Nefret ediyordu. Her şeyden nefret ediyordu. Neden o kavgayı etmişti ki. Neden onu sakinleştirmek yerine ona karşılık vermişti. Onu çok sevmesi gerekirken neden ondan nefret ediyordu anlayamamıştı. Onu hayatının aşkı olarak görmüştü ama şimdi ondan neden nefret ettiğini anlayamıyordu. Sanki bütün dünyası başına yıkılmış ve o savaşmak için çabalamıyordu. Nefret ediyordu kendinden. Üstüne bu kadar gitmemeliydi ama kendince doğruyu yapmıştı. Ona gerçekten hissettiklerini söylemişti ve bunda o an çok görmek istediği yanlışları görmüyordu.
Liz ona son zamanlarda çok farklı davranmaya başlamıştı. Kimse ile görüşmek istemiyor ve Hella ona sadece Lord ile konuştuğunu anlatmıştı. Emily iki yaşına basmıştı ve evdeki bu ortam yüzünden Molly'ye gitmişti yani evde kimse yoktu.
Böyle anlarda genelde 23.5 adlı grupları buluşurdu ve bazen konuşur bazen ise içip saçmalarlardı. Bu grupta ne kadar saçmalık ve ölüm yiyen olsa da birleşmekten genelde keyif alırdı. Genelde Severus orada olurdu. Verdiği tavsiyeleri çok sevmese de. Orada olmadığında endişelenirdi. Remus oranın en büyük destekçisiydi. Daha fazla canlılık ve daha fazla toplanmak isterdi. Hogwarts zamanlarında bu grup daha aktifti ve burada olmak bir ayrıcalıktı. Rod evlendikten sonra buraya eskisi kadar önem vermemişti fakat Rab hala bir olay olduğunda gelir ve genelde condom önerirdi.
Ama 23.5 a gidemezdi. Liz ile kavga ettiyse genelde Severus, Rab ve Rod onu haksız bulur ağzının payını verirdi. Ama şu an umrunda değildi. Tek istediği bir yere gidip konuşmak ve insanların onu dinlemesiydi. O yüzden çekmecesinde sakladığı kağıtı aldı ve üzerine "23.5 Pettigrew" yazdı. Buraya bir şey yazıldığı anda diğer herkesin kağıtında bu yazı görülecek ve isteyenler gelebilecekti. Kağıdı cebine tıkıştırıp buluştukları yere gitti.
Buluştukları yer bodrum katındaki bir bardı. Duvarlar sokak görünümü olsun diye griye boyanmıştı. Birkaç farklı boyutlarda koltuk ve bir masanın etrafında 10 sandalye vardı. Hiç bitmeyen bir içki imkanı için Rod'un barına açılan bir kapı vardı. Oda enine orta ama boyuna uzun bir odaydı. Ayrıca bu eğlenceli bodrum katında bir langırt ile bir bilardo masası bulunmaktaydı. Evet belki çok şey yoktu ama hepsinin rahatlıkla konuşabileceği bir yerdi.
Oraya vardığında hiç genç adam hiç şaşırmadı. Remus Lupin ve Severus Snape gelmişlerdi bile. Aslında Snape'in neden geldiğine emin değildi. Karısına ve işine düşkün bir adamdı ve çok acil bir durum olmadıkça veya iş saatleri değilse eşi ile oğlunu yalnız bırakmamaya özen gösterirdi. Remus ise nefes nefese kalmış olanları anlatması için ona bakıyordu. Genç adam arkadaşına bakıp kafasını salladı ve bir sandalye çekip oturdu. Tam ağzını açtığı anda Rabastan, Rodolphus, Lucius ve Evan asaları ellerinde odaya cisimlendiler.
Remus en iyi arkadaşı olan Rab'a merhaba demek için kalktığı anda küçük Lestrange'in asasından çıkan bir laneti kıl payı kaçırdı. Bu ilk defa başlarına geliyordu. Biraz bekledikten sonra oğlan bağırdı " Ne halt ettiğini sanıyorsun". Ama bu sadece olayları daha da kötüleştirmişti. Beş ölüm yiyen bir anda iki arkadaşa saldırmaya başlamıştı ve karşı tarafın hazırlıksız yakalanması onlara çok büyük bir avantaj sağlamıştı. Büyüler havada uçuşuyordu ve bütün farklılıklarına rağmen hem arkadaş olmuş bu taraflar bir anda ezeli düşman olmuşlardı. Mamafih iki arkadaş sırt sırta savaşırken akıllarında başka bir şey vardı. Buradan nasıl kaçacaklardı. Elbette cisimlenebilirlerdi ama mücadeleyi bir an bile bıraksalar bu bırakan kişiye ciddi yaralanmalar ve lanetlere mahal olabilirdi. Birinin bu fedakarlığı yapması gerekecekti ve bu kişinin çabuk olması gerekecekti. Bu düşünceler onlara doğru hızla gelen mavi bir ışıkla bölünmeden önce yani.
( Bundan sonraki paragraflarda kişi değişebilir veya aynı kalabilir. Benim piçliğime kalmış bir şey olduğu için bölüm sonuna kadar öğrenemezsiniz. HAHAHA)
Mavi ışık. O an o büyünün ne olduğu hakkında hiç bir fikirleri yoktu iki eski dostun. O mavi ışının bir seri kötü, uğursuz ve tahlisiz olayların başlangıcı olacağını ve içlerinden birinin hayatına ağır bir yara bırakacağını.
Rodolphus Lestrange'in asasından çıkan o büyünün genç adamı sol omzundan vurduğu an sanki bütün dünya durmuştu. Arkadaşı adama vuran lanetle beraber bütün dünyanın yavaşladığını görmüştü. Sanki her şey durmuştu ve ikisi de ölüme gidiyordu. Ama genç adamın fazlı vakti yoktu ve arkadaşının onu bir an önce cisimlemesi gerekiyordu. Bu ya birinin hayatını kurtarırdı ya ikisini öldürdü.
Bir anda arkadaşını kenara çeken oğlan bacağında bir acı hissetti. Yanık, ateş veya kesik. Ne olduğunu bilmiyordu ve kestiremiyordu. Fakat çok düşünecek zamanı da yoktu çünkü kendisini ve yaralı oğlanı getirmesi gereken yere getirmişti. Kapıyı çalacak gücü bile zor buluyordu fakat dostunun omzunda giderek yayılan ve boynu ile göğüsüne doğru ilerleyen koyu mavi bölge ona bir korku, endişe ve güç vermeye yetmişti. Ve bu güç onu kapıyı çalıp birinin gelmesine bekleyecek kadar yetebilmişti.
'' Kim var orada? Heyoo ? Kimse yok mu ? Offff. Ne istiyorsu-AYYY''. Dorcas Lesrtange kocaman göbeği ile onları karşıladığı anda arkadan koşarak gelen Kingsley ile James'i görünce daha fazla dayanamayan iki genç oğlan kendilerini yere bıraktı. İki arkadaş yan yana yatarken düşünebildikleri tek şey soğukluk ve acı hissiydi. İkisi de belki son anlarında birlikte olmuşlardı. Belki sırları vardı kimseye anlatamayacakları sırları veya aşkları vardı içlerinde yanıp tutuşan. Kim bilebilirdi ki on yıllık bir beraberliğin basit ama güçlü iki lanet ve ihanet ile sonuçlanacağını.
Ama gözünü açtı. Evet bir aydınlığa açmayı beklediği ruhu yerine gözlerini dünyaya açtı kumral oğlan. Yanında iki kişi duruyordu. Biri ilk gün trende tanıştığı dağınık siyah saçlı o gözlüklü muzur çocuktu. Ama suratında muzurluk değil solgun bir ifade vardı. Çocuğun yanı başında sarışın bir kız ona bakıyordu. Ağlamıyordu ama o da solgundu. Galiba bu durumda arkadaşlarını görmek ona da çok büyük bir acı veriyordu. Alice ve James yan yana dururken ve başka yönlere bakarken birinin gözlerini açık görmesini istiyordu çünkü ses çıkaramayacak kadar yorgundu. Neyse ki sarışın güzel kız onu görmüş, boynuna sarılmış ve olanları anlatmaya başlamıştı bile.
'' Ah sizin için ne kadar korktuk bilemezsin. Kapıda bayıldığınızı öğrendiğimde hemen geldim. Anlaşılana göre sen bacağına iyi bir lanet yemişsin. Tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz ama Lily araştırmaya başladı. Tahminimizce bacağındaki deriyi yakıyor ve alt derinin ortalarına kadar yakmaya devam ediyor aslında çok ölümcül değil ama çok kan kaybetmişsin. Bir ara uyanamayacaksın diye çok korktum. Hepimiz korktuk. Ve onu merak etme lütfen. Lanet çok güçlüymüş ve amacı bulunduğu yerden yayılarak ilk bütün vücudu güçsüzleştiriyor. Ardından atıldığı yerden başlayarak o bölgedeki duyuları ve bir süre sonra organları köreltiyor. Biz onu engellemeyi ve durdurmayı başardık. Dorcas ve Sirius şu an yanında ama ikiniz içinde panzehiri bulamıyoruz.''
Genç adamın nutku tutulmuştu. Genç kız zaten zor konuşuyordu ve anladığı kadarı ile soğukkanlılığını korumakta güçlük çekiyordu. Arkadaşını merak ediyor ve yanına gitmek istiyordu ama canı çok yanıyordu. O sırada karışık saçlı çocuk ilk defa konuştu. '' Merak etme. Kılkuyruk, Aylak iyi olacak''
İşte bunu beklemiyordu. 23,5 gidemezdi. Rab ve Rod onlara ihanet edemezdi. Aylak ölemezdi. Artık yetmişti. Şu rüyalardan kurtulmalıydı.
Yazar notu: Bu bölüm öncekinden daha iyi gibi oldu. Hehehe 23.5 is dead canlarım Hahaha
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başka Bir Çapulcular Dönemi /A ''AMK-I MEMNU OOC RP'' STORY
FanfictionBu hikaye bilmeyenler için saçma gelebilir fakat bunu yazmamın asıl sebebi beni her koşulda dinleyen ve yardım eden, bana ikinci bir aile gibi olan arkadaşlarım ile eğlenmemiz için. O yüzden yazım ve imla hatalarına takılmayın.