Bölüm 4

496 53 27
                                    

Sabah gözlerim aralandığı vakit, ne alarm sesi ne kuş sesi ne de kızların telaşlı gürültüleri vardı. Ortalık fazlasıyla sakindi ve bunu garipsemeden geçememiştim.

Dereden kırk yıl su getirtsek, bizim sevimsiz dişi kadronun o kulak tırmalayan sesleri kesilmez. Yanlış bir şeyler var.

Yatağımda doğrulup gerinmeye başladığım sıra bütün kemiklerimin ağrı yapması yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Bacaklarımı yataktan sallandırdığımda saatle göz göze gelmem ve irileşen bakışlarımla yerimden sıçramam bir olmuştu.

"Siktir!"

Öğleden önceki bütün dersleri kaçırmış olduğuma inanamıyordum. Apar topar giyinip bir elime çanta, diğerine kravatı aldığımda okula doğru son sürat topukladım. Bahçesine ulaşmış olmamın zaferiyle adımlarımı sonlandırırken nefes nefese kalmış, vücudumu dinlendirmek adına ellerimi dizlerime koymuştum. Soluklanmak ufkumu açmış olsa gerek ki, kaşlarım çatılırken duraksadım.

"Ne yapıyorum ben?"

Kendi kendime bir soru yönelttiğimde cevabını bulmak istercesine doğruldum ve etrafa kısaca göz gezdirdim. Koskoca okulda kimse yoktu ve diğer bir tabirle sinek dahi uçmuyordu sanki.

Rüyada mıydım? Ölmüş müydüm? Yoksa bugün..... tatil günü müydü?

Telefonumu çıkarıp bugünün tarihiyle bakıştığımda şahsıma en ağır küfürlerden bir tane savurmuştum.

Dünden beri aptala döndüğümü kabul ediyordum ve beyin kıvrımlarım bunu fırsat bilerek zihnimde el ele tutuşmuş halay çekiyordu.

O çocuğun 'yarın tanışırız' kavramına körü körüne takılmıştı aklım.

Hissettiğim aptallıkla alnımı ovalarken adımlarımı geldiğim yöne çevirdim. Bahçenin çıkış kapısına yaklaştığımda ise orada bulunan güvenlik odasından tıkırtılar duymam irkilmeme neden olmuş, ortama hakim olan sessizliğin bozulması ilgimi çekmişti. Meraklı adımlarım benden izin almadan yavaşça oraya ilerlediğinde birinin bileğimi çekerek içeri almasıyla donup kaldım.

Bu.. o çocuktu.

Yüzünde aynı maske, aynı bakış ve aynı sırıtışla burnumun dibinde biterken bedenimi odanın kapısıyla vücudu arasına sıkıştırmıştı.

"Gelmişsin."

Sürekli nefesimi kesecek şeyler mi yapacaktı böyle? Yaşattığı ani şoku hala daha atlatamamışken bir süre şaşkınlıkla yüzüne bakmıştım.

"Ne o, çok mu etkilendin? Gözlerini alamıyorsun."

Göremesemde, keyifli ifadesini maske altından sezebiliyordum ve kısık çıkan ses tonu kendime gelmemi sağlamıştı. Kaşlarım çatıldığı sıra onu var gücümle ittirdim fakat bir milim bile yerinden oynamamıştı.

"Ani çıkışların ve gizemin olmasa bir hiçsin."

Sözlerine karşın sesim imalı çıktığında, gözlerimle maskeyi işaret ettim.

"Çıkar artık şunu."

Maskesini çıkarmak adına elimi yüzüne götürdüğümde, parmaklarım henüz maskeye bile değemeden bileğimi kemikli parmaklarıyla sarmış, ona ne yaptığını soracak fırsatı vermeden beni ardı sıra sürüklemeye başlamıştı. Küçük güvenlik odasından çıktığımızda koşar adımlarla okula doğru yöneldi.

"Nereye götürüyorsun beni?"

"Debelenip durmazsan eğer, daha rahat olacağımız bir yere."

Ne beni adam akıllı cevaplıyor ne de kıvranıp duran bileğimi serbest bırakıyordu. Pes ederek sessizce peşinden sürüklenmeye devam ettim. Şu lanet merakım yüzünden başım bir gün çok fena belaya girecekti.

Bir kaç dakika sonra kendimi onunla baş başa bir şekilde çatıda bulmuştum. Bileğim ise soğuk parmaklarından kurtulmanın verdiği mutlulukla özgürlüğünü ilan ediyordu.

Güneş kurulduğu makamı terk etmeye hazırlanıyor, usul usul dağların arkasına kayarken havaya tatlı bir rüzgar bırakıyordu. Üşütmüyor ama saçlarıma dans ettiriyordu.

Bakışlarım gökyüzünü bırakıp karşımdaki çocuğa kilitlendiğinde, gözlerini bir an bile ayırmadan beni izlediğini fark etmiştim. Bu istemsizce utanmama neden olurken içimden kendime saçmalama demeyi ihmal etmedim.

Konuşmaması ve burada onunla yalnız olmam biraz ürkmeme neden olsa da elbette bunu ona fark ettirmeyecektim. Sonuçta ben de bir erkektim ve bir şey yapmaya kalkarsa onu yumruklayabilirdim.

Evet, dediğime fazla ikna olamamıştım.

Bu düşünceyle kendimi cesaretlendirmeye çalışarak ona doğru bir iki adım attım ve aramızda ki mesafeyi inebilecek en minimum seviyeye indirdim. Dudakları anında kıvrılırken, belli belirsiz iç çektiğini duyduğuma emindim.

Aramızda hakim olan sessizliği bozacağını anladığımda rüzgarın varlığını hissetmiyordum artık. Merak ediyordum ağzından çıkacakları, hemde deli gibi.

İnsandan başka bir boyuta nasıl dönüştüğünü, beni neden o kadar yumuşak öptüğünü, hatta asıl soru neden beni öptüğünü öğrenmek istiyordum.

"Artık tanışma vakti, Jimin."

Adımı söylediği an tüylerim ürpermiş, içimde bir elektriklenme hissetmiştim. Ses tonunda çok, çok farklı bir şeyler vardı. Hem korkutuyor hem de beni kendine çekiyordu.

Yüzünde ki figürlü parçayı benim çıkarmam gerektiğini anladığımda, sessiz olduğunu umduğum bir yutkunmayla parmak uçlarımda yükseldim ve ellerimi başının arkasına götürerek tek kelime etmeden maskesinin ipini çözdüm.

Özgür bıraktığım kurdelenin ardından maskeyi  çıkarmama gerek kalmamış, rüzgar alıp havada daireler çizerek uzaklara götürmüştü. Tabi bunu umursamamıştım çünkü şu an yaşadığım bilmem kaçıncı şokun üzerine bir yenisinin daha eklenmesiyle meşguldüm.

"Y-Yoongi?"

Gördüklerime inanmakta zorlanıyordum. Bu, okulda sürekli göz göze geldiğim ve her yerde karşıma çıkmasına rağmen benimle muhattap olma zahmetine dahi girmeyen, ukala sıfatını taktığım çocuğun ta kendisiydi.

Sanki bir parçası eksikmiş gibi beynimdeki bütün taşlar aniden yerine oturmaya başlamıştı.

"Ama sen.. kedi.. nasıl?"

Cümle dahi kuramıyordum, dehşete düşmüştüm bir nevi. Ancak o benim aksime rahat ve gülümsüyordu.

"Şaşkınsın, kafan karışık. Anlayabiliyorum."

"Benimde seni anlamama izin ver artık."

Bıkkın bir sözle lafa girdiğimde, yüzüme uzanarak gözlerime giren saç tutamlarını geriye taramıştı.

"Mantığının alabileceği bir cevabım yok küçük adam. Fakat sana zarar vermeyeceğimi ve benden korkmaman gerektiğini bil."

Sözleri havada uçuşuyor, kulaklarıma değip geçiyordu. Söylediklerine sağlıklı cevap vermem, parmakları saçlarım arasında gezindiği sürece epey zor olacaktı.

Bir şeyler söylemem gerekiyordu. Dudaklarımı araladığım sıra, çatıya çıktığımız merdivenlerde gördüğüm hareket ile irkilmiş, bakışlarım tamamen oraya odaklanmıştı. Bir insan gölgesi görmüştüm, buna emindim.

Burada yalnız değildik.

to be continued...

one hand one paw ⋆ yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin