YARALI PRENSES
İnsanların birçoğu yaralıdır. Ne tam olarak mutlu olan ne de tam olarak umutsuz olan vardır dünyada. Sessizlikte bir umuttur aslında. Asıl mesele sessizliğin umut olduğunu anlamakta. Birçok şey gizlidir sessizlikte, kopan fırtınaların habercisi olabilir bazen, bazen de sessiz yıkılışların.
Adamın içindekilerde öyleydi tam olarak. Ne çok kötüydü ne de çok iyi. Yaşayıp gidenlerdendi, içinde hiçbir doluluk yoktu. Sanki bir şeyler eksikti bir yerlerde. İhanetin, duygusuzluğun ve pişmanlığın acısını hissediyordu birçok kez içinde. Odaklandığı tek duygu ihanetti, içinde bitki gibi kuruyup giden bazen yeşerdikçe yeşeren, büyüdükçe acıtan bir duyguydu ihanet.
Genç kız, tam olarak mutlu olmayanlardandı. Mutluydu ama tam olarak değil. İçinde acıtan bir şeyler vardı. Zaman zaman uğrar giderlerdi içindekiler. Onun içindeki de bu boşluktu. Bir şeylerin acıtma hissi onun için bir boşluktu. O öyle zannediyordu.
Adam daima öfkeli ve acımasızdı. Bütün çalışanları ondan korkar ve emirlerine itaat ederlerdi. Bugünde çok öfkeli bir şekilde gelmişti işinin başına bütün gece uyamamış kendini işine vermişti. Bir çeşit terapiydi bu onun için. İşiyle ilgilendiği zaman kendisine yapılan ihanetleri unutacağını zannederdi. Masasında bulunan kum saatiyle vakit geçiriyordu işlerini evde bitirdiği için. Kum saatine baktıkça daha çok sinirleniyor ve öfkesini atacak bir şeyler yapmak istiyordu genç adam. Öfkesinin nedeni belliydi; geçmiş. Birkaç iş bularak kendini oyaladı ve erken ayrıldı şirketten genç adam. Eve dönmek için asansörü kullanacaktı. Asansör kapısının yanında bekleyen yirmili yaşlardaki kızı gördü. Telaşlı ve yorgun görünüyordu. Telefonla konuştuklarına kulak misafiri olmuştu istemeden.
“Tamam anne hemen geliyorum ben, beni bekleyin.” Deyip kapatmıştı telefonu. Asansör kabini gözüktüğünde birlikte hareket ederek bindiler. İkisi de ineceği katın tuşuna basarak beklediler. Adam tam anlamıyla korkutucu bakıyordu kız bu yüzden çekinmişti ama kesinlikle korkmamıştı. Çantasının kolunu sıkıca tutuyor ve gözleriyle kabinin içini tarıyordu. Aslında korktuğu şey şu an içinde bulunduğu aletti. Adam kızın kendisinden korktuğunu zannetmişti oysa. Kız için işkenceydi bu bekleyiş. Sanki bir anda bütün ışıklar sönecek ve asansörden korkunç sesler gelecekmiş gibi hissetti. Ve bu düşüncesinin arkasından gelen tak sesi korkularını daha da arttırdı. Asansör sarsılarak sesler çıkarmaya başlamıştı artık. Ve ışıkları da yanıp sönüyordu. Kızın soluk alıp verişleri hızlanmıştı. Adam yanındaki kızın kötüleştiğini görmüş ve kolundan tutmuştu.
“iyi misin? Sakin ol sadece bir sarsıntı birazdan düzelir” dedi, sakin ve ağır bir dille. Kızın soluk alıp verişleri iyiden iyiye hızlanmıştı. Kolundan tutan adamın omzunu sıkıca tutuverdi.
“ben korkuyorum” adam kadının bu sözleri karşısında geniş asansör kabinin içindeki yardım tuşuna basmak için iki adım atmaya yeltendi ama bu omzunu sıkıca tutan genç kız sayesinde mümkün olmadı. Gözlerini genç kızın gözlerine sabitlemişti adeta. Kızın yalvarır gibi çıkan sesini duymuştu sonra.
“lütfen ayrılmayın yanımdan” adam ne yapacağını şaşırmıştı kızı sakinleştirmesi gerekiyordu ve daha ismini bile bilmiyordu. Omzunda duran kızın bileğine bakınca bilekliğindeki ismin okumuştu. Artık nasıl sesleneceğini anlamıştı.
“sakin ol… Hilsu. Burdayım yardım çağırmam gerekecek.” Hilsu isminin yazılı olduğu bilekliğe bakarak anlamıştı ismini nerden bildiğini. Adamın güven verici sesi kulaklarında yankılanıyordu adeta soluk alıp verişleri yavaşlamış ve az da olsa sakinleşmişti. Adamın omzunu bırakmıştı nihayet. Gözlerini adamın gözleriyle buluşturmuştu. Adam tekrar ağır hareketlerle uzandı yardım butonuna. Hilsu’nun gözleri kararmaya başlamıştı. Adam ne kadar sakinleşmesini istese de bu mümkün değildi anıları sakinleşmesine izin vermiyordu. Bakışları durgunlaşmıştı. Adam tekrar kızın kolundan tuttu ve Hilsuya güven verici sesiyle
“sakin ol. Hiç bir şey olmayacak.” Kız neredeyse nefes almıyordu artık gözleri kapanmak üzereydi. Kirpikleri balyoz kadar ağar geliyordu artık ona, taşıyamıyordu onları. Zaten bütün yükünü adama vermişti artık adam tutuyordu onu sadece kollarından. Daha fazla dayanamayıp kendini adamın kollarına bırakıverdi, adam kızı boynundan tutarak düşmesini engelledi daha önce hiçbir kızı kucağında taşımamıştı. Bunu yapacaktı ama emin değildi. Önce keskin bir şekilde kızın yüzüne baktı daha önce bu kadar masum bir yüz görmemişti. Sonra upuzun siyah saçlarına kaydı gözleri. Gözünü kapatan bir tutam kısa saçına baktı bir süre eli oraya uzandı istemsizce sonra kapalı olan gözlerindeki ıslak yaşa. O sırada kapının açılmak için zorlandığını anladı seslerden. Bir sürü gürültü vardı dışarda insanlar konuşuyorlardı. ‘Aral Ateş içerde mahsur kalmış acele edin.’ Aralarından birinin basının şirket binasının önünde beklediğini söylediğini duymuştu. Şu an hiçbir şey umurunda değildi. Kapının açılma sesinin ardından genç kızı kucağını alarak dışarı çıkardı. Duraklamadan şirketin çıkışına doğru ilerliyordu. Sağ kolu olan Ahmet, Aral beyi yani patronuna dışarda gazetecilerin olduğunu söylemeye çalışıyordu. Aral adeta kalabalığı ortadan yararak şirketin çıkışına doğru ilerliyordu.
“Efendim gazeteciler dışarda kucağınızdaki kız ile yanlış haberler yapabilirler.” Aral durakladı ve önce yakasını sıkı sıkı tutan genç kıza baktı sonra emir verici ses tonuyla sağ koluna seslendi.
“Arabam hemen kapının önünde olmazsa gazetecilere sevgilim olarak seni tanıtırım Ahmet “ Ahmet hemen telefonuna sarılarak Aral beyin arabasını şirketin önüne çağardı. Aral tekrar hareket ederek çıkış kapısına yöneldi. Kapının önüne yığılan gazetecilere attığı en soğuk ve sert bakışı attı. Mikrofonlar Arala doğrultulmuştu. Kendisine sorulan soruları dinlemedi bile doğruca biraz ileride olan siyah Range Rover a doğru ilerledi.
“Efendim yeni kız arkadaşınız mı?”
“Daha önce kimseyle bu kadar yakın değildiniz efendim. Bunun sebebi nedir?”
“Efendim lütfen bir açıklama yapar mısınız?”
Flaşlar patlıyordu her yerde. Aral, Hilsuyu arabanın arka koltuğuna bindirmiş ve hastaneye doğru sürmüştü arabayı.
***
Hastaneye geldiklerinde Aral tekrar kızı kucağına alarak sedyeye bıraktı. Tanımadığı kızın peşinden gidecek değildi. Sedyenin arkasından koşturan hemşireyi durdurarak ona kızın çantasını uzattı.
“İçinde kimliği falan vardır. Ailesine haber verin.”
“Tamam beyefendi. Yakınınız mı?”
“Hayır tanımıyorum. Yardıma ihtiyacı vardı ettim.”
Dedi ve arkasını dönüp arabasına bindi ve oradan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALI PRENSES
Teen Fictionİnsanların birçoğu yaralıdır. Ne tam olarak mutlu olan ne de tam olarak umutsuz olan vardır dünyada. Sessizlikte bir umuttur aslında. Asıl mesele sessizliğin umut olduğunu anlamakta.