bölümü yazma gibi bir niyetim yoktu ama kelimeler bir anda beni akışına aldı :)

Bir gün BTS'i görmeniz dileğiyle...

Main BoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin