Kucağında Mwohae, bir elinde tuttuğu kamera ile ne zaman ağlamaya başladığını bilmiyordu. Sırtını çalışma masasına yaslamıştı. Hala açık olan bilgisayarın kasasından gelen hafif gürültüyü umursamadan iç çekti. Sinirleri bozulmuştu. Telefonu çalıyordu fakat o kadın evden çıktıktan sonra çıkarıp sandalyeye fırlattığı kabanının cebinden onu çıkarmak gözünde büyüyordu. Telefon son beş seferde olduğu gibi sustuktan otuz saniye sonra yeniden çalmaya başladı. Bu kez gözleri sabit duvara bakarken kucağından kaçmaya çalışan Mwohae'yi serbest bırakıp ayağa kalktı. Yine telefonu es geçip daire kapısına ilerledi. Hangi insan başka birinin evine zorla gelip onun kişisel eşyalarına müdahale etme hakkına sahip olabilirdi? Kimse. Bu kadın kesinlikle yaptığı her şeyi silah zoruyla yapmıştı.
Kapının yanındaki bilgisayardan şifresini yeniledikten sonra apartmandaki güvenlik kameralarını kontrol etmek için monitörü açtı. Tarih ve saati girdiğinde dört farklı ekran belirdi, hepsi başka noktaları gösteriyordu. Harika, yalnız yaşayan otuzunda bir adam eve kız arkadaşıyla geliyor. Kimseye o kadının bunu silah zoruyla yaptığını kanıtlayamazdı.
İç çekip monitörü kapattı ve bu kez tahminince sekizinci defasında çalan telefonunu kabanın cebinden çıkarmak için çalışma odasına döndü. Telefonu açtığında duyduğu sert ses bile yaşadıklarından sonra onu ürkütmemişti.
"Neden açmıyorsun?"
Sessiz kaldı. Soru bombardımanı geliyordu.
"Nereye gittin? O kadın kimdi? Junho beni dinliyor musun? Davetliler gitti ve ben onlara hasta olduğunu söyledim- hayır, aslında kamyon çarptığı için yoğun bakımda olduğunu söylemeliydim sorumsuz herif!"
"Wooyoung, üzgünüm." Daha çok şey söylemek isterdi ama yapabileceği tek şey, sergiyle uğraşan arkadaşından özür dilemekti. "Davetlilere yarın bir konuşma yapacağıma dair mail atacağım." En azından bunu gerçek bir sergi açılışına dönüştürürse Wooyoung'un gönlünü alabileceğini düşündü. "Ve... Mwohae'nin fotoğrafını sergiden çıkardım."
"Ne söylüyorsun sen Junho? Ama- o en sevdiğin fotoğraf değil miydi?"
"Öyleydi." dedi sakince. " Öyleydi ama artık sergilemek istemiyorum." Bilgisayarını kapatmak için kasadan güç tuşuna uzandı ardından kamerasını da çantaya yerleştirip çalışma odasından çıktı. Dinlenmek ve düşünmek istiyordu. Bir kadının gelip silah zoruyla sadece bir fotoğrafı sanal ortamda tamamen yok etmesi durumunu yetkili birine nasıl açıklayabilirdi? Öte yandan sessiz kalma sözü vermişti ama bu sözü verirken baskı altındaydı, bu söz sayılır mıydı?
"Yarın stüdyoda bunun hesabını soracağım sana."
Wooyoung'un sinirli sesini umursamadan cevapladı. "Yarın bir saat gecikeceğim." Önce bir karakola uğrayabileceğini umuyordu. Arkadaşının savurduğu küfür gözlerini kapatıp iç çekmesine sebep olurken daha fazla sövmesini dinlemeden devam etti. "Ben de seni seviyorum, iyi geceler Wooyoung."
****
"Söyledim ya onunla yatmadım." Junho lensi temizlerken pes etmek üzereydi. Bunu sabah stüdyoya geldiğinden beri Wooyoung'a kaçıncı anlatışı olduğunu saymamıştı bile.
"Otuz yaşındasın, bunda utanılacak bir şey yok." Wooyoung elindeki kağıtları masaya bırakıp arkadaşının yanına geldi. "O kadın için serginin açılışını ektin." Sesi iğneleyiciydi. "İki saat bekleyemediniz mi?"
"İyi! Öyle yaptım. Bekleyemedik." Junho sinirle lensi sildiği bezi kenara koydu ve kollarını göğüsünde birleştirdi. Wooyoung, çoğunlukla inanmak istediği şeye inanırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
190204 • lee junho ✓
FanfictionJunho, farkında olmadan aslında çekmemesi gereken bir fotoğraf çekti.