Rahat batıyor lafının şekil a sı karşımda dikilirken gözlerimi nefretle bakan surata mı yerleştirseydim yoksa beden hocasının elinde tuttuğu sigara paketine mi. Baya pahalı bir şeye benziyordu. Kokusu da baya hoştu. Şu zenginler cidden garipler. Kendilerini zehirlemek için bile para döküyorlar
‘bu sigara benim değil’
‘senin dolabından çıktı’
‘hayır bu dolabı ben kullanmıyorum’
‘kim kullanıyorsa çıksın o zaman ortaya’ kimsenin ortaya çıkmayacağını biliyordu. O dolabın Zeynep’e ait olduğunu bildiği gibi.
‘benim değilim kanıtlayamazsınız’
Vaaayy kızımız sert çıktı.
Tabiki de kimseden ses çıkmadı. Bir an korktum olay bana patlicak diye ama belliki Zeynepciğimin benim için başka planları vardı. İnceden tırsıyo muydum ben, o soğuk soğuk terleyen benim elim mi
*
Bu nasıl süper bir ilk gündür yarabbim maşallah kız bana. Şimdi iş zamanıydı. Otobüsü kaçırmazsam gerçekten mutlu olucaktım ki okuldan çıkmadan bi babama gözüksem fena olmazdı. Bodrum kata indiğimde odasında oturuyordu. Kısa bi görüşmeden sonra bahçeye çıktığımda gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Pardoooonn burası okul bahçesi değil mi yanlışıkla otomobil fuarına gelmiş olabilir miyim. Çocuğun hiç umursamadan paçavra gibi kullandığı arabayı ben kiralamak istesem bile bu yaklaşık bi 85 sene çalışıp sadece ekmek ve su tüketmem gerek demekti. Şimdi sen bu okula gel, derslerine gir, bu insanlarla aynı oksijenden tüket ama aynı zille dersleriniz son bulduğunda onlar bilmem kaç milyon dolarlık arabalara binip gitsinler sen acaba cüzdanımda 10 kuruş bozuk var mı diye çantanın dibini boyla. Aranızda dünyanın adaletinden bahsetmek isteyen var mı? Yada bahsedilecek bir adalet var mı?
Öyle bir kasıla kasıla çıktım ki okulun bahçesinden gören tüm şehir otobüsleri bana özel çalışıyor, şehire otobüsleri sırf ben bineyim diye getirttiler sanabilirdi. Ben de bu kasılmanın hakkını vererek gittim paşalar gibi durağıma bindim milattan önce 1900 yapımı otobüsüme. Çalıştığım yer über lüks bir yerdi. İçeride bimden aldığımız 2 liralık makarnayı kaynatıp üzerine salçalı sos yapınca armani takım elbisesiyle gelen adama onu fransız usulü diyip 50 liraya satıyorduk. Yüzde bin beşyüz kar ya ne demek heygidi. Tam elimdeki siparişleri verip arkamı döndüğümde Savaşın kapıdan girdiğini gördüm. Bir erkeğin okul formasıyla görüp yakışıklı olduğuna karar verdiysem acaba dışarıda nasıl diye asla düşünmem o konu orda biter benim için. Ama bu biraz fazla mıydı? Kravatsız siyah geçişli küçük yakaları kalkık düz beyaz gömlek ve siyah kumaş pantolon? Tamam Işılcım kapat o ağzını ve görmemiş gibi ilerle.
Kapıdaki çalışan onu boş bir masaya yönlendirirken ben arkama baka baka yürüdüğümden şefe çarpmıştım. Sözlükte sakarlığın karşısına benim fotoğrafımı koysalar insanlık bunu yadırgamazdı bence. Ters ters bakan şef onun masayla benim ilgilenmemi istemişti. Süper süper sabahın 7sinde kalkıp bütün gün yeni başladığı okulla uğraşıp okuldan sonra ara vermeden işe gelip 5 saattir aralıksız garsonluk yapan bir kızın en çok isteyeceği şey bence de gittiği okulun sahibine servis yapmaktı.
Elime bir menü alıp masaya doğru ilerlerken Savaş telefonuyla uğraşıyordu. Geldiğimi farketmediğinde ‘hoşgeldiniz buyrun’ diyip menüyü uzattım ama tepkisiz kaldı. Ben hafif öne eğilmiş şekilde elimde menüyle dikilirken sonsuz gibi gelen 5 saniye geçmişti ama hala dikkatini çekememiştim bay afeti devranımızın. En sonunda hafifçe öksürdüm. E tamam oğlum türkiyeye atılacak bombayı mı imha ediyorsun telefonunla, obamaya mesaj mı yazıyorsun seni mi beklicem akşama kadar.