-Fanny !Hey,Fanny.Uyan!
- Uyandım…
-Sonunda. Çabuk kalk. Morte gelmek üzere, hazırlanmamız lazım.
Lüks yataktan biraz uzaklaştı. Giyinme odasına yöneldi. Her zaman ki gibi uykucuyu o kaldırmıştı başı belaya girmesin diye. Tam 10 yıldır Fanny’nin arkasını topluyor, onu koruyup kolluyordu. Peki, bunca zamandır eline ne geçmişti. ‘’HİÇBİR ŞEY’’. Daha neden onun üstüne bu kadar düştüğünü bile bilmiyordu. Fanny buraya geldiği ilk gün hiç kimseyle konuşmamış, kışın o soğuğunda üstünde o ince kıyafetlere rağmen ona verilen kıyafetleri giymememiş, hatta neredeyse hiç yemek dahi yememiş. Ta ki Vita ile tanışana kadar.
Birbirlerini ilk gördükleri anda ikisi de hayatlarında hiç hissetmedikleri duyguları hissetmiş. Hatta Fanny o günden sonra konuşmaya, yemek yemeye, arkadaş edinmeye başlamış. İlk arkadaşı tabii ki de Vita olmuştu.
Vita’nın ilk başlarda hiçbir şikâyeti olmamasına rağmen yıllar geçtikçe Fanny’nin; şımarık, kendini beğenmiş, sorumsuz ve aşırı tembel oluşu kendi başına açtığı gibi Vita’nın da başına hep sorunlar açmıştı. Vita bu rahtsızlığını ona her şekilde anlatmış. Hatta ÖCK’nın – Ödül Ceza Konseyi- uzun yıllar sonra toplanmasının nedeninin o olduğunu ve bunun ikisi içinde çok ağır sonuçları olduğunu söylemesine rağmen Fanny, Vita’nın sadece kendisini düşündüğünü, onu çekemediği için böyle davrandığını söylemiş ve uzun bir süre Vita ile konuşmamıştı. Soyunma odasının kapısına varınca, kendine geldi kapıyı tam açıyordu ki arkasından bir inleme sesi geldi. Omzunun üzerinden kaşları çatık bir şekilde baktı. Fanny hala yatakta yüzüstü yatıyordu. Tam onu uyandırmak için seslenecekti ki ‘Hayır. Bu defa olmaz, sonuçlarına katlansın.’ diye düşündü. Soyunma odasının kolunu kavradı ve kapıyı sertçe geriye doğru itti. İçeride cam olmadığı için içerisi pek aydınlık sayılmazdı. Sol elini duvarda gezdirdi ışık düğmesini buldu ve bastı. Odanın sol ve sağ duvarları boylu boyunca irili ufaklı dolaplarla kaplıydı. Üst tavanı geniş olmasına rağmen odanın uzun ve biraz da dar olması odayı ister istemez boğucu yapıyordu. Hatta bir de kapalı alanda kalma korkusu olan birisi için tam bir faciaydı.-Mesela benim için diye düşündü.-
–Böyle daha i…
Odanın sonunda ki beyaz oymalı eskitme makyaj masasının üstünde mor çiçekler vardı. Bir iki adım attı masaya doğru. Düşündüğü şey olmaması için dua etti. Bu oydu. Biyoterra dersinde bu bitkiyi görmüştü.
-Bitkinin tüm parçaları son derece zehirlidir. Eski savaşçılar düşmanlarının
su kaynakları zehirlemek için kullanılmıştır. Geçmişte vahşi hayvanları öldürmek için de kullanılırdı.
Dokunursanız; boğulma, kusma, bağırsak, ağız kuruluğu, yanma, karıncalanma ve uyuşmaya neden olur. Tabi sonra da kısa bir iniltiyle Cennete ışınlanırsınız ya da Cehenneme. Oraya giderseniz sakın benim kazığıma oturmayın yoksa geldiğimde sizi cezalandırırım. Bütün öğrenciler Dr.Ducato’nun bu sözlerine gülmüştü Vita da öyle ama şimdi komik değildi. ‘Aconitum Veriegatum’, Dr.Ducato’nun anlattığı bitki buydu Vita ve Fanny’nin makyaj masasının üstünde duran bitki. Kısa bir inilti, Cennet, Cennet, Cennet, kısa bir inilti. Vita göğsünün sıkıştığını hissetti nefes almakta
zorlanıyordu. Arkasını döndü, Soyunma odasından çıkarken gözlerini sımsıkı kapattı ve Fanny’nin yatağına doğru ürkek adımlarla ilerledi. Yatağa vardığında gözlerini açtı hafiçe Fanny’nin üstüne doğru eğildi.
–Fanny. Pıst Fanny.
Ses yok. Paniklemişti düşündüğü şeyin olmaması lazımdı. Onun şu an o saçma şakalarından birini yaptığını düşündü. Şakasını sonlandırması için Fanny‘nin en nefret ettiği hareketi yaptı. Başparmağını, işaret parmağının üzerine getirip, birden Fanny’nin kafasına sert bir fiske attı. O kadar sert vurmasına rağmen –kendi parmağı bile acımıştı- Fanny kıpırdamadı bile. Fanny’i omzundan geriye doğru itti. Şimdi sırt üstü yatıyordu. Zümrüt siyahı saçlarını gözünün önünden çekerken Fanny’nin üstüne atlayıp, canını acıttığı için onunla günlerce konuşmamasını diledi. Saçlarını yüzenden çekti. Hemen doğrulup bir iki adım geri gitti, elleri ile ağzını sıkıca kapattı ve bir kaç saniye öyle durdu. Kulakları uğulduyordu. Fanny’nin pürüzsüz buğday renkli teni kireç gibi bembeyaz ve pul pul olmuştu. Bal rengi gözleri tavana bomboş bakıyordu. Kan kırmızısı dudakları morarmış ve çatlamış bir vaziyette yarı açık duran ağzının içindeki şişmiş koca siyah dilini gizleyemiyordu.
Vita gümbürtuyle atan kalbini yine kendi sesiyle bastırdı.-Fannyyyyyy!!!