Karasuno krallığı mutluluk ve huzurun hüküm sürdüğü bir krallık olarak bilinir insanlarca. Aoba Josai krallığı da mutsuzluğun... Oikawa duyduğu bu dedikoduların hep yalan olduğunu, insanların uydurduğunu düşünmüştü. Tabii epey yanılmıştı.
Şu an hayatının en eğlenceli geçen akşam yemeğini saatindeydi. Karasuno krallığının prenslerinin de yardımcılarıyla aralarındaki bağ Iwaizumi ve Oikawa'nın arasındaki bağ gibi epey kuvvetliydi. Bu yüzden hepsi birlikte aynı masadan yemek yiyebiliyordu. Hatta bazen yardımcıların da kardeşler içinde olduğunu düşünmeden edemiyordu.
Turuncu saçlı olan çocuk ağzı dolu bir şekilde konuşuyor prens Kageyama da aynı şekilde ona karşılık veriyordu. Dediklerini ikisi dışında anlayan yoktu. Daichi yaptıkları gürültüden rahatsız olmuş olacak ki korkunç bakışlarını onlara gönderdi. İkisi de anında sustu.
Oikawa gülmekten kendini alıkoyamadı.
"Özür dilerim." Dedi gülerken. "Daha önce hiç bu kadar eğlenmemiştim." Herkes ona önce şaşkınca baktı, ardından onunla birlikte güldü.
Akşam yemeği bitince Daichi biraz Oikawa ile sohbet etmek istedi. Diğerleri de kendi işlerinin başına gitti. Oikawa ve Daichi şatonun bahçesine çıkmış yürürken sohbet ediyorlardı. Iwaizumi ve Sugawara da hemen onların ardından yürüyordu.
"Sizin hikayenizi duyunca çok üzüldük fakat buraya gelmeniz bizleri çok mutlu etti." Dedi Daichi ve devam etti. "Nasıl bir hayat sürmek istediğinizi bilmiyoruz fakat krallığımızda güzel zamanlar geçirmeniz için elimizden geleni yapacağız."
Oikawa gülümsedi.
"Teşekkür ederim." Gözlerini yıldızlara dikti. "Nasıl bir hayat sürmek isterim diye epey düşündüm. Fakat buna karar verirken Iwaizumi'ye de fikrini sormam gerekecek. Bu yüzden sizin de izniniz olursa birkaç gün burada konaklamak isterim, sonrasında da kararımızı verip gideriz. Tabii siz de kabul ederseniz, sizlere rahatsızlık vermek istem-"
"Lütfen cümlenizi tamamlamayın. Burada bize rahatsızlık vermezsiniz."
Bahçedeki bir kuyunun başına geldiklerinde ikisi de durdu. Daichi kuyuya bakarak konuştu.
"Biz Karasuno krallığının prensleri tanrının iyiliğini dünyaya dağıtmak için büyük bir çaba sarf ederiz." Arkasına dönüp Suga'ya baktı. "Biraz gelebilir misin?" Diye sorduğunda Suga başını sallayıp onların yanına geldi. "Yardımcılarımız da bize tanrının bu görevde bize yardımcı olmaları için gönderdiği kutsal ruhlardır. Sugawara bu kutsal kuyunun ruhunu taşıyor." İkisi de kıyafetlerinin kollarını sıyırdı ve mühürü gösterdi. "Bu mühürler sayesinde birbirimize bağlıyız. Aynı şekilde kardeşlerim ve yardımcıları da öyle..."
"Ama..." diye merakla sorusunu yöneltti Oikawa. "Ama yardımcısı olmayan iki kişi var." Daichi gülümsedi.
"Tanaka doğduğunda tanrı onu kutsal bir ruh olarak dünyaya getirdi. Yamaguchi ise... Onun yardımcısıyla yakında tanışırsınız."
Oikawa başını aşağı yukarı salladı.
"Diyeceğim o ki Oikawa... Karasuno krallığı böyle kutsal bir görevi üstlenmişken asla burada mutsuz olmayacaksın."
***
Büyük şatonun her yerini karanlık ve sessizlik kapladığında Oikawa tek başına yatıyordu fakat bilmediği bir yerde yalnız uyumak onu ürkütmüştü. Kapı deliğinden küçük bir ışık hüzmesi geçti ve ona yaklaştı. Oikawa ne olduğunu anlamamıştı, bu yüzden yatağında oturur pozisyona geçip eline konan ışık hüzmesine baktı. Ardından birkaç tanesi daha geldi ve havada bir yazı oluşturdu.
Seni özledim
Yazıyordu. Oikawa kıkırdadı ve yataktan kalktı. Işık taneleri de onu takip ediyor yolunu aydınlatıyordu. Sessizce odasından çıktı ve yan odanın kapısını usulca açtı. Başını uzatıp fısıldar bir tonda konuştu.
"Ben de seni özledim." İçeri girdi ve kapıyı ardından kapattı. Işık taneleri onun önünde Iwaizumi'ye doğru giden bir yol oluşturdu, Oikawa da gülümsedi ve o yolu takip etti.
Yatağa ulaştığında yatağın kenarına oturdu ve Iwaizumi'nin gözlerine baktı.
"Burada olduğumuza inanamıyorum." Dedi fısıldar bir tonda. Iwaizumi ellerini ona uzattı ve ellerini birleştirdi.
"Ben de öyle." Dedi aynı tonda ve devam etti. "Seni mutlu ve özgür görmek rüya gibi geliyor."
"Hepsi senin sayende. Eğer sen olmasayd-"
"Bu cümleyi kurma." Dedi Iwaizumi ve Oikawa'nın önüne gelen saçını kulağının doğru attı. "Çünkü ben buradayım."
Oikawa gülümsedi. Aklına gelen şey ile gülümsemesi daha da genişledi.
"Artık seni öpebiliyorum ve biz başbaşayız." Diyip yüzünü Iwaizumi'nin yüzüne yaklaştırdı. "Seni şimdi öpsem ne olur?" Diye sordu. Iwaizumi yutkundu.
"Bilmem..." Diyebildi sadece. Oikawa daha da gülümsedi.
"Hadi birlikte görelim." Dedi ve dudaklarını birleştirdi. Dudakları ilk öpüşmelerinin aksine daha profosyenel bir şekilde hareket ediyordu. Oikawa ellerini Iwaizumi'nin omuzlarına yerleştirdi, dilini onun ağzına doğru gönderirken Iwaizumi'nin sırtı yatakla buluşmuştu.
Tenleri gece boyunca tutkuyla birbirine dokunmuş, dudakları arzuyla birbirini öpmeye devam etmişti. Sabaha doğru ise ancak uyuyabilmişlerdi.
Oikawa uyandığında Iwaizumi'yi yanında görmeyi ummuştu fakat kimse yoktu. Endişeyle yattığı yerden kalktı. Gece üstünden çıkarttığı kıyafetleri çıplak bedenine geçirdi ve odadan çıktı.
Yabancı duvarların arasında yürüyordu ve onu korkutan şey ise bu duvarların arasında hiç kimse yoktu. Korkmaya başladığı için gözleri dolmuş ağlamaya başlamıştı. Artık girmemesi gereken odalara bile giriyor fakat kimseyi göremiyordu.
Bahçeye çıktı, etrafta koşturdu. Hatta o kadar koşturdu ki şato sınırlarını aşmış kimseyi bulamamıştı. Ağlamak için yere oturdu, yere otururken ise eli bir taş parçasına değdi. Taş parçası anında elmasa dönüşünce korkuyla kalktı oturduğu yerden. Başka bir taşa daha dokundu ve bir başkasına daha... hepsi elmasa dönüşmüştü. Oikawa elleriyle yüzünü kapattı ve daha da şiddetle ağlamaya başladı.
***
Hehe smut bekliyordunuz dimi
Hehe ama smut yok
Hehe artık kaos var
Hehe
ŞİMDİ OKUDUĞUN
prince/iwaoi
FanfictionOikawa masal dünyasına gönderilmiş bir prensti. Ve Iwaizumi de ona aşık olan hizmetkârı.