Daha önce hiç biriyle dans etmemiştim şimdi edersem nasıl davranacağımı bilmiyordum. Sanırım en iyisi kibarca reddetmekti. Tam ağzımı açacaktım ki benim ne diyeceğimi anlayan bakışlarla “ benimdebildiğim söylenemez. Kırmayın lütfen” ses tonu çok tuhaftı ve eli hala havadaydı nasıl anlamıştı diycem sözleri ama kabul etmek istemiştim. Elimi uzattım yavaşça memnun olmuşçasına kafasını salladı. Ve elimden nazikçe tutup beni dans edilen piste getirdi. Biz geldiğimizde kimse yoktu dans eden. Elimi yavaşça boynuna yerleştirdi kendi elini ise belime. Nefesim kesilecek kadar kalbim çarpıyordu. Yani korkudan olsa gerekti. Rezil olma korkusu. Dans müziğimiz yabancı bir müzikti ismini bilmiyordum sanırım ilk defa duyuyordum ve bundan sonrada aklımdan çıkacağını zannetmiyordum. Yavaş adımlarla dans etmeye başladığımızda ayaklarım benden değilmişçesine müziğin ritmine uymaya başarmıştı. Gözlerim sadece yabancıya bakıyordu. Bedenim benden izinsiz hareket ediyordu sanki. Gözlerim ellerim ve nasıl ritim tutturduğunu bilmediğim ayaklarım… Sanki bir şey olacaktı. Hissediyordum. Bu sanki kötünün içinden iyiyle sonuçlanacak bir şey. Şerrin içinde hayır olacakmış gibi bir şey hissediyordum. Çok anlamsız ve boştubelki de. Yabancı ağır adımlarla beni kendine uydurmaya çalışıyordu eli hala belimde ve gözleri hala gözlerimdeydi. Yabancının gözlerindeki tanıdık hissiyatı ararken ışıkların kapanmasını beklemiyordum.
Birden belimdeki eller yerini boşluğa bırakınca bir şey demeden etrafı taramaya başladım belki birini görürüm ümidiyle kimse yoktu sanki salonda çıt çıkmıyordu bu çok tuhaftı yabancı dahil kimsenin sesini duymuyordum. Karanlıktan korktuğum için yavaş adımlarla hareket etmeye çalıştım ama sadece çalıştım sert bir cisme takılıp yere kapaklanmam saniyeleri aldı. Acıyla inledim dizimin kanadığını hissedebiliyordum fena kanamış olmalı ki kan akışını bacağımda hissediyordum elimi hala karanlıkta olduğumdan bir şeyler ararcasına yere doğru yokladım. Konuşmayı karanlık fobim yüzünden akıl edememiştim. Elim hala yerde cisim ararken sert bir şeye dokunduğumu hissettim. Çığlık atardım normalde hatta buradan arkama bakmadan kaçardım ama kaçamadım titreyen bacaklarım buna engel oldular her şey ters gidiyordu bunda bir iş vardı. Elimde hala cismin sertliğini hissediyordum sonra bir ışık tam elime yüzüme değil tam elime tuttuğum şeyi aydınlattı. Bu taştan bir bebekti ve eli yüzü kan içindeydi. Onu görünce sürünerek geri çıkmaya çalıştım ve ağzımı kapayarak çığlık atmayı da ihmal etmedim. Bunların hepsi planlanmıştı. Hem de hepsi benim için ARAL ATEŞ tarafından. Bu saçmalığı ondan başkası asla yapmazdı çünkü. Zaten ondan başkada düşmanım yoktu. Dehşete kapılmıştım gözlerim yuvalarından çıkarcasına etrafı izliyordu. Ardından kulaklarımı sağar edecek şekilde sert ve hiddetli sesi duydum.
“sana söylemiştim Hilsu bu daha başlangıç diye…Sürpriziminasıl buldun? Beğenmediysen üstünde değişiklik yapabilirsin. “
Bunun sonucuna katlanacaktı ben korkak kızlardan değildim. Bunu düşündükten sonra korkudan titreyen dizlerim bunu yalanladı. Hayır, en azından korkumu bu aşşalık adama belli etmemeliydim. Ve boğazımı temizledikten sonra ayağa kalkmaya çalıştım acıdan sızlayan bedenime rağmen başarmıştım, ismini haykırırcasına bağırmaya başladım.
“ Bay Aral ATEŞ!!! Bu aptalca oyununa son ver.”
“seni tokatçı güzeli. Ben seni uyarmıştım değil mi? Bunun sonucuna katlanacaksın demiştim. Ayrıca bu daha başlangıç.” Son sözlerini alaycı ve sert söylemişti. Etrafımda yavaş adımlarla dolanmaya başlamıştım üzerimdeki elbise buna engel olsa da. Sesin geldiği yere doğru ilerleyecektim.
“ elinden geleni ardına koyma bu aptallıklarla beni korkutamazsın. Senden nefret ettiğim kadar hiç bir şeyden nefret etmiyorum ben. Ne tuhaf değil mi pislik? Daha seni tanıyalı birkaç ay olmasına rağmen senden ölesiye nefret etmem?Neden diye sormayacak mısın Aral ATEŞ? Konuşsana! Neden senden bu kadar nefret ediyorum sorsana! ”
Kendime engel olamamıştım boğazım yırtılırcasına feryat etmişti. Ve sinirden ağladığımı fark etmem de uzun sürmedi.
“ nedeniyle ilgilenmiyorum tokatçı güzeli-pis bir sırıtma sesi- ilgilendiğim alt sınıf bir kızın tokatı.”
“ ne biliyor musun senin alt sınıf dediğin bizler sayesinde siz varsınız. Sen benim attığım tokatta değilsin ben o gün okkalı olan tokatımı sana atmadım senin egona attım. Egonu yıprattım ben senin. Egonu sendelettim.”
Biraz duraksayıp bağırmaya sonra hızlı adımlarla etrafımda bişeyleri devirmeye başladım etraf hala karanlıktı tek bir ışık bile kalmamıştı.
“senden korkmuyorum duydun mu beni korkmuyorum.”
Korku, acı bedenime yayılmaya başlamıştı. Korkum ondan değildi veya bana verebileceği zarardan değildi. Korkum ailemin bunlardan etkilenmesindendi, korkum bana olan güvenlerinin yıkılmasındandı. Benim savaşım altında ezilmemeleri tek duamdı.
Çırpınışlarımın çaresi olmayınca duraksadım etrafta elime gelen her şeyi parçalamıştım. Cam, masa ne varsa işte. Bir an duraksadım elimden bileğime doğru akan bir şey vardı. Gene kendime zarar vermiştim anlaşılan. Etrafta ses seda yoktu sanırım gitmişti. Boynumdan akan terleri hissediyordum. Kolumdan akan kanı, dizimden akanıda. Adımlarımı atmaya başladığımda korkuyla etrafa bakıyordum. Işıklar aniden gelince küçük çaplı bir titreyiş geçirmiştim. Etrafıma baktığımda etrafımdaki masaların çoğu yerdeydi camlar dağınık şekilde etrafa saçılmıştı. Üzerime baktığımda yüzümü acıyla buruşturdum ve koluma diğer elimle baskı yaptım. Yavaş adımlarla çıkış kapısına yöneldim. Elbisem mahvolmuştu dizim kanlar içindeydi ve elbisede lekelere sebep olmuştu. Bu halde eve gidemezdim yoksa evdekilerin yürekleri ağzına gelebilirdi. O yüzden ofise gidip yedek kıyafetlerimi giyecektim. Bunların hiç birini aklım almıyordu. Nasıl bir anda herkes ortadan kaybolurdu ben nasıl orada tek başıma kalırdım. Aklımda bini geçen soru vardı. Ve bunları cevaplayacak birilerini elbet bulacaktım. Arkamdan gelen ayak sesleri tekrar ürpermeme sebep olmuştu bu sefer cesaret edip dönememiştim. Dönemezdim zaten bu korku ve acıyla yürümekte zorlanırken arkamı dönüp bakamazdım. Yavaş adımlarla yürümeye devam ettim gözümden ardı arkası kesilmeyen yaşları yeni fark edebilmiştim. Her yer bom boştu. Gelirken geçtiğim yerler şimdi bana yabancılaşmıştı. Yüzümdeki maskeyi çoktan çıkartmıştım. Arkamdaki ayak sesleri artık duyulmuyordu. Biraz önce bilincim yerindeydi. Her şeyi düşünüyordum ama şimdi düşünememek kafamın daha da zonklamasına sebep oluyordu. Hiçbir şey aklıma gelmiyordu. Üzerimdeki kıyafetle nasıl ofise gideceğim? Evdekilere ne diyeceğim bu halim konusunda beynimi çalıştıramıyordum. Telefonumu koyduğum yerden çıkarmayı akıl edebilmiştim sadece. Saate bakmaya korkar mı insan ben korkuyordum işte. Baktığımda on ikiye gelmesine yarım saat kalmıştı. Titreyen ellerime aldırmadan yürümeye devam ettim yavaş ve ürkek adımlarla…
Korku, acı, endişe… Bedenimiz zihnimiz çoğu zaman bu duygularla yoğrulmuştur. Bu duyguları hissediyorsak yaşadığımızı hissederiz, kalbimizin attığını karnımızda yanan alevleri veya ikisinin aynı anda gerçekleştiği zamanlarda hissederiz. Benim korkum kendime değildi benim korkum ailemdi. Benim korkum ailemin bana olan davranışından değil onlara yapılan başkalarının davranışlarıydı. Benim acım dizimdeki veya kolumdaki fiziki acı değildi. Onları sadece hissediyordum. Benim korkum saçma ama bir kızın hayatındaki özel anlardan olan ilk dansı aptalca emellerine alet eden hayvandı. Benim endişem şu an geç kaldığım için telaşlanan ailemdi.
Aklıma gelen fikirle telefonumun mesaj bölümüne girerek ablama mesaj attım.
Kime; ABLAM
Abla ofiste çok acil bir iş çıktı. Hatta parti bile yarım kaldı. Patron rica ettiği için ofise geçtim. İdare et beni lütfen endişelenmeyin. Telefonumun şarjı bitmek üzere. Sabah her şeyi anlatırım. Seni seviyorum.
Zorlanarak yazdığım mesajı gönderdim. En azından içleri rahat ederdi. Acıyla yürümeye devam ettim karanlık olan sokaklar korkumu iyice katlıyordu. Yürüyeceğim mesafe yarım saat kadardı. Bu hızla devam edersem bir saati bulabilirdi. Sessizliği bozan şey telefonumdan gelen melodiydi.
Kimden; ABLAM
Umarım başka bir şey yoktur. Burayı merak etme hallettim. Bende seni seviyorum. Patronundan ise nefret.
Acıyla gülümserken gözlerim kararmaya başlamıştı. Zaten karanlık olan sokakları gözlerim karanlığı katlıyordu. Yaklaşık on beş dakika kadar yürüyordum. Ve gözlerimin kapanmakta olan kararlılığı korkuma korku acıma acı ve endişeme endişe katlıyordu.
Fiziksel acım yüz göstermeye başladığında karşıdan birinin bana yaklaşmasını görmüştüm. Ensemi tutarak gelen kişiye baktığımda tüm kanım sanki beynime gidiyormuşçasına dehşete düştüm. Tam karşımda duruyordu. Aral ATEŞ. Gözlerim kapanıp açılmaya başladığında buraya gelmek isteyen beynime küfür ettim. Beni dansa kaldırdığında kabul eden beynime küfür ettim. Belimi tutan ellerine buz gibi bakan şimdiki gözlerine küfür ettim. Gözlerinden bakışından korkmuyordum korktuğum şey gözlerindeki karanlıktı. Dayanamayıp o karanlığın içinde kaybolan bedenime küfür ettim… Ve gözlerimin bilincime ayak uydurup kapanmasına.
Korku…Demek korku deniyo bu duyguya? Adını bile bilmediğim şeyleri yaşamışım şimdiye kadar hayatımın anlamı ne bilmiyomuşum… başkaları ne derse nasıl olmam gerektiğini söylerse o şekilde yaşıyormuşum meğer..
Korkunun ne ecele ne de aşka faydası vardır.Ama korku iyidir duyguları canlı tutar. Yaşadığını hissedersin . iyi ya da kötü …
Karanlıktır bi de bazı duygular, soğuktur. Adım kalmıştır beyaza ve sıcağa…
Yazardan;
Merhem kullanmamam yaralarım olmadığı anlamına gelmez...
Çalıkuşu
Tam olarak bu söz... tam olarak beni anlatan bu söz belkide sizi de...
Soyleyemediklerinizi kimseye anlatamadiklarinizi böyle yazıp yazıp yirttiginiz oldu mu? Yapmayın ya da yapın kimseye anlatamamaktan iyidir. Öyle gulumseyin etrafınıza hiç bişey olmamış gibi. Herkes kendinizi kandırmayın diyo ama ben kandirmanizdan yanayım. Kabul etsek de etmesek de her şakanın altında gerçeklik payı vardır . Mutlu olduğumuz şakasını yaparken bakarsın yanlışlıkla mutlu oluveririz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALI PRENSES
Teen Fictionİnsanların birçoğu yaralıdır. Ne tam olarak mutlu olan ne de tam olarak umutsuz olan vardır dünyada. Sessizlikte bir umuttur aslında. Asıl mesele sessizliğin umut olduğunu anlamakta.