Uzun süre sonra Ra geldi,
Şarkısız bu bölümü okuma lütfen, bırak Moddi omzunda ölü yatan sisi dağıtsın. İyi günler dilerim.
_
Buradaydı, kalbinin uçurumunda ya da zihninin en karanlık odasında.
Taehyung ona öylece bakarken nefesini tutmuştu. Özlediği gözlere çevirmişti gözlerini. Merak ediyordu, belki hataları olmuştu ama son damla ne olmuştu da bu bardak taşmıştı?
Onunla tanışmadan önceki zamanları düşündü. Tepkisiz bir çocuktu Jungkook, sevindiğini belli edemeyen ve ilgisini çeken şeyleri çok geç fark eden biriydi. Üzüldüğünü hatırlamıyordu çünkü hiçbir şeye canını yakacağı kadar değer biçmemişti. Ama şimdi onun gözlerine öylece bakarken bile içi gidiyordu.
Göz bebekleri titrerken asıl ait oldukları yere ulaşmanın sevinciyle buğulanmışlardı. Bu kadardı işte, sevdiği gözlerle buluştuğu an irisleri içinde şenlik başlamıştı. Büyük bir panayır yeriydi şimdi, irislerinin bir ucundan diğer ucuna peri ışıkları asılmıştı. Işıl ışıl bakıyordu anıları kokan çocuğa. Sahi, mis gibi kokardı Taehyung. Burnu geceleri boynunu bulurdu hep, huylanana kadar orada kalırdı. Özlemek işten değildi, özlemin daha fazlası olması lazımdı. Bir adı olması lazımdı, uğruna ölünecek şeyler için özlem hafif kalıyordu.
Sinirle çatılan kaşlarını izledi bir süre, elini saçlarından geçirip nereye kocayacağını bilmeden titreyen parmaklarını izledi. Yaklaşmak istiyordu ama dizleri ağrıyordu, hayaletiyle dans etmek ne de güzeldi. Gözlerini kapatınca orada olan Taehyung'a sarılmak ne de can yakıcıydı. Eskiden sinirli gözleri ona döndüğü zaman yumuşar, hülyalı izlerdi her bir hareketini, çiçeklerini kim soldurmuştu böyle? Kim göz yaşlarıyla sulamıştı?
Hatalı olan kimdi? Oturup konuşma şanslarını bile yitirmişleri geçen aylar arasında. Ortadan kaybolan Jungkook her şey çok ağır olduğu için gözden kaybolmuştu, Taehyung ise acısını saklamada bir usta olmuştu. Gergin yutkunuşundan sonra bir daha bağırmıştı neden burada olduğuna dair Taehyung, gözlerini kırpıştırıp defalarca kavga ettikleri zamanları hatırlamıştı. O zaman da böyle sessiz kalıp dinlemişti. Hatası buradan mı başlıyordu?
"Jungkook sana diyorum!" Titreyen ellerinin yanına dizleri eklenince bağırmasının ardından yatağa oturmuştu. Aylar sonra şimdi mi karşısına çıkacak cesareti bulmuştu? Böyle korkak biriyle geçirdiği zamanları düşünmek dahi istemiyordu. Başını ellerinin arasına alıp sakinleşmeyi bekliyordu. Yanına sakince oturan bedenle gözlerini sıkı sıkı kapatıp cılız sesi dinledi. "Kokunu özlediğim için hayaletinle dans ediyordum." Oldukça ciddi konuştuğunu düşünüyordu ama alay eden gözler onu bulunca dudaklarını suçlulukla birbirine bastırdı. Solmuş bir çiçeğe kokun çok güzel demek gibiydi bu.
"Defol git buradan!" Omzundan onu birden iten parmaklarla kafasını iki yana sallamıştı. İçindeki başkasını sevmesi korkusu büyüyor, özlemine bulanıyordu. "Dizlerim çok acıyor, gidemem." Sesi çok silikti, içine kaçmış da zorla çıkarmak için boğuşuyor gibiydi. Gitar çalarken de parmakları çok acırdı, yer yer kızarır bazen kanardı. Onlara dayanabilirdi ama hayaletiyle dans ettikten sonra sağa sola çarptığı dizleri kadar acıtmamıştı hiçbir şey.
Şöyle bir baktı solup giden aşkına, gözlerini süzerek. Kafasını omzuna yatırıp hafif tebessümlüyle odanın boş bir köşesini gösterip mırıldandı. "Burada, başladığı yer. Adını sesleniyor."
Anında duraksamıştı Taehyung ve gösterdiği köşeye dönmüştü gözleri. "Bütün gece oradaydın şimdi açıklayamayacağım bir durumda." Tek duran koltuk ikisinin de bütün anılarını canlandırmıştı. Üzüldüklerinde önce sıkıntıyla Jungkook otururdu. Viskisini yudumlar gergince saçlarını karıştırırdı. Sonra Taehyung yavaşça kuğu gibi süzülür kucağına sokulurdu boynuna. O andan sonra hangi alkol kokusuyla yarışabilirdi ki? Viski bardağı yere konur, ılımaya mahkum edilirdi. Ağlayacaklarsa da vücutları ateşler içinde yanacaksa da orada kıvılcımı oluşurdu. Sahi, belki de yakmışlardı her şeyi.
"Gri kül perdelerinin ardından bir kelimeden doğdu." Bir adım attı ve ona yaklaşırken tereddüt ettiği açık bir şekilde belliydi. Taehyung durgunlaşmış ve ateşe verdiği anılarını gözlerinin önünden geçiriyordu. Omzuna avcunun tersiyle hafifçe dokunup dirseğinin arkasına kadar okşadı bundan fırsat bulan Jungkook.
"Şimdi ise duman kafanın üstünden yükseliyor, sabah sisi çıplak omuzlarda ölü yatıyor."
Ölü yatanları saysa belki çiçekler açardı. Saçlarının köklerinde tutunup kalan ölü istekleri vardı karşısındaki bedenin. Şakaklarında kaç öpücüğün ahı anadan doğma uzanıyordu. Yüzündeki benlerde mutluluk çok göz yaşı dökmüştü ama son nefesini verirken kimseye dememişti neden ağladığını. Yanaklarında mutluluğun intiharını izleyen umudu, gözleri açık kanı çekilmiş, ölü uzanıyordu. Ya dudakları, dudakları kaç tane söylemek isteyip de asla söylemediği kelimeleri kanlı ellerle boğmuştu. Parmak uçları, o zarif şeyler soğuktan korkarak hiçbir şeye dokunamadan can vermişti.
Koskoca bir ölü yığıntısıydı karşısındaki sol anahtarı. Melodileri duyulmadığı, sıkı sıkı kulak tıkandığı için hiçbir besteyi başlatmamak üzere öldürmüştü her bir parçasını tek tek. Ne çiçek kaldı ne de onun dikenleri. Çözümü katil olmakta bulmuştu. Dudakları her öldürdüğünün kanıyla aralandı Taehyung'un.
"Çiçekler yoksa dikenler de yok."
"Hey aşk," Jungkook derin bir nefesten sonra mırıldandı yeniden. Fakat Taehyung pimi çekilmiş bir bomba gibi bu anı bekliyormuşçasına yakasına yapışmıştı.
"Evimden siktirip uzaklaş. Sana binlerce defa söyledim." Onu ittirip burada oluşunu kendine açıklayamıyormuş gibiydi. Kafasını iki yana salladı. "Çünkü beynim bana senin tehlikeli olduğunu söylüyor." Elleri gevşerken titreyen parmaklarının bazıları onun tenine değdiği için yanmaya başlamışlardı. Isıyı hissettiği için sakinleşmiş, derin bir nefes alarak titreyen parmaklarını çenesine değdirmişti. Kuru ve yara bere dolu dudaklara tırmanmıştı gözleri. Bununla beraber karnına heyecanla acı bir kasılma girmiş, özlediği bu his karnındaki kelebeklerin başlarını okşamıştı. Çok uzun süredir onları yeniden uyandıracak birilerini arıyordu. Sadece karşısındaki bedenin tek dokunuşuna baktığını fark edeli saniyeler olmuştu. "Ve karnım sadece seni bulmanın çok zor olduğunu söylüyor."
"O somurtkan kül dudaklarından bir öpücük muhtemelen bütün bu kışı uzaklara uçurabilirdi." Jungkook onun zayıflayan duvarlarından içeriye sızmak için yakasındaki bilekleri yavaşça tutup fısıldamıştı.
"Bir şey bana bunun gerçek olmadığını söylüyor." Yutkunup inanmak istemeyen tarafıyla bunları söylemesi ettikleri binlerce kavga yüzündendi. "Bir şey bana bu dumanın burada kalacağını söylüyor."
Hangi yangının dumanıydı bu? Bileklerinden çekilen beden tekli koltuğa itilmişti güçlü kollar tarafından. Belki bileklerinden ateş almıştı, belki soluk borusundan ama Jungkook onun kalbinin kapısını aralık gördüğünden daha da zorlamadan yavaşça gerçek acılarının kapısına yönelmişti acıyan dizleriyle. Onları iyileştirmesini beklemek çok uzaktı. Yavaşça evden uzaklaşırken arka cebinden telefonunu çıkarmıştı. Tereddüt etse de penceresine baktı bir süre.
heartsays:
Bu sonsuz bir gün olmalıydı.
taekim:
(Görüldü)
xX
A kiss from sullen lips of ashes
will probably blow this whole winter away.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
songs that i want to sing for you | taekook
Fanfiction[semi-texting] Hatalar arasında açan çiçekler bazen özür gözyaşlarıyla, bazen affedilme gülüşleriyle sulanırdı. Şimdilik kuraklık çekiyorlardı. heartsays: *ses kaydı* "Eğer bu sadece feromonlardan kaynaklanıyorsa, Keşke senin de benim için birazcı...