Hodri meydan

38 6 4
                                    

Eve kadar geldik ama annem benimle tek kelime konuşmadı. Eve girer girmez odasına yönelip kapısı kitledi. Neler oluyordu bilmiyorum ama annemin yine panik ataklarından biri tutmuş gibi duruyordu. En azından sabaha kadar onu rahat bırakacaktım.

*

Sabah erkenden kalktım. İlk işim anneme bakmak oldu ama hala kapısı kilitlidi. O kadar şaşırmış ve sinirliydim ki. Kapıyı tıklattım ama içeriden ses gelmedi. Sinirlerime hakim olmaya çalıştım.

Mutfağa girip kendime ekmek arası bir şeyler hazırlayıp çantama attım. Babamı beklemeden okula doğru yürümeye başladım. Biran önce Savaş’la konuşmak istiyordum. O neler olduğunu tahmin edebiliyordur sonuçta.

Okula vardığımda bahçeye kısaca bir göz attım. Savaş’ın arabası park yerinde duruyordu. Neden bu kadar erken okula gelmişti kestiremedim. Hızlıca sınıfa doğru ilerledim. Tamam ilerlemedim. Bildiğiniz koştum. Nasılsa okul boştu ve koridor başında dolanan sinir bozucu nöbetçi öğretmen yoktu.

Sınıfa girdiğimde Savaş sırada oturuyor, telefonuyla ilgileniyordu. Yine.

‘hey günaydın’ beni fark etmesi uzun sürmemişti. Kulaklığını tek hareketle kulağından çıkartıp olduğu yerde doğruldu.

‘günaydın’

‘annem seni nereden tanıyor?’

‘bunu neden annene sormuyorsun’ ifadesizce suratıma bakıyordu. Biliyordum işte bir şeyler döndüğünü.

‘annem… ben şey soramadım işte. Ama anlaşılan sen biliyorsun söyler misin’

Ayağa kalkmıştı. Konuşmayı burda bölerse gerçekten sinir krizi geçirebilirdim.

‘kadınların beni görünce çığlık atıp koşuşturmasına alışkınım ama sanırım annen için biraz fazla gencim’ yorgun şekilde gülümsüyordu. Bu sefer taş değil direk sırayı geçirecektim kafasına ki bana doğru iki adım attı ve tam olarak dibime girdi.

‘sinirlenme’ yüzüme düşen saçı omuzumun arkasına atmıştı. Alkol kokuyordu

‘ben de bilmiyorum. Öğrenince haber ver’ solgun bir gülümseme daha atıp sınıftan çıkmıştı. Ben da dademin neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bi’ dakika alkol mü kokuyordu!

*

Öğle arasına iki ders vardı. Savaş ilk 3 derse girmemişti. 4. ders beden eğitimi olduğu için salona indim. Salonda ısınma hareketleri yaptıktan sonra bütün ders boyunca bizi koşturmuştu. Zilin çalmasına 15 dakika kala duşlara gönderdiğinde havlumu alıp duşlara doğru ilerledim.

Okulun her yeri gibi burası da çok güzeldi.  Duş kabinlerine çiçekli perdeler takılmıştı. Her taraf tertemiz, su da sıcaktı.

Beden hocasının ‘biraz çabuk olun’ diye seslendiğini duydum.

Duştan çıkarak elimden geldiğince abuk kurulandım. Sonra havluya sarılarak dolabıma gittim. Kapağı ardına kadar açıktı. Kendi kendime, dolabı kitlemeyi mi unuttum, diye sordum. Sonra sorumun cevabını çabucak aldım. Ayakkabılarım dışında bütün eşyalarımı almışlardı.

‘elbiselerim nerede?’ diye bağırarak döndüm. Bütün kızlar bana bakıyor, gülüyorlardı.

Zeynep bir lavabonun önünde durmuş saçlarını tarıyordu.

‘lütfen…’ dedim. ‘bu hiçte komik değil. O benim tek formam.’

Kızlardan biri seslendi ‘forman yıkanıyor’

‘yıkanıyor mu? Ne demek istiyorsun? Yıkanıyor da ne demek?’ döndüm. Hala havluya sarılıydım. Dolapların bulunduğu oda boşalmıştı. Orada yapayalnızdım. Zil de çalmaya başlamıştı napacaktım şimdi ben.

Bu nasıl dünya?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin