Film 6

87 16 41
                                    

Burnunda hissettiği ıslaklıkla Junho gözlerini araladı. Mwohae, tıpkı birçok kedinin yaptığı gibi, her gece en az iki kez onun uyuyup uyumadığını kontrol etmek için ıslak burnunu onunkine dokundururdu. Kediler uyuyan sahiplerinin ölmediğini kontrol etmek için yapıyordu bunu. Eğer yorgun olduğu için gözlerini aralamazsa o gözlerini açana kadar yanaklarına pati atmaya devam ederdi.

Gözlerini araladığı an kedinin bir şey olmamış gibi arkasını dönüp gitmesine gülümsedi ve nereye gittiğine bakmak için biraz doğruldu. Mwohae odadan çıktığı an aklına gelen şeyle ayağa fırladı.

Minik adımlarla odadan çıktı ve içeride Boyoung için yaptığı yatağa göz attı. Hiç bozulmamış olan yatakla karşılaştığında, bilekleri yerde sürünen pijamasıyla esneyerek içeri girdi ve koltukta uyuyan Boyoung'a bakarak lambaderi açtı. Bacaklarına sürtünen kediyi kucağına alıp okşayarak koltukta oturur pozisyonda uyumuş kadını izledi.

Evinde bir yabancıyla olma fikri tuhaftı ancak onun huzursuz olduğunu düşünmek daha tuhaftı.

Kim Boyoung, onun için yaptığı yatağa dokunmamıştı bile, üstelik elinde bir tabancayla uyuyakalmıştı. Kendi kendine güldü, odaya girdiğini fark etmeyecek kadar derin uyuyan bu kadının bir de elinde tabancayla uyumasını komik bulmuştu. Lambaderi kapattı ve kucağındaki Mwohae ile odasına geri döndü. "Boyoung noonanın ölüp ölmediğini kontrol etmek yok kızım."

Boyoung, Junho odadan çıkarken gözlerini araladı. Neyi kastettiğini bilmese de kediyle kendi başına muhattap olmak zorunda olmadığı için kendini şanslı hissediyordu.






****






Okuldaki ilk gün gibi hissediyordu. Boyoung'la geçireceği ilk dersin nasıl geçeceğini bilmiyordu. Çocukların onu nasıl karşılayacağı da ayrı bir konuydu. Minik parmaklarını kil hamurunda gezdirdiklerini büyük bir keyifle hayal ediyordu elbette ama konu sadece bu değildi ki. Çocuklar daha önce bu derste Junho dışında kimseyle vakit geçirmemişti.

Kısa düşünün ardından başına rastgele doladığı bir havluyla banyodan çıktı. Üzerini banyoda giyinmeyi tercih etmişti. Evde bir yabancı varken odasında bile güvende hissetmiyordu. Mutfaktaki kokular bir batı kahvaltısının habercisi olurken Junho normal şartlarda okulda dersi olduğu günler sadece kahvaltılık gevrek yediğini düşündü. Başını mutfaktan içeri uzattığında saçlarını sıkıca bir at kuyruğu yapmış, sade kırmızı bir kazak ve lacivert kotla ilk kez bu kadar şade gördüğü kadınla karşılaşmıştı. Genellikle üzerinde gördüğü titiz ve özenli kıyafetlerin aksine daha kendisi gibiydi. Junho gibiydi. Belki bir kreş öğretmeni.

"Söylesene gerçekten oyunculuk eğitimi falan mı aldın?" dedi pankeklere göz atıp. Pek pankek sevdiğini söyleyemezdi, belki kırmızı meyveli kahvaltılık gevreğini tercih edebilirdi yine.

"Sana da günaydın Junho." Boyoung ona arkasını dönmeden konuştuğunda Junho saçlarını kurulayarak mutfaktan çıkıyordu. Arkasını dönüp karşılaştığı manzara onu hayrete düşürürken sakin kalmaya çalıştı. "Mutfakta saçlarını mı kuruluyorsun?"

Junho duraksadı ve arkasını dönüp omuz silkti. "Evet."

Yanıt almayı beklemeyen Boyoung açık kalmış ağzıyla bir süre ona baktı ve sonra başını sallayıp işine döndü. Ciddi miydi yoksa onunla alay mı ediyordu bilmiyordu fakat şu konuda fikirleri netti ki Junho dağınık ve zor bir adamdı.

Kahvaltı sessizdi. Konuşmayan iki insanın karşılıklı oturması gibiydi. İkisi de bir insanın yemesi gereken miktarın yarısını anca yemişti. Ve asla konuşmamışlardı.








190204 • lee junho ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin