Final bölümüyle merhaba.
Hikayeye içine bakacak ve buraya kadar okuyacak kadar değer verdiğiniz için teşekkür ederim. Umarım zamanınızı ayırmanız sizi pişman etmemiştir.
Son kez iyi okumalar~
❀
Büyüğünün dudaklarını içeri davet ettiğinde daha önce böylesini yaşadığını anımsamıyordu. Bunda, daha önce bir erkekle öpüşmemesinin mi yoksa başlı başına Namjoon'un mu etkili olduğunu bilmiyordu. Aslında tam şu anda kendi adını dahi bilmiyordu. Duyguları okyanus olmuş onu dibe çekerken kesikleşen nefeslerinin yerini karşısındaki adamın nefesleri dolduruyordu.
Onun yumuşak, dolgun dudakları yalnızca tenine değil; ruhuna da dokunuyor gibiydi. Değip geçtiği yerlere Tanrı'nın kudretine sahipmişçesine hayat veriyor, bu sayede küçük çocuğun asırlardır çıplak kalmış kara toprağında çiçekler filizleniyordu.
Öte yandan Namjoon'u da benzer duygular sarmıştı. Gördüğü ilk andan itibaren bu güzel sarışın çocuğa dokunmaya bile kıyamayacağını düşünmüştü. Şimdi ise bunun fikri bile delirmesine yetecekken onu öpüyordu. Dokunduğu hiçbir tene, hiçbir ruha benzemiyordu bu çocuk. Dışı köz gibi yanarken içine buz gibi şelaleler akıyordu. Bir ipin üstündeki kadeh gibi; dokunmak istiyor fakat düşüp tuzla buz olacağından korkuyordu. Ya da yeni doğmuş bir kelebeği tam da avuçlarının arasına almışken uçup gitmesinden ödü kopuyordu.
Ayrıldıklarında nefesleri beş dakikadır suyun altındaymış gibi hızlıydı. Duyguları ise, karmakarışıktı.
"Bu kadar güzel olmak zorunda mısın, Jimin-ah?" diye sormuştu Namjoon, alnını onun alnına yaslarken. "Güzelliğin karşısında çıldıracakmış gibi hissediyorum..."
Jimin gözlerini kapatırken soruyu cevapsız bırakmıştı. Ya ağzını açsaydı da yanlış bir şey kaçsaydı dudaklarından? O zaman anın büyüsü tuzla buz olmaz mıydı?
"Teninin her bir santimini öpmek istiyorum ama bir yandan da küçük kedime dokunmaya kıyamıyorum."
Kendi sesi bile gürültü geliyordu ona. Kulakları yalnızca O'nun sesiyle dolsun istiyordu.
"O boynun mesela," dedi başını eğerken. "O kadar davetkâr dururken nasıl kayıtsız kalabilirim ki?"
Ama Kim Namjoon böylesine büyülü sözler sarf ederken, Park Jimin'in kalbi erimeden durabilir miydi?
Nefes sesleri soğuk odanın havasına karışırken -oysa Park Jimin ateşinin çıktığını düşünüyordu- ve ay ışığı davetsiz girdiği odada parlarken Jimin zayıf sesini bulup "Boynumu öper misin, Namjoonie?" demişti.
Fısıldamaya benzer bu isteği, Namjoon seve seve kabul ederdi. Dudakları ince deriye dokunduğunda Jimin'in teni karıncalanmış ve âdemelması hafifçe oynamıştı. Elleri Namjoon'un ensesindeyken sanki derisinin altındaki milyonlarca küçük ateş topu, büyüğünün her dokunuşunda onu yakıyormuş hissiyatı veriyordu. Nasıl oluyordu da böyle hissettirebiliyordu bu adam ona?
Namjoon, ıslak öpücüklerinin karşılığında küçüğünün tatlı inlemelerini kazanmıştı ve bu onu daha da çıldırtmıştı. Jimin'i geri geri gitmeye zorlamış ve arkasından yatağa düşmüşlerdi.
Uzun ve tutkulu öpüşmelerinden sonra Namjoon onu göğsüne yatırmıştı. Jimin için bu öylesine rüya gibiydi ki... Her saniye Namjoon'un kalp atışlarını sayıyor ve onun tebessüm etmesine neden oluyordu. Bu kadar kısa sürede bu adama kalp atışlarında huzur bulacak kadar nasıl düşmüştü, bilmiyordu.
Namjoon sarı saçlarını okşarken "Hayatımda verdiğim en iyi karar, Roussillon'a gelmekti." dedi. "Roussillon'a gelip senin dükkanına kıç üstü düşmek." Sonra kıkırdadı. Bu bir karar sayılır mıydı, bilmiyordu. Umursamamıştı da.
"Bu kararına ömür boyu minnet duyacağım o vakit." dedi Namjoon.
Jimin yukarı kayıp burnunu onun boyun girintisine gömdü. Burnunu oraya sürterken Namjoon'u huylandırmış ve güldürmüştü.
Boğuk sesiyle "Bana attığın o kırmızı çiçek," dedi. "Onun bu dünyadaki en güzel koku olduğunu düşünmüştüm."
"Hmm, bu doğru olabilir. Beni de oldukça etkilemişti."
"Hayır, doğru değil." diye karşılık verdi sarı saçlı çocuk. "Peki bunu ne zaman anladım, biliyor musun?"
Namjoon başını eğip küçüğüyle göz teması kurmaya çalıştı. "Ne zaman anlamışsın bakayım?"
"Burayı kokladığım anda." dedi burnunu tekrar boynuna sürterken. "Kokun, Namjoonie. Benim için dünyadaki en güzel koku."
Bu sözler ikisi uykuya yenik düşmeden önce, Namjoon'un onu bir kez daha öpmesini sağlamıştı.
Düştükten sonra ise, Pumpkin sessizce yanlarına gelip ayak uçlarına yatmıştı.
❀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
world's most beautiful scent ✓
FanfictionKim Namjoon, Fransa'da şirin bir kasabada yaşamaktadır ve mütevazi dükkanında kişiye özel parfüm yapan bir parfüm ustasıdır. Park Jimin ise, dünyanın en güzel kokusunu arayan kendi halinde bir çocuktur. [minific] #1 nammin ❦ #2 minjoon ❦