Bizim hikayemiz her zaman biraz fazla duygu yüklüydü, bilirsin. Henüz genç birer çocuk olarak tanıştığımızda, sen liseyi ailenden uzakta tamamlamaya çalıştığında, üniversiteye giderken bir sene ayrı kalmamız gerektiğinde, tüm o hararetli tartışmalarımızda ya da kahkahalarla kapattığımız gecelerde. Bir şeyleri enlerde yaşamayı severdin, Calum. Mutlu olman gerektiğinde sonuna kadar mutlu olur; üzüldüğünde ise küçük bir adam gibi dizlerime kıvrılıp kalırdın.
Bunu seviyordum. Bunu gerçekten seviyordum çünkü beni, bana taparcasına bir aşkla seviyordun. Evimizin önünde silahlar patlasa bile eğer beni öpüyorsan, öpmeye devam ederdin. Bu yüzden sana güvenim bir okyanusun en dibi kadar derin ve güçlüydü. Biliyorum, bunu çok fazla söyledim ama sanıyordum ki biz asla yıkılmazdık. İç içe geçen parmaklarımız asla ayrılmazdı. Dudaklarım teninden hiç kopmazdı. Ah Calum sanıyordum ki beni öldürecek olan şey asla sen olmazdın çünkü bu, elimdeki silahı kendime doğrultmak gibi olurdu.
Calum, inan ki sana olan duygularımı öldürmek yerine seni öldürmeyi isterdim. Bunu düşündüm, hem de çok fazla düşündüm ama biliyor musun bir kızımız olacak. Tanrı'ya şükret ki onu bana verdi ve senin canını bağışladım. Yoksa tıpkı senin beni öldürdüğün gibi ben de seni öldürecektim. Sadece daha hızlı ve daha kanlı olacaktı. Bunu göğsünü deşerek yapacaktım, içinde gerçekten atan bir kalp var mı diye.
İşte şimdi buradayız sevgilim ve her nefesinle birlikte benim için attığına emin olduğum kalbinin varlığından şüphe ediyorum. Bu beni şaşırttığı kadar seni de şaşırtıyor mu? Hayatlarımızda yanlış giden bir şeyler olduğunu sen de görebiliyor musun yoksa yeni aşkının ateşiyle gözlerin kör bile oldu mu? Bilmiyorum. Çünkü seni görmeyeli o kadar uzun zaman oluyor ki... Üç ay ya da dört. Bunu da bilmiyorum. Burada zaman kahredici bir yavaşlıkla akıyor, bir zamanlar senin yanındayken olduğu gibi baş döndürücü bir hızla değil.
Günler haftalara, haftalar ise aylara dönüşüyor. Sonbaharı geride bıraktık. İlgilenir misin bilmiyorum ama kızımızın adını Autumn koymaya karar verdim. Seni sonbaharda kaybettiğim, onu ise sonbaharda kazandığım için.
Ama şimdi kendime iyi bakmak zorundayım, Calum. Geride bıraktığın enkazı toparlamak ve karnımda büyüyen bu mucizevi şey için sağlıklı bir ortam hazırlamalıyım. Onu ellerime almak için çok fazla zaman kaldığı söylenemez. Ah, aslında tüm bunlar umrunda bile değil, değil mi? Onu öldürmemi istiyordun. Ama bilmeni istiyorum ki ona babalık etmene ne onun ne de benim ihtiyacım var. Onunla o kadar mutlu olacağız ki, Tanrı bile hayretler içinde kalacak. Şimdilik işe yeni bir eve taşınmakla başladım. Hayaletinin cirit attığı ve her köşesindeki anılarımıza kokunun izini bıraktığın o evden taşındığım için kendimi uzun süre sonra ilk kez bu kadar huzurlu hissediyordum. Sadece o evden kurtulmak bile sandığımdan iyi hissetirmişti. Ve sen de görecektin, sen olmasan bile her şey çok güzel olacaktı.
Saat gece yarısını geçeli epey olmuştu. Yeni evimdeki tesisat sorunu halledildiği için nihayet duş alabilmiştim ve gevşeyen tüm sinirlerimle birlikte uykuya dalacaktım ki telefonumun melodisi gecenin tüm sessizliği içinde beynime işledi.
O an sehpada titreyen o telefon gibi ben de titredim çünkü beni arayacak kimsem yoktu. Özellikle de beni o saatte arayacak kimsem yoktu. Korkuyordum Calum ve korktuğum başıma geldi.
Sen arıyordun.
Adını rehberden sildiğim halde ezbere bildiğim numaran ekranda gözüküyordu ve Tanrı biliyor ya o an kapıldığım tüm dehşet yüklü duygular, geri kalan hiçbir şeyle kıyaslanamazdı bile. Bunun belki de sadece kötü bir rüya olduğunu düşündüm ama telefonu titreyen ellerimle birlikte kulağıma götürdüğüm anda duyduğum sesin gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nightcall | hood
FanfictionTüm nefeslerimi aldın. Kalbimin olması gereken yerde bir boşluk bıraktın. @MyBlackHair