Bugün Mora'nın en sevdiği kafeye gideceğiz. Kafeyi sevmesinin en büyük nedeni ise; hem kitapçı hem de kafe olarak hizmet veriyor olması. İlk keşfettiği zamanı hatırlıyorum da, hemen beni aramıştı. "Savaş inanmayacaksın ama hem kitapçı hem de kafe buldum. Buradan hiç çıkmayabilirim." demişti. Gerçekten dediği gibi hiç çıkmadığı oldu. Sabah 9 gibi evden çıkıp akşam 5'e kadar kitap okuyabiliyordu. Kendi kendime düşünürken Mora'nın evine gelmiştim. En sevdiği kırmızı şapkasını takmıştı ve elleri cebindeydi. Beni görünce hemen ön koltuğa oturup ellerini ısıttı ve yanağımdan öperek gülümsedi. O kadar tatlı bakıyordu ki, içim ısındı. "Bugün nasılsın? Ben çok iyiyim, hemen kafeye varalım ve kitap okuyalım istiyorum." Mora için kitaplar ekmek ve su gibiydi. Hatta su gibi olmaz, çünkü Mora su içmeyi hep unutur. Yanında ben oldukça içmesi gerektiğini hatırlatırım. "Ben de çok iyiyim. Aklında bir kitap var mı?" Aslında sormama gerek bile yok. Muhtemelen evdeyken kendine ve bana kitap seçmişti. "Ben S. Zweig'in Bir Kadının Yaşamından 24 Saati okuyacağım. Sana da yine S. Zweig Korku'yu seçtim. Aslında sana seçtiğimi ben okudum ve senin de okumanı istiyorum. Sonra beraber düşüncelerimizi paylaşırız, olur değil mi?" Cümlesinin sonunda derin bir nefes almıştı, bu hâline güldüm. "Olur tabii ki." Derken kafeye gelmiştik bile. Arabayı valeye teslim ettikten sonra her zaman oturduğumuz cam kenarına geçtik. Mora kitapları bulmaya gittiğinde onun için sıcak çikolata ve kendim için sade türk kahvesi istedim. Elinde kitaplarla masaya oturduktan sonra siparişler geldi. Kahvemi görünce yine yüzünü buruşturdu ve ardından sürekli sorduğu sorusunu ekledi. "Savaş, o tatsız kahveyi nasıl içiyorsun?" En azından çalışmadığın yerden sormadı Savaş. "Ben sana o tatlı şeyi nasıl içiyorsun diye soruyor muyum?" Sorusuna soruyla karşılık verdiğimde gülümsedi ve bak böyle diyerek sıcak çikolatasını yudumladı. Aslında derdi şeker ile değildi, kahveyi pek sevemiyordu. Kahvemden bir yudum alarak göz kırptım. Bana seçtiği kitabı uzattı ve kendi okuyacağı kitabın ilk sayfasını okumaya başladı. Bu hareket Mora'nın dilinde "Çok konuştuk, kitap konuşsun artık." demekti. Kitaplar inceydi, bir saate bitecek gibi görünüyorlardı.
*** "Kitapta evli ve çocuklu bir kadının kendinden genç bir adamla kaçması tartışılıyor. Çoğu kişi kadının aşağılık olduğunu ve yüzüne bakılmaması gerektiğini söylüyor. Ben çok üzüldüm böyle düşünmelerine. Tamam, kadının yaptığı çok güzel bir şey olmayabilir ama kimsenin böyle söylemeye, davranmaya hakkı yok. Orada da benim gibi düşünen bir adam çıkıyor ve buna benzer cümleleri dile getiriyor. Kadının çok âşık olduğundan değil de bir heyecana kapıldığından dolayı gitmiş olabileceğini ve pişman olma ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyor."
Cümlesini bitirdikten sonra derin bir nefes aldı ve önündeki suyundan içti. Yarın sabaha kadar konuşsa bile oturur onu dinlerim. Heyecanlı bir şekilde ellerini kollarını oynatması, mimiklerinin sürekli değişmesi. Bunlar hep hafızama kazınıyordu. Kafasındakileri toparladıktan sonra tekrar konuşmasına devam etti.
"Adamın bu düşünceleri karşısında 60 yaşlarında saygın bir ingiliz kadını şaşırıyor ve sürekli bu konular hakkında onunla muhabbet ediyor. Sonra adam artık buradan ayrılacağım diyor ve kadın üzülerek ona mektup yazıp odasına davet ediyor. Onlar da kiliseye gidip günah çıkarmak yasak gibi bir şeymiş sanırım. Adama başından geçen 24 saati anlatıyor ve içini rahatlatıyor. Sana bu 24 saati anlatmak istemiyorum, kendin okumalısın. Sadece kadının yaşadığı şeye üzüldüğümü söyleyebilirim."
Derin nefes alış ve su. İngiliz kadının yaşadığı 24 saati merak etmiştim ve kitabı ödünç alıp okumayı planlamaya başlamıştım. Bu planı ona da söyledim ve tebessüm etti. Sonra aklına bir şey geldi ve kaşı çatıldı. Ellerini masaya koydu, tek elini yanağına dayadı ve ciddi bir şekilde sorusunu sordu. "Savaş, sence o evli kadının genç bir adamla kaçması aşağılık bir hareket mi?" Mora için insanları yaptığı şeylere göre yargılamak kötü bir şeydi. İnsanları tanımadan, düşüncelerini bilmeden hakaretler edildiği zaman yerinde duramıyordu.
"Aşağılık bir hareket demeyelim de, şey diyelim; düşüncesizce bir hareket olmuş. Hadi heyecana kapıldı ve gitti. Pişman olunca, geri dönünce çocuklarına ne diyecek? Bir heyecan uğruna sizi bıraktım mı? Tamam, kendince haklı sebepleri olabilir ama sonunu düşünmeden hareket ederse belki de ömrü boyunca mutlu olmayabilir ama asla aşağılık olmaz. "
Bir dakika boyunca sessiz bir şekilde söylediklerimi düşünüp tartıyordu. Bana göre doğru ona göre yanlış bir şey söylemişsem eğer bu muhabbet 3 saat sürebilirdi. Mora'nın doğruları çok kesindir ve onları aşmanız asla kolay olmaz.
"Ben o açıdan pek bakmamıştım. Genellikle çok ayıp, asla konuşulmaması gereken biriymiş gibi gösterildiği için orada takılı kalmışım. Umarım pişman olmaz desem bile çocukları annesiz büyüyecek. Çok üzücü."
Evet, kitap karakterleri ve hikayeler Mora için gerçek bir yaşanmışlık gibi. Çok üzücü derken yüzü asılmıştı. Saf kalbine tebessüm ettim ve elini tuttum.
Bahsedilen kafe; Arma Book Store (İzmir).
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.