Kulağıma işkence ediliyormuşcasına bir ses yayıldı. Tiz, ama bir o kadar da sert. Kapaklarımda taş taşıyormuş gibiydim. Gözlerimi açmaya çabalıyordum fakat o taşı yerinden bile kıpırdatamadım, yapamadım. Ellerimden güç almaya çalıştım. Neyi bilmiyordum ama tuttuğum şey yatağın kenarlarıydı, galiba. Bileklerime kadar verdiğim ağırlığımı sonunda kabul edip yükünü almışlardı ellerim. Doğruldum, daha doğrusu çabaladım. Kapaklarım da artık etrafı görmek için biraz olsun aralanmıştı. Ve tekrardan sevdiğimin kahve kokusunu istememe rağmen bana inatla sunulan serum kokusu geliyordu burnuma. Kaburgalarım, kollarım ve bacaklarım. Tıpkı kavuşamadığımız için kalbime olan şey gibi, kırılmıştı. Kapım aralandı.
"Merhaba!"
Bana her selam verildiğinde bir şey olacakmış korkusuyla karşı karşıya kalıyordum. Konuşmak istedim, kurumuş dudaklarımdan çıkacak olan kelimeleri duygularımla birlikte anlatmak istedim. Ama olmuyordu. Taşlardan, kırıklardan ve güçsüzlükten daha beter bir şeyler vardı.
"Büyük bir kaza atlattınız. Lütfen fazlaca dinlenin ve pek bir şey düşününmemeye çalışın."
Doktor karşımda güler yüzüyle konuşuyordu fakat ben onu değilde başka bir yüz görmek istiyordum. Bana dişlerini gösterecek, gözlerini kısacak ve eminim ki o güzel sesiyle şarkılar mırıldanacak biri. Bu düşüncelerden kurtulup doktorun anlattıklarına odaklandım. Trafik kazası geçirmiştim. Karşıdan gelen bir araba benim kapıyı açmamla birlikte çarpmıştı ve beni kilometrelerce sürüklemişti, farkında olmadığım yanlış bir yola.
Yürüyordum cesurca, inatla ileriye doğru. Kararlıydım bastığım adımlardan. Dik tutmaya çabaladığım sırtım hiç eğilmemişti. Taşıdığım onca yükün ağırlığını hissetmemiştim. Dümdüz bir asfaltta, yolda yürüyordum, yıkılmadan. Ama gitmeye çabaladığım hedefimde aracı olan şeyde -yol- yanlışlık var gibiydi. Belki disiplinli olarak yürüdüğüm bu yol beni asıl acıya sürükleyecek yerdi. Aşkın bana sunduğu karmaşa, zarar ve benliğimi kaybettiğim yere ilerliyordum aslında, hatta varmıştım bile. Kafamda düşündüklerime kapının ikinci kez açılmasıyla son verebildim. "Ah, Tanrıya şükürler olsun! İyisin değil mi?" Saptığım yolun depremle sarsılan asfalt zamanı gelmişti. Belimin yavaş yavaş büküldüğü, sırtımda taşıdığım yüklerin yere döküldüğü zaman gelmişti, ellerini ellerimde hissettiğimi anladığım an.
Yanıma oturdu. Bana zeytin misali bakan gözleri kısıldı. Ağzı kulaklarına vardığı an kalbim öldü. Artık çarpmıyordu. Gözlerim karardı, artık görmüyordu. Nefesim kesildi, artık oksijensiz kaldım. Ağlamıştı. Ateşli ama bir o kadar da masum gözlerinden akan sular vardı. Elimi yumuşacık yanağına götürdüm. Akmasını istemediğim sellerin suları yavaş yavaş dökülüyordu siyah incilerinden. Baş parmağımı bir barajmışcasına göz altlarına yerleştirdim. Dışarıda ki sesler artık yoktu benim için. Kulaklarımı kapattım, kapattım ki bütün bedenim, tenimin onunkine değdiği ana odaklansın. Doktor, kavrayamadığım bi zaman da odayı terk etmişti. Bileğimi kavradı. Yanağını avuç içime yasladı ve dinlemek istedi; sesimi, söyleyeceklerimi.
"Hoseok."
Hiçbir şey umrumda değildi. Sesimin bir kuyuya gömülmüş gibi çıkması, titremesi. Umrumda değildi. Beni seviyorsa onun da umrunda olmazdı, olmamalıydı.
"Min"
Böyle seslen bana. Her zaman böyle seslen. Ağzından çıkan o üç harf bu kadar mükemmel olamazdı. Nasıl becerebiliyordu bunu? Mükemmel, kusursuz, sade ve can alıcı olmayı. Nasıl? "Beni asla bırakma. Ne olursa olsun. Söz verir misin?" Hiç tereddütsüz 'Evet' diye haykırışı, hele ki o gülüşü, beni zaten hayata bağlamaya ama aynı zamanda da öldürmeye yetiyordu.
Konuştuk. Sevgiden, hayattan, kendimizden. Kelimeler döktük ağzımızdan birbirimize. Gülüşlerimiz eşlik etti atmosfere. Daha sonra tenlerimiz birbirine değdi. Onun anlı benimkine, benim burnum onunkine. Sonra yanıma sokuldu. Bir yorgan altında iki beden uzanmıştık. Başını geniş omuzlarıma, en rahat yastığı bulmuş gibi bayram edasıyla yasladı. Size yemin ederim ki içimde bir gram ne acı, ne huzursuzluk kalmıştı. Bütün organlarım kelebeklerin kanatlarıyla uçuyordu.
"Seni seviyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yeis ↵sᴏᴘᴇ ғɪᴄ
RomanceEllerin. Sıcak veya soğuk tam olarak ısısını kestiremediğim tenim. İçime çekilen ruhum. Ve sen. Yaralı boynum. Yaralı kalbim. Senin o gülüşün. Ve yeni kavuştuğum onarılmış bedenim. Dudaklarımın arasında dans eden dilin. Yuvasından fırlayacak olan si...