Selamlar, selamlar.
Günde 4673 kere kapak değiştiriyorum ama bu cidden hoşuma gitti, bi süre kalsın :)
İyi okumalar, güzel yorumlarınızı ve minik yıldızlarınızı bekliyorum ♡
❀
O cuma söz verdiği gibi Kim Namjoon, Park Jimin'i almaya gelmiş ve birlikte Roussillon'a dönmüşlerdi. Yolculukları uzun fakat her ikisi açısından da keyifli geçmişti. Birbirlerine kendilerinden bahsetmiş, neredeyse her konudan söz açmışlardı.
Jimin Namjoon'a, onu bu farklı mesleği seçmeye iten şeyin ne olduğunu sorduğunda Namjoon; (aslında bunu meslek değil de bir hobi olarak düşünüyordu) bunun amcasından miras kaldığını söylemişti. Babası bir Fransızdı ve Güney Kore'de Fransızca öğretmenliği yapıyordu. Annesi de Koreliydi. Evlendikten sonra babası Alain Kore'de kaldığı için Namjoon'la kardeşi orada doğmuştu. Fakat o küçükken yaz tatillerininin büyük çoğunluğunu Fransa'da geçirmişlerdi. O zamanlarda en büyük eğlencesi, 'parfumeur' olan amcası Antoine ve erkek kardeşiyle çiçek toplamak ve baharat yapmaktı. Bu sayede parfüm yapmayı amcasından öğrenmişti. Onun vefatından sonra saygısından ve parfüme duyduğu tutkudan dolayı mesleğini devam ettirmişti. Bunun yanında aylık geçimini keman ve matematik dersi vererek sağlıyordu. Kırsal kesimde yaşadığından dolayı derslere gitmek biraz güç olsa da şehrin kargaşasından uzak yaşadığı bu yeri seviyordu.
O konuşurken Jimin onu büyük bir merakla dinliyor, arada bir sırıtıyor ya da kahkaha atıyordu. Namjoon'un cümle aralarında kullandığı Fransızca kelimeleri duymak ve teleffuz etmeye çalışırken Namjoon'un onu yönlendirmesi ona ayrı bir zevk veriyordu. En çok da yanındaki adamın Koreli aksanı onu büyülüyordu. Üzerine tam oturuyor ve onunla ayrılmaz bir bütünlük sağlıyordu.
Yolculuk boyunca biri tuvalet, kalan ikisi yemek ve kahve olmak üzere üç kere mola vermişlerdi. Namjoon Jimin'e yerel lezzetlerden tattırmış, Jimin'in ise neredeyse hepsi hoşuna gitmişti. Sadece soğanlı çorbayı -tam adını aklında tutamamıştı- sevmemişti.
Eve vardıklarında saat on bire yaklaşmıştı. Karanlık hole adımlarını atarken ikisi de bitkin durumdaydı. Tek dertleri kendilerini bir an önce yatağa atmaktı.
Jimin mazlum bir sesle "Seni çok yordum." dedi. "Kendim geleceğim konusunda fikrimi değiştirmemeliydim. Şimdi ise fazla mahcup hissediyorum."
Namjoon onun sırt çantasını alıp bir köşeye bırakırken "Gelmeseydim asıl ben mahcup hissederdim." dedi.
Jimin ağzını açacağı sırada sözünü bir miyavlama sesi kesti. Yarı karanlıkta içeriden gelen küçücük silüeti fark ettiğinde Jimin gülümsedi.
Namjoon ışığı açarken tatlı sesiyle "Kızım~ Bak kim gelmiş?" dedi.
Aydınlanan odada Jimin'i karşılayan şey küçük, turuncu bir kediydi. Onu görünce kedi bir kez daha miyavlamış, Jimin'in gülümsemesi yüzüne yayılmıştı. Eğilip başını okşarken "Tanrım, ne sevimlisin sen öyle. İsmi ne?" diye sordu.
"Pumpkin." diye yanıtladı onu Namjoon.
Pumpkin'i kucağına alırken doğrulmuştu. "İsmin de senin kadar tatlıymış."
Namjoon küçük kedinin çenesini kaşırken "Normalde bu kadar uysal değildir ama sana çabuk ısındı." demişti.
"Beni sanki yıllardır tanıyor gibi. Şuna baksana, Namjoon!"
Pumpkin onu onaylarcasına kafasını Jimin'in göğsüne sürtmüş ve mırlamıştı.
Namjoon "O his tek bana uğramamış demek." dedi.
Jimin hafif kızarırken tebessüm etmekle yetindi. Kediyi yere bırakıp çantasına uzandı. "Üzerimi değiştirsem iyi olacak."
Namjoon başını salladı. "Ben de kendimi duşa atayım bari."
On dakika sonra ikisi de pijamalarını giymiş, Namjoon'un yatak odasında dikiliyorlardı. Göz bandını kafasına geçiren Jimin'in saçları epeyce dağılmıştı. Namjoon'unkiler ise havluya inat hâlâ nemliydi.
"Şey, çarşaf ve yastık aradım ama bulamadım." dedi gözlerini kaçırırken. Muhtemelen çok basit bir yerdeydi ama o görememişti.
"Çünkü burada değil, misafir odasındalar." dedi Namjoon ona yaklaşırken. Bir yandan da mavi-sarı pijamasıyla ne kadar tatlı göründüğünü düşünüyordu.
"Ah, tabii ya! Tabii ki oradalar!"
Kapıya yönelmek istemiş, bu hareketi aniden ışığı söndüren Namjoon tarafından engellenmişti.
"Bence orada uyumamalısın." demişti üzerine gelirken. "Küçük, sevimli kedicik sahibinin yanında uyumalı. Yoksa tek başına korkabilir."
Jimin'in kısık gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Bu adamın kedi fetişi mi vardı yoksa?
"Şey, teşekkür ederim ama ben-"
"Seni yanımda istiyorum." diye fısıldadı dudaklarına. "Küçücük bedenini kollarımın arasına almak, burnumu boynuna sürtmek istiyorum." Eli küçüğünün çenesini kavramış, başparmağını yanağında gezdiriyordu. Küçük olan ise nefes almakta zorlanıyordu.
"Namjoonie..."
Sesi kısık ve güçsüz çıkmıştı. Gözlerini dudaklarından ayıramıyor, onu öpmesini o kadar çok istiyordu ki...
"Je t’aime." Fısıldadığı söz karanlık geceye karışırken küçüğüne istediğini vermişti.
❀
Bunlar insana kafayı yedirtir.Je t’aime: Seni seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
world's most beautiful scent ✓
FanfictionKim Namjoon, Fransa'da şirin bir kasabada yaşamaktadır ve mütevazi dükkanında kişiye özel parfüm yapan bir parfüm ustasıdır. Park Jimin ise, dünyanın en güzel kokusunu arayan kendi halinde bir çocuktur. [minific] #1 nammin ❦ #2 minjoon ❦