Bu bölümü en sevdiğim kankama ithaf ediyorum, adını veremeyeceğim... üzgünüm.
İyi okumalar canlarım!
Caroline
Kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atarken, Klaus beni hızla kucağına alıp bebeklerin yanına götürdü. Kapının önüne geldiğimizde beni yere bırakıp çok hızlı bir şekilde konuşmaya başladı.
--Buradan sakın ayrılmayın.
Diye kısa bir uyarıda bulunduğunda kolundan sımsıkı tuttum. Gözlerimin içine baktı. Alnıma hızlı bir öpücük kondurup gözden kayboldu. Ben de odamıza sürünerek gittim ve kapıyı açtım. Planım üstümü değiştirmekti. Ancak bu plan oldukça saçma geldiğinden vazgeçtim. Miyferimi çıkardım ve asker kıyafetimle bebeklerin olduğu odaya doğru yol aldım. Kapıya baktığımda ağabeyim öylece duruyordu. Hemen ona doğru koştum, ani bir çıkış yapmaya karar vererek konuşmaya başladım.
--Ben de savaşmak, onun yanında olmak istiyorum! Bu zaferi birlikte elde etmek istiyorum! Ama o aniden ortadan kayboluyor ve benden uzaklaşıyor. Beni, bizi, yalnız bırakıp savaşmaya gidiyor. Ben bu savaş isteğini babamız savaşta yer aldığı zaman bile bu kadar net istememiştim!
Ani çıkış yapmıştım dediğim gibi. Bu ani çıkışıma sadece şaşkınca bakmakla yetiniyordu. Her ne kadar ben de onun kadar şaşkın olsam da bu ani çıkışıma, umursamadım. Çünkü şu anda çok zor bir durumdaydım. Korkuyordum... Her ne kadar kabullenemesem de şu anda korkuyordum. Telaşlıydım da nedeniise bilmiyordum, ama telaşlıydım. Ağabeyimden güzel bir tokat yediğimde ona odaklandım. Her cümlesinde tuttuğu kollarımdan sarsıyordu beni.
--Kendine gel! Hiç kimseye bir şey dolmayacak. Hemen içeri giriyorsun, kapıyı kilitleyip açılmaması için arkasına birkaç malzeme koyuyorsun. Seni asla dışarıda görmeyeceğim anlaşıldı mı?
Ona ters ters baktım. Ancak dediklerini de yapmayı unutmadım. İçeriye girdiğimde neredeyse ağlamak üzereydim. Hızla kapıyı kilitleyip, bebeklerin beşiklerini kapıya dayadım. Artık ne kadar sağlam olduysa... Gözlerimden yaşlarım akmadan önce hızla bir köşeye oturup dizlerimi kendime çektim. Kollarımı da dizlerime dolamayı unutmamıştım. Rebekah ve Morgana bana yüzlerce kez seslenmişlerdi, ancak onlara bakma zahmetinde bile bulunmamıştım. Çünkü umursamıyordum. Klaus yanımda, yakınımda, olmayınca hiç kimseyi umursayasım gelmiyordu! Bir şeyler yapmak istiyordum... Eğer bir şey yapmazsam ya ben burada delirecektim ya da aşağıda çok kötü şeyler olacaktı, bunu hissedebiliyordum. Bu saraya geldiğimden beri her yerini, tahminimce, keşfettimiştm. Saraydaki bütün(?) gizli bölümleri biliyordum. Bu odada bir dolap vardı ve o dolabın arkasında ise benim buradan çıkış yolum. Rebekah ve Morgana bebeklerle ilgilendikleri için beni göremeyeceklerini, daha doğrusu görmeyeceklerini umarak dolabın oraya ilerledim. Bir savaşta kral savaşırken kraliçe rahatça oturamazdı. Huysuz kraliçe diyebilirsiniz, ama ben daha çok buna aşk demeyi tercih ediyorum. Aşık olan kişi sevdiğine sahip çıkar ve onu korur, Klaus da bunu yapıyordu. Ama bir şeyi unutuyordu; benim de ona aşık olduğumu. Çoktan tünele girmiş, ilerlemeye bile başlamıştım. Büyü gücüm ile etrafımı aydınlatıyor, yolumun üzerindekileri gözetliyordum. Çıkışa geldiğimde ormanın içinde olduğumu gördüm, tamam gizli yerlere bilebilirdim ancak o tünellere girdiğimde karşıma çıkacak yerleri bilmiyordum. Etrafıma çok dikkatlice baktığımda sol tarafımda sarayın olduğunu gördüm. Hemen saraya doğru koştum, düşmana arkadan saldırmak veya düşmanı çember içine almak benim gibi bir büyücü için oldukça kolaydı. Hatta sadece benim için kolay olduğunu bile söyleyebilirim. Bir cadı grubu gördüm ve onları hemen bir ateş çemberinin içine hapsettim. Vicdanım beni engellemeden gözlerimi kapatıp çemberin içinden çığlıkların yükselmeye başlamasını sebep oldum. Gözümden birkaç vicdan yaşı dökülse de umurumda değildi. Hâlâ asker kıyafetleriyleydim ve üzerimdeki zırh beni rahatsız ediyordu, hızla zırhı bir kenara attım. Gözlerimle etrafı ıncık cıncık ederek Klaus’u aramaya başladım. Birkaç cadı etrafında çember oluşturmuş, onu bu çemberin ortasına hapsetmişlerdi. Klaus bir eliyle başını tutarak onlara karşı ilerlemeye, onlarla savaşmaya çalışıyordu. Ben de Klaus’un acı çekmesine daha fazla dayanamayarak havada takla atarak Klaus’un yanına gittim ve hemen önünde durmayı başardım. Şimdi bu takla hareketi biraz saçma olabilir ancak savaşlarda gerçekten de işe yarıyordu. Ben bir ninja değilim ancak takla atmayı seviyorum. Klaus’a buruk bir gülümseme gönderip tüm hava gücüm ile, büyücüleri rüzgar ile savurdum. Bu da kulağa biraz Son Hava Bükücü filmindeki çocuğun hareketlerinden biri olarak gelebilir ancak ben yaptığım hareketin devamını getirmeyi severdim. Etrafımızdaki bütün büyücüler yere serilince, gözlerimi kapattım. Avuç içlerimi gökyüzüne bakacak şekilde kaldırıp, kollarımı da kaldırdım. Ve yanarak hızla yok olmalarını sağladım, çığlık atmıyor, hiçbir ses çıkarmıyorlardı. Klaus bana inanmayan gözler ile bakıyordu. Bugün vicdanımuzun bir tatile çıkmıştı ve sanırım geri dönmeyi de düşünmüyordu, onu düşüncelerimin, hislerimin, en derinlerindeki bir köşeye atıp kilitlemiştim. Bazı fedakârlıklar yapmıştım, şu anda ailem için savaşmaya karar vermiştim. Klaus’a alaycı bir gülücük attım.
![](https://img.wattpad.com/cover/9435571-288-k113914.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACI TESADÜF(Tesadüf Serisi 1)
Hombres LoboSeri İki kitaptan oluşmaktadır. İkinci kitap yayımlanmıştır, iyi okumalar...