Hayatın Getirdikleri

14.3K 527 227
                                    

Kasım ayı bana hep hüzünlü gelmiştir, bir o kadar da renkli. Doğa yavaş yavaş kış uykusuna hazırlarken kendini, ağaçlar sarı, kırmızı ve kahverenginin türlü türlü tonuna boyanır her sabah sabırla. Hüzün çıplak kalan ağaçlar ve uyuyan doğayken, renkler işte bu yapraklardır benim için.

Her sabah çocuk gibi havalandırırken yere düşmüş yaprakları, gelecek olan yeni yılın mutluluk, huzur getirmesini dilerim yürekten.

Ben aşkımı o malum hastalıktan kaybettim kaybedeli aşk değil huzur arar oldum heryerde, herkeste. Benim gibi iri yarı bir adamdan beklenmeyecek kadar romantik ve duygusalım. Adım Vedat doktorum ama hekimliğim eşimde işime yaramadı maalesef. Sinsi sinsi çaktırmadan yayılmış hastalık vücuduna. Beraber mücadele ettik yenmek için ama olmadı başaramadık. Son güne kadar el ele, göz göze baktık doymak istercesine ama doyamadan ayrıldı ellerimiz birbirimizden bir bahar sabahı.

Bahar doğanın uyandığı, ağaçların her tonda yeşile boyandığı en güzel mevsimdi önceleri, şimdi ise hüzün oluyor benim için. Sonbaharı seçtim ben kendime bahara inat sevmek için.

Kasımda aşk başkadır diyorlar ya ben aşkı değil aşkı yaşamayı özledim. O yüzden önce bir köpek aldım kendime, bana aşkla bakan minik bir yavruydu. Mahallenin veterinerine götürmeye başladım. Her şey güzel gidiyordu ta ki sevgili veterinerimiz köylerden birine taşınıncaya kadar. Kendine küçük bir çiftlik kurdu hem civardaki hayvan yetiştiricilerine yardımcı olacakmış hem de kendi çiftliğini idare edecekmiş. Kısaca Voltran ve ben çaresiz kalmıştık. Urla'dan İzmir'e kırk beş dakika gidip dönmek bana değil ama Voltran'a zor oluyordu. Çünkü kendisini araba tutuyordu.

Pazar günleri Kafe Cacao'da kahvaltı yapıyordum. Gökçen ve Sefa mahallenin delisi, yüzümü güldüren ikili. Sefa buraya taşındıktan sonra Esin ile sık sık geldiğimiz hediyelik eşya satan dükkanın sahibi. Esprili konuşkan bir çocuk. Esin hiçbir yere boş elle giymeyi sevmezdi. Pasta, börek götürmeyi de istemezdi. "Yeniyor, bitip gidiyor bugünden anı kalsın" deyip ufak tefek hediyelik eşyalar alırdı. O yüzden Sefa ile çok çabuk kaynaşmıştık.

Gökçen de Esin'i kaybettikten sonra, yokluğunu yeni yeni kabullenmeye başladığım zamanlarda taşındı Urla'ya.

Kısa gri saçları, bebe mavisi gözleri (ki sonradan lens olduklarını öğrendik) marjinal havasıyla buraya ait gibi durmasa da kalbi, karekteri ve hayata bakış açısıyla bence tamamen buralıydı. Zaten açtığı kafe ve insanlarla olan diyaloğu tamamen bunu destekler nitelikteydi.

İşte pazar günleri hem bu iki dostumu görmek hem de güzel bir kahvaltı etmek için Cacao' ya gidiyordum.

İşte böyle bir pazar sabahı kapanan veteriner kliniğinin ışıklarının açık olduğunu gördüm. Merakla içeri girdim. Minyon, sarışın bir hanımın kocaman bir rottweilerı okşayarak muayene ettiğini gördüm üstelik tek başınaydı. Ama köpeğin beni görmesiyle masadan atlaması bir oldu. Arkamdan kapanan kapı ile hırlayan köpek arasında sıkışıp kalmıştım. Üstelik üzerimde de Voltran'ın kokusu vardı. Bu hiç hoş değildi. Çünkü tahminime göre bu koca oğlanda erkekti.

Ne kapıyı açıp çıkabiliyor ne de kıpırdayabiliyordum. Veteriner olduğunu tahmin ettiğim hanım ise bir taraftan beni öbür taraftan köpek irisi hayvanı sakinleştirmeye çalışıyordu.

Bense kolumu değil kapacaksa bari bacağımı kapsın en azından hastalarımla ilgilenebileyim diye düşünmeye başlamıştım. Sonra...

Hafif bir sakinleştirici iğne ile uyuttuğu hayvanı bir tarafa bırakıp hırsla bana döndü;

— Manyak mısın be adam pazar günü sabah sabah ne işin var burada? Diye cırladı sarışın, minyon yeşil gözlerinden alev saçan dolgun dudaklı güzel veteriner. Hayalimde kafamı sağa sola salladım. "Saçmalama Vedat ne o öyle sapık gibi koskoca doktora yakışıyor mu böylece karşısındakini süzmek?" Diye kendime çıkışırken karşımda sinirden daha çok bağırıyordu ateş parçası;

Hayatın Getirdikleri (#Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin