Bu ev benim sonum olacaktı büyük ihtimal. Bilirsiniz işte kat kat uzanan apartmanların en altındaki, o camları normalin üstünde, genelde rutubet yada idrar kokan, çoğu zaman havasız bodrum katlarından.
Babam ayyaşın teki ve durumumuz o kadar aciz ki neredeyse bununla gurur duyucam. En azından terk etmiyor yada ne bileyim hiçbirimizi daha öldürmedi veya kendi ölmedi diye sevincem neredeyse.
Annem gelince kendisi bipolar hastası. Türkçesi, birkaç ayda bir saçma bir depresyona girer günlerce bir şey yemez, yorganını kafasından indirmez.
Çocukluğum böyle bir aile ortamında geçince benim de zihniyetim bu yönde gelişti. Normal bir aileyi zaten bünyem kaldırmaz. Mutluyum demiyorum sadece tükendim. Şartları değiştiremiyorsam en azından alışabilirim dedim. Galiba başarıyorum da.
Bir de abim var. Evlatlık. Aslında şu aileye bakınca benim evlatlık olmam gerekiyormuş. Çakma abim dahil herkes esmerken ben limon kafalının tekiyim. Babamın küçükken güneşim diye sevdiğini hatırlıyorum. Yahut rüyalarımda böyle görüyordum da kendimi buna inandırdım bilmiyorum
Abim odunuyla hiçbir zaman abi kardeş olamadık bu konuda bir sıkıntımız yok. Küçükken bile benimle oynamaz, suratıma bakmazdı. Ondan ümidi kestim zaten, hatırlayamadığım bi zamandan beri soranlara tek çocuğum demeye başladım.
Okuldan sonra bir lokantada çalışıyorum. Annem zaten evden çıkmıyor. Babam sabahları uyanabilirse bir zamanlar en yakın arkadaşı olan Haluk amcanın şirketine gider masasının başına geçer. Malum içki parasını çıkarması lazım, eve ekmek getirmek gibi bir derdi nasılsa yok. Sizin anlıyacağınız rutubet içinde çürümeye başlayan, yediği tek çikolatayı lükse sayan fakir bir aileyiz. Ve siz dünyama hoşgeldiniz.