Sarı kır çiçeklerinin içinden ayaklarımın altı yaralanmış ve kanlamış bir şekilde çıkıyordu. Ama asıl garip olan bu değildi. Asıl garip olan hiç acı hissettmememdi. Garip olan birşey daha vardı. O da, onca yolu ilerlememe rağmen karşımda ki kişinin bana hala aynı uzaklıkta olmasıydı.
Kulağıma gelen bir damla ile uyandım. Gözlerimi zorla açtığımda tenimin soğumuş olduğunu hissettim ve battaniyeyi üzerime çektim. Tavana kayan gözlerimle aynı hızda yatakta doğruldum ve perdeyi kaldırarak camdan dışarı baktım. Yağmur yağıyordu. Cama vuruş sesini daha yeni yeni duymaya başlamıştım.
Perdeyi kapatarak yatakta biraz oyalandım ve yorganı üzerimden çekerek kalktım.
Başımı tavana değmemesi için eğerek boyası solmuş ve belirli kısımları soyulmuş dar ve kısa koridordan lavaboya geçiş yaptım.
Ortadan ikiye çatlamış aynada kendime bakarak çarpık bir gülüş attım. Ellerimi plastik sabun kutusunun içindeki mor sıvı sabunla yıkamaya başladım. Dün gece sobayı yakmak için kömürle çok uğraşmıştım. Sonunda da yaktığımda tüm günün yorgunluğu üzerime çökmüş ve sıcakta mayışıvermiştim.
Yüzümü de suyla yıkadıktan sonra iki haftadan beri asılı duran nemlenmiş havlu ile yüzümü ve ellerimi kuruladım. Tekrar ne kadar da şu koridoru ışınlanarak geçmek istesem de yine de hızlı adımlarla burnumu tutarak geçtim. Rutubet vardı ve kokusu hayli ağırdı. Bu çatı katı da bana yavaştan kapısını kapatıyordu.
Yatağı olduğu gibi bırakarak soba ile ilgilenmeye başladım. Üzerinde ki deliklerden sadece birini açık bırakarak yatağın kenarında ki dün yıkadığım kıyafetlerimi, siyah dar pantolon, lacivert tişört ve lacivert kapşonlu. Üzerine de siyah şişme mont giydim
Masanın üzerinde ki zeytinlerden ağzıma üçer beşer iki sefer tıktım ve botlarımı giyerek çatı katının kapısını açtım. Apartmanın dar merdivenlerini inmeye başladım. Bazılarını ikişer iniyor, bazılarını üçer. Bazılarını ise merdivenin başından sonuna atlayarak geçiyordum.
Ayak seslerimden rahatsız olan insanlar birer birer kapılarını açıp ağzına geleni saydırıyorlardı. Hepsinin ağızlarından çıkanlar farklıydı. Artık alışıyordu kulaklarım bu laflara. Her gün işitmekten bıkmak yerine duymuyormuş gibi yapıyordum.
Apartmandan çıktığımda, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur sözcüğü şuan da anlamını yitiriyordu. Sanki yağmur bardaktan değilde, bir kovadan boşanırcasına mermi gibi yağıyordu.
Uzun saçlarımı kendi etraflarında döndürerek ensemden itibaren montumun içerisine doğru soktum. İlk kapşonlumun şapkasını daha sonra da montumun şapkasını kafama geçirdim. Yürümeye başladığımda ellerimi cebime soktum ve karşıdan karşıya geçtim.
Bugün ilk defa diğerlerinden farklı bir iş yapacaktım. Diğer çalıştığım işlerden farklı. Tehlikeli ve sonu kötü biten işlerden. Eğer işinde kötüysen.
Metroya binmek için yürüyen merdivenlere geldiğimde ortadaki hareketsiz merdivenden aşağıya inmeye başladım ve bir kaç kez daha bu merdiven inme işini sürdürdüm. Sonunda kartımı basarak içeri girdim ve bir merdiven daha inerek durağa geldim ve metroya bindim.
Kapıya yakın bir bölüme geçerek metronun demirine yaslandım ve insanları süzmeye başladım. Kolumda bir el hissettiğimde yanımdaki yaşlı kadına kafamı çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKUYORUM YAŞAMAKTAN SERİ/1 #Wattys2019
General FictionAcılarla dolu bir geçmiş yaşamış ve artık bunları hayatının her anında hatırlamaktan yorulmuş bir kız. Hayatına her fırsat bulduğunda son vermek için çabalayan ve bundan da bir o kadar da korkan bir genç. Bir paranoyak. Hayatına kimseyi yaklaştırmay...