Dışarıda şimşekler çakarken, Oikawa arkadaşlarıyla bir masanın etrafına doluşmuş içkilerini yudumlarken sarhoşlukla gülüp duruyordu. Masada dönen espiriyle gülüşleri kahkahaya dönüşmüş, karanlık gecede yankılanıyordu.
"Bella mı?" Diye bir ses yükseldi masanın karşısındaki sarışın çocuktan. "Cidden ona mı aşık oldun Tooru?" Oikawa sağ elindeki viski bardağına bakarken, sol eliyle bardağın ağız kısmına daireler çiziyordu.
"Ah öyle deme sevgili dostum... O çok saf ve güzel."
"Sorun da bu." Diye sözünü kesti bir diğeri, "bizim gibi adamlara saf ve güzel kızlar uymaz."
"Biz nasıl adamlarız ki?" Sorusunun ardından şimşek çakmış ve geceyi kısa süreli de olsa aydınlatmıştı.
"Kötü ve bencil adamlar." Odanın karanlık köşesinden yaşlı bir kadın sesi yükseldi, akabinde de ağır adımlarla karanlıktaki kadın usul usul onlara adımladı. Masanın başındaki adamların her biri korkuyla ayağa kalkmış ve gerilemişti.
"Ç-çok içtiğim için kabus görüyorum değil mi?" Dedi Oikawa'nın yanında olan.
"Hayır." Dedi sarışın, "aynı şeyi ben de görüyorum." Kadın sırıttı ve kapşonunu çıkardı, bu sefer çok güzel ve genç bir kadına dönüşmüştü.
"Siz aptallar o kadar komiksiniz ki..." Birden zıpladı ve havada süzülmeye başladı. "Sizi cezalandırırken en ufak bir pişmanlık bile duymayacağım." O kahkaha atarken herkes tek tek bayılmaya başlamıştı.
"Yok olmakla asla var olmamak arasında büyük bir fark vardır ve siz asla var olmamış olacaksınız." Bütün hepsinin bedeni teker teker yok olmuştu. Sadece Oikawa'ya bir şey olmamıştı tabii o da korkudan kaskatı kesilmişti. Kadın ona doğru ilerledi, uçtuğu için onun biraz üzerindeydi hemen. Oikawa'nın çenesini kavradı ve gözlerine bakmasına sağlayıp fısıldadı.
"Sen onlardan farklısın değil mi?" Yavaş yavaş yere indi, ayakları yere bastığında ondan kısa kalmıştı. Yine yaşlı kadına dönüşmesiyle boyu daha da kısaldı. Elini Oikawa'nın yanağına uzattı. "Sen daha saf ve iyisin fakat neden onlar gibi olmaya çalışıyorsun?" Oikawa dayanamadı ve gözleri doldu. Korkudan mı yoksa bu soruyu duyduğundan mı bilmiyordu.
"Çünkü..." Diyebildi sadece.
"Ah anlıyorum..." Dedi yaşlı kadın.
"Sen de ceza çekeceksin, insanlar seni de unutacak. Sen bile kendini unutacaksın fakat bir fark var ki sen var olacaksın." Kadın iki parmağını onun alnına bastırdığında, Oikawa vücudu ağır bir kayaymış gibi yere yığıldı ama gözleri ve bilinci hâla açıktı. Kadın onun başına eğildi.
"Çok uzaklara gideceksin, tarihin bile olmadığı bir varmış bir yokmuş zamanına, kaf dağının da uzaklarına gideceksin." Yere oturup saçlarını okşamaya başladı. "Bir prens olacaksın ama lanetli bir prens. Dokunduğun ve öptüğün her şey elmasa dönüşecek..." Üzerine bir çift eldiven bıraktı. "Bu eldivenler hariç, lanet bu eldivenlere işlemeyecek."
Kadın birden yok olduğunda Oikawa'nın gözleri kapandı ve o uzak diyarlara yolculuğa çıktı.
_____
MERHABAAA 🙋🏽♀️🙋🏽♀️
Muhtemelen baya flop kalacak bi fic olacak fakat olsun ben çok büyük bir şevk ile yazdım
Buradan bu fici yazmak için beni gaza getiren sevgi pıtırım biricik arkadaşıma çok teşekkür ediyorum
Vee bir UYARI ileriki bölümlerde kraliyet zamanında olacağız ama uzak doğu krallıklarını araştırmaya çok üşendiğim ve o konuda dizi falan da izlemediğim pek fikrim yok bu yüzden biraz doğu biraz batı ortaya karışık bir şeyler yaptım tkwmfhwk
Umarım beğenirsiniz <33
Iwaoi'li günler efenim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
prince/iwaoi
FanfictionOikawa masal dünyasına gönderilmiş bir prensti. Ve Iwaizumi de ona aşık olan hizmetkârı.