Kırk gün, diye düşündü. Kırk gün aralıklarla bir yıl içinde bana yazdı. Sesimi duymayı reddetti.
İlk ses kaydından sonra hepsini dinlemişti. Jungkook artık ona hep ses kaydı atacaktı. Başka bir şekilde kendini nasıl açıklayacağını bilmiyordu.
Ya da nasıl hata çiçeklerini sulayacağını.
Herkes evlerine dağılırken gitarını öylece yanına bıraktı. Fazla içmemişti bugün. Yeterince sarhoştu zaten. Sıradan bir gündü onun için ama bugün canı pek istemiyordu devam etmek. Midesinden yükselen bir sancı bugün bir şey yemediğini ona hatırlattı.
Kilo vermemeye çalışıyordu ama düşünmekten ve yoğunluktan açlığını hissedemiyordu. Masaların üstünü silen Jimin görüş açısına girdi. O hep bir şey için çabalamıştı. O yüzden Yoongi Hyung onunlaydı. Asla ama asla vazgeçmemiş ve huysuz hyungunu dize getirmişti. Ona imrendiği bir gerçekti.
Jungkook kolay pes etmiş gibi hissediyordu.
Derin bir nefes aldıktan sonra Yoongi onun önüne gelip kaşlarını çatarak onu incelemiş hızla sahneye çıkıp onu kolundan çekiştirmeye başlamıştı. Neye uğradığını şaşıran çocuk birden kendini mekandaki masalardan birinde bulmuştu. Jimin de ona şaşkın gözlerle bakıyordu.
"Sen, Bay Jeon, o sandalyede otura otura gençliğinle beraber kıçın da çürüyecek." İkisinin oturduğu masanın başında dikilen adam sinirli sinirli konuşmaya devam etti
"Siz, Park Jimin, kaç kere demedim mi ben bu masaları ve yerleri silmek senin işin değil diye! Yoruluyorsun boşuna!" Kaşları çatık çatık onlara bakan adamdan dolayı iyice yerine sinen iki beden kafalarını da suçlu çocuklar gibi önlerine eğmişlerdi. Çalışan garsonlardan biri önlerine üç kişilik yemek servisi açtığında yanlarına oturan sinirli beden hafifçe gülümsedi.
"Anca size böyle azar lazım. Yoksa kendinize hiç bakmıyorsunuz." Kıkırdamasıyla Jimin kafasını kaldırıp onun omzuna vurdu.
"Ya bana kızmanı sevmiyorum!" Sonrasında yemek onların cilveleşmeleri ile geçmişti. Yoongi tabağını bitirmezse gitarının tellerini sökeceğini bununla kalmayıp ses tellerini onların yerine gereceğini söylemişti.
Eh, biraz korkutucu bir adamdı.
Mekanı kapatıp onlarla vedalaşırken Jimin ona sıkıca sarılıp uzun saçlarını dağıttıktan sonra şakayla karışık kızarak eve gitmesini söylemişti. Jungkook buna sadece gülümsemişti. Sonrasında onların arabayla onu eve bırakma ısrarlarını zorla geri çevirmişti.
Hava almak ve evine gitmek istiyordu.
Bu yüzden Taehyung'un dövmeci dükkanına adımlamaya başladı.
Gitarını mekanda bıraktığı için biraz buruk hissediyordu. Diğer gitarları evdeydi ve önce gerçek evi olarak umduğu yere giderken kendini çok korunmasız hissetti. Şişme montuna biraz daha sarılıp cebinde duran beresini taktı. Ama pek etki ettiği söylenemezdi.
Kalbi bu aralar ince giyiniyordu.
Yine o köşe başına geldiğinde durdu ve hafifçe gülümsedi, gülerdi ki zaten aklına gelince. Ya güler ya ağlardı. Ortası pek yoktu.
Dükkanın önüne geldiği gibi kulaklık takmış ve kafasını koltuktan hafif aşağıya sarkıtmış olan çocuğu gördü. Bir kahkaha patlattı bu komik görüntüsüne. Sonra boş caddede yankılanan sesi ona geri ulaşmıştı. Gecenin bu saati kimse yoktu.
Onu bir süre izledikten sonra soğuktan kızaran burnunu çekti. Müzik dinlediği kulaklığından biri kulağından çıktıkça kaşlarını çatıp sinirlenerek geri takıyordu. Sanki baş aşağı müşterilerin oturduğu şimdi boş olan koltuğa yatmış olduğunu unutmuş gibiydi.
Jungkook telefonunu çıkardı ve saate bakarken içeriden battaniyesini alıp gelen genci izledi. Yorgundu belli ki, kapısını kilitleyip koltuğa kurulurken ışıkları ve perdeleri kapatmayı unutmuştu.
Fazlaca dalgındı.
Bu hali hoşuna gitmemişti. Gözlerini kapatıp rengi yavaş yavaş solan battanitesine sıkıca sarıldığını görmesiyle yutkundu. Bir sonraki adımını bilmemeyi dilerdi. Ama sonra sarsılan omuzlarını fark etmesiyle derin bir nefes aldı soğuk havadan.
Ne yapacağını bilemedi, elleri buz tutmaya başlamıştı. Asıl üşümeye şimdi başlıyordu.
Telefonunu çıkararak titreyen elleriyle acele ederek ses kaydetmeye başladı
heartsays:
*ses kaydı*"İstediğimden çok daha derinlere düştüm.
Su altında nefes alabilmeyi diliyorum.
Nefesimi tuttum.
Sırada ne olduğunu göremiyorum.
Ne zaman bilmiyorum,
tekrar kuru toprak göreceğim."taekim:
(Görüldü)heartsays:
*ses kaydı*"Başka bir kırk gün daha, denizde kayboldum.
Beni sevene kadar yüzeceğim.
Kalbinin beni kurtaracağını umuyorum.
Beni sevene kadar yüzeceğim,
yüzeceğim, yüzeceğim, yüzeceğim..."taekim:
Sesin titriyor
ama hep aynı hissettiriyor.heartsays:
*ses kaydı*"Bu sayfalar içinde boğuluyorum, yalnız hissediyorum.
Benimle burada olmanı diliyorum, her sabah.
Kafamın üstünde,gelgit geliyor dalgalanarak.
Ne zaman bilmiyorum,
tekrar kuru toprak göreceğim."taekim:
Zaten kuraklık çekiyoruz.heartsays:
*ses kaydı*"Seni asla atlatamayacağım."
taekim:
Sen, denizden korkarsın Jungkook.heartsays:
Bu yüzden senin gibi bir okyanusta boğuluyorum.
Deniz değil, sen.
Okyanuslar ağlamaz, Taehyung.
Sil gözyaşlarını.taekim:
(Görüldü)xX
ŞİMDİ OKUDUĞUN
songs that i want to sing for you | taekook
Fanfic[semi-texting] Hatalar arasında açan çiçekler bazen özür gözyaşlarıyla, bazen affedilme gülüşleriyle sulanırdı. Şimdilik kuraklık çekiyorlardı. heartsays: *ses kaydı* "Eğer bu sadece feromonlardan kaynaklanıyorsa, Keşke senin de benim için birazcı...