Hof.

841 21 8
                                    

Etrafa homurdanarak bakarken bu ortamın ne kadar boğucu olduğunu düşünüyordum. Cidden ! sadece ayağım burkulmuştu. Bunun için neden hastaneye getirirler anlamıyorum.
Kapının açılmasıyla hepimiz kapıya
döndük bir doktor gelip ayağımı incelerken bende doktoru inceliyordum. Saçları hafif beyazlamış tahminimce 40 yaşında falan olan bir adamdı.
"Cidden ayağımda bir şey yok neden bu kadar abarttılar ki ? Hastahaneye gelecek kadar." diye tekrar homurdandım. Adam masasına geçip reçeteye bir şeyler karalarken - büyük ihtimal bir krem yazmıştır- bende ayakkabımı ayağıma geçirdim. "Sağlığın önemli Nancy" dedi Slyvia. Kaşlarını kaldırıp yüzüme alaycı bir ifade yerleştirdim. " Ne zamandan beri sağlığımı önemser oldun ?" Dedim. Bana ters bir bakış atıp doktor masasının iki yanında bulunan sandalyelerden birine oturdu. Doktor reçeteyi Slyvia'ya uzatıp " Her gün sürsün ayağına ve sarsın. Zaten çok büyük bir şey yok iki üç güne geçecektir. Geçmiş olsun." Dedi. Oturduğum hastahane yatağından kalktım. Ayağım acıyınca da yatağa tutundum.
Hastahaneden çıkmış eve gelmiştik -sonunda-. Eve gelir gelmez üzerimi değiştirip tıkınmak için mutfağa inmiştim. Okuldan geleli baya oluyordu ve ben hiçbir şey yememiştim. Annem yemekleri ısıtıyordu. Yanağından öpüp masayı kurmaya başladım.
Alan, Slyvia ve babam içeride oturtuyorlardı. Alan genelde babamlar evdeyken bizde olmazdı. Bu bana garip gelmişti. Aileler daha önceden tanışmışlardı. Tabi bu benim kıskançlık krizi geçirmeme sebep olmuştu. Odamdan çıkmamış misafirlere de sadece "merhaba" demiştim.
Bugün olanları düşünmeye başladım. Gabriel ile tanışmamız, oturduğumuz kafede Alan ve Slyvia ile karşılaşmamız, koşu yarışı. Alan ve Slyvia ile karşılaşmamızı saymazsak gayet güzel bir gündü. Hem yeni bir arkadaş edinmiştim. Masayı hazırlamam bitince salata olan küçük kâseleri de tabakların yanına yerleştirdim.
"Kızım hadi ablanları çağır. Yemek hazır." annemin dediği şey ile mutfaktan çıktım. Ilk önce ellerimi yıkamak için lavaboya uğradım. Salona gidip " Hadi yemek hazır." Dedim. Alan ayağa kalkıp " A-şey ben gideyim artık." dedi ve gülümsedi. Gülümsemesi neden bu kadar güzel! Hemen gülümsemeyi bırakmalısınız bayım. Ölebilirim! "Olmaz öyle şey yemeğini ye öyle gidersin." dedi annem ellerini havluyla kurularken. Ah evet karşılıklı bir yemek yiyebiliriz bence de. Tabi bu benim rüyamda anca ama olsun. Slyvia 'evet' anlamında başını sallarken hepimiz Alan'ın cevabını bekliyorduk. Dum-dum! dum-dum! dum-dum! "Pekala." dedi tekrar gülümserken. Veee goool. Ups. Konu karıştı.
Yemeğimizi bitirmiş-toplamış- salonda oturuyorduk. Babam televizyon izliyor,ben mal mal etrafa bakınıyor, Slyvia, Alan ile konuşuyor ve annem ise onların konuşmalarını dinlemeye çalışıyordu. "Ben ders çalışıcam." deyip ayağa kalktım. Herkesten onaylayıcı bir homurtu aldıktan sonra merdivenlere yöneldim. Hiç ders çalışasım yoktu,üşeniyordum da, ama sınavların başlamasına az kalmıştı ve matematik çalışmam gerekiyordu.
X kadar saçma bir şey yok. Yok yani. Soruda aşağıdakilerden hangisi doğrudur diyor cevaba bakıyorum ya hepsi yanlış ya da hepsi doğru oluyor kesinlikle soru da hata var, benlik bir sorun yok.
Yaklaşık 2 saatin sonunda ders çalışmayı bırakıp kendimi yatağa attım. Telefonu alıp mesajlara bakmaya başladım. Hepsi Bella'dandı. Kafeden çıktığımızdan beri Bella'yı aramamıştım. Şu anda ararsam da kızacağı için en iyisi yarın konuşuyim. Telefonu bırakıp aşağı indim. Alan daha gitmemişti ve babamla konuşuyordu. Saklanıp dinlemeye başladım. " Gerçekten Slyvia'yı seviyor musun ?" diye sordu babam. Hayır beni seviyor o fjkgkv. Alan bir kaç saniye bekledi, etrafı inceledi " Evet efendim." ah kibar çocuk. Yerim ben seni. " Peki. Evlenmeyi düşünüyor musunuz ?" Hayır! Olmaz! Evlenemezler! Içimdeki kıskançlık duygusu iyice kabarmış, zirvede yerini alıyordu. Sinirle ayağa kalkıp mutfağa gittim. Annemler mutfakta oturmuş konuşurlarken raftan kupamı alıp kahve yapmaya başladım. Belki de şuan beni sakinleştirip rahatlatacak tek şey kahve idi.

"Acaba ne konuşuyorlar ?" Dedi annem. Ben biliyorum babam en son zorla evlendirmeye çalışıyordu bunları. "Bilmem." tabi bilmezsin hayır bu kadar da meraksız olunmaz ki ama. Orda senin sevgilin ve baban konuşsun sen burada otur. Olur iş değil. Suyun kaynadığını belirten "tik" sesi geldiğinde kahveyi kupaya boşaltıp suyu üzerine ekledim. 3 kaşık şeker koyup karıştırdım. Hayır kahveyi şekersiz içenlerden değilim. Hatta ben her şeye şeker koyarım. E madem bi tadı olacak o da tatlı olsun yani. Kahveyi de alıp odama çıktım. Kupamı yatağımın sağ tarafında bulunan komodinime koyup kendime ait olan küçük kütüphaneme ilerledim.

Kitap okumayı çok severdim. Ama hep sonunda kitap karakterine aşık oluyorum. Tek iyi yanları beni hiç bırakmamaları. İşte bu da benim umutsuz aşk hikâyemden biridir.

John Green- Kağıttan Kentler kitabını alıp yatağıma geçtim. -Gerçekte de John Green'i çok severim bunun için bu kitabı seçtim by djmdk.- İlk önce kahvemi yudumladım. Hala daha çok sıcaktı. Kitabın ilk sayfasını açıp kokladım. Kitap kokusu burnuma dolunca gülümsedim. Kitap kokulu parfüm çıkarsalar ne güzel olurdu !

Kitabın bilmem kaçıncı sayfasını çevirdiğimde artık gözlerimi açık tutamıyordum. Ayracımı kaldığım sayfaya yerleştirip kitabı komodine koydum. Kahvemi de bitirip ayağa kalktım. Aşağı inip bardağı mutfağa bıraktım ve salona gittim. Alan gitmemişti. Gitmeyi düşünmüyordu sanırım. Ama gitsin yani. Gitmeli. Herkese iyi geceler deyip öptüm. Alan da dahil buna ağağağ. Odama çıktım ve sonunda yatağıma gömülüp uyudum.

SELAMIN ALEYKÜM MİLLEET DMMDKD. Yine ben. Ya şey bölüm kesin kısa oldu ve çooook geç oldu farkındayım. Telefondan Yazdığım için kısa oldu. Ya ama bakın söz veriyorum diğer bölümü erken ve uzun yazmaya çalışıcam. Sizi seviyorum xxxxxxx.

Ablamın SevgilisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin