1. Bölüm

12 1 0
                                    

Hepimizin hayatında, bir an, yaşadığımız dünyadan kaçmayı istediğimiz ve bizi boğmaya başlayacağını çok iyi bildiğimiz bir an olur.

Bir kaç güneş ışını ağacın kalın dallarından geçerek yüzümü ısıtmıştı. Gözlerimi açmış ve kar tanelerinin üzerime düştüğünü görmüştüm. Ayağa kalkmaya çalışmıştım ama başımdaki keskin ağrı buna engel oluyordu. İnleyerek, "Acıyor..." Dedim. Biraz etrafımı incelediğimde burası bana yabancı geliyordu. Buraya nasıl gelmiştim?

"Kimse yok mu?!" Diye bağırdım ama cevap gelmiyordu. Buradan kalkmam ve eve gidiş yolunu bulmam gerekiyordu. Yanımdaki ağaca tutunarak ayağa kalktım. Ani hareketlerim başımın dönmesini sağlamıştı. Gözlerimi kapatıp, geçmesini bekledim. Kendimi çaresiz hissediyordum. Ağaçlara tutuna tutuna ilerlemeye başladım. Bir yandan da etrafa bakıyordum. Ya evimden uzaklaşıyorsam? Ya kimse beni bulamazsa?

"Yardım edin!" Gelebilecek herhangi bir sesi dinledim ama güçlü kalp atışlarım dışında herhangi bir ses gelmiyordu. Böyle durumlarda korku en büyük düşman olurdu, bunu biliyordum. Bu yüzden sakince biraz bekledim. "Bana hiç bir şey olmayacak..." Dedim. Sadece kendimi kandırmaya ve sakinleşmeye çalışıyordum.

Birinin adımla seslenip beni aramasını çok istiyordum. Ama... Benim adım neydi? Adımı dahi hatırlamıyordum. Ceplerimi kurcaladığımda bir bilezik bulmuştum. Taşların dizilişine adeta hayran olmuştum ama benim olduğuna emin bile değildim. Taşların üzerine yazılmış bir yazı gördüm. "Sevgili kız kardeşim Nina." İsmimin Nina olup olmadığını bilmiyordum ama inanmaktan başka çarem yoktu. Bana yabancı geliyordu.

Ormanın ucuna geldiğimde, üşümüştüm, susamıştım ve açtım ama pes edemezdim. Karlarla kaplanmış, tepeler ve dağlar arasında, vadide gizlenmiş güzel bir köy görmüştüm. Tek sorunum, tepenin en üstünde duruyor olmamdı. Etrafa göz gezdirdim. Oraya gidecek herhangi bir yol yoktu... "Yardım edin!" Avazım çıktığı kadar bağırmak istesemde, sesim ıslık gibi çıkıyordu.

Arkamdan ses geldiğinde, iş güdüsel olarak bir ağaca saklandım. Arkamda biri vardı! Gizlenmeye devam mı etmeliydim yoksa koşmalı mıydım? Yine kalbim hızlanmaya başlarken, koşmaya başladım. Karlar yüzünden yeterince hızlı koşamıyordum. Bunu fark ettiğimde, beni kimin takip ettiğini öğrenmek için arkamı döndüm. O an ayağım bir taşa takılıp, düşecek gibi olduğumda görebildiğim tek yüz beni takip eden adamın yüzüydü. Yetenekli bir şekilde elimi tutmuş, düşmemi son saniyede engellemişti. Yüzlerimiz şuan aynı hizadaydı.

"Çok yakındı, iyi misin?" Dedi, kahverengi dağınık saçlı ve gözleri balı andıran adam. "İyiyim, teşekkürler." Dedim. "Bende bundan korkuyordum, düşmenden yani." Dedi hafifçe gülümseyerek. "Beni takip ettiğini düşünmüştüm. Bir de yardım arıyordum sözde." Dedim alnıma vurarak. Biraz bekleyip onu inceledim. İnsanların gözleri asla yalan söylemezdi ama onunkiler gizem doluydu.

"Şu köye giden yolu gösterebilir misin?" Dedim elimle köyü gösterip. "Tabiki! Hadi gel..." Ellerini belime sarıp yavaş yavaş yürümeye başladı. "Dikkat et, kaygan..."

•••

"İyi olacağını düşünüyor musun?" Dedi bana yardım eden çocuk. Tanımadığım bir kız, "İyileşecek merak etme, dinlenmesi gerekiyor." Dedi. Sonra beni fark etmiş olmalı ki gülümsedi. "Uyandın demek..." Dedi bozmadığı gülümsemesiyle. Kafamı salladım. "Gücünü tekrar kazanabilmen için sana bir şeyler getireyim." Dedi daha sonra. "Bu arada ben Melisa." "Bende Baran." Dedi bana yardım eden çocuk. İkisine de gülümsedim.

"Emin değilim ama ben Nina." Dedim. Melisa kaşlarını çatıp beni onayladı. İkiside odadan çıkınca yatakta doğruldum. Hâlâ başım ağrıyordu. Dışarıya bakmak için ayağa kalktım. Pencereye geldim ve sisli camı elimle sildim. Dağ yamacını ve karla kaplı bir kaç kulübe gördüm. Melisa Baran'a hoşçakal dedikten sonra içeri girdi.

Ardından bir kaç dakika sonra kapı açıldı. "Nina! Yataktan ayrılmaman gerek." Dedi Melisa. "İyiyim, kendime gelmeye ihtiyacım vardı." Dedim. Melisa, "Eğer sana bir şey olursa Baran beni affetmez." "Daha ne olabilir ki?" Diye sordum pencereden uzaklaşıp. "Neden?" Diye sordu Melisa, elindeki tepsiyi masaya bırakarak. "İsmimi bile hatırlamıyorum..." Dediğimde dayanamayıp göz yaşlarımı bıraktım.

Melisa gelip bana sarıldı. "Hadi çorbanı iç." Dedi, ağlamam dindiğinde. Gülümseyip sıcacık çorbadan bir yudum aldım.

•••

"Nina?"
"Efendim Baran?" Dedim yatakta doğrulup. "Seni daha erken görmeye gelemediğim için üzgünüm. İşlerim yoğundu." Dedi Baran dudağını büzüp. "Sorun değil..." Dedim ve gülümsedim. "Senin ve Melisa'nın hayatına fazla yük oldum." Ellerimi arkamda birleştirerek başımı eğdim. "Hiç de değil! Melisa sana yardım etmekten memnun." Dedi Baran gülümserken. "Ben de sana arkadaşlık edebilirim ama yakacak odun getirmeliyim ve bu zor bir iş, bütün günümü alıyor." "Oduncu musun?" Dedim şaşkınca. "Evet, gurur duyulacak bir iş değil ama topluluğa elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum. "Bence bu çok asil bir davranış..." Dedim gülümserken.

Biz konuşurken, ön kapı sesli bir şekilde çalmaya başlamıştı. Melisa kapıyı açtığına dair bir kaç ses daha duymuştum. "Doktor olmalı, bu fırtınada gelebildiği için şanslıyız." Dedi Baran. Haklıydı. "Her şeyi kendi başına yapıyor olması mucize." "Başka doktor yok mu?" Diye sordum, kaşlarımı kaldırıp. "Hayır." Dedi Baran sorumu cevaplayıp.

Kapı açıldığında siyah saçlı, mavi gözlü, doktor olduğunu düşündüğüm kişi ve ardından Melisa odaya girdi. Doktor bana yaklaşmaya başladığında kalbim hızlanmıştı. Çünkü onda tanıdık bir şey görmüştüm. Ciddi bir yüzü ve keskin yüz hatları vardı. Bana gönderdiği delici bakışları huzursuz olmamı sağlamıştı.

Elleriyle yüzüme dokunup alnımı öpen bir adam resmi zihnimde belirmişti. Onu tanıyor muydum yoksa beynimin bir oyunu muydu?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 05, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Geçmişin KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin