Kumarbaz'dan başlayalım.

64 0 0
                                    


Polina kumarbazımıza para vererek kumarhaneye yollamakta ve çok paraya ihtiyacı olduğunu bildirmektedir. Bizimki kumarhane yolunda ona olan aşkını ve büyük bir özlemle yanına yeni geldiğini yadetmektedir, fakat verilen sorumluluk ve baştan savma kumarbazın Polina'ya olan nefretini tekrar aklına getirir ve onu bir kaşık suda boğmak istemektedir. Bu düşünce üzerine kumarhaneye yola koyulmaktadır. Polina için -bir defasında ikisinin de bildiği bir olay üzre- hem onun için ölebileceğini hem de ona sonsuz nefretini samimi bir şekilde dile getirir.

Burda Dostoyevskiyi açıklamam gerekecekse, kişinin çelişkilerinin ortaya dökülmesini büyük bir ustalıkla yapıyor ve kendi çelişkilerimizi anlamamız konusunda geniş bir aralık bırakıyor bize. İnsan yaşamı ve psikolojisi tamamen süreçlerden oluşan bir form. Bu hayatı yaşama süreçlerimizde hepimiz birtakım düşünsel çelişki yumağına giriyor ve bundan çıkmak için yöntemler buluyoruz. Yaşama biçimimize de yansıyor bu çelişkiler ve ulu orta sergilemekte bir sakınca görmüyoruz. Kumarbazın Polina'ya olan duygularının ikileminin büyüklüğü Polina ile geçirdiği zamanın uzunluğuyla alakalı bir bakıma. Bu tür ilişkileri, insan olarak, kesip atabilme lüksüne de sahibiz, öteki türlüsüne de.

Beni burda sürekli etkisi altında bırakan şeyden örnek vermem gerek. Bir insanın sürekli aynı durumları ve sonrasında gelen benzer düşünceleri yaşayabilecek kadar uzun bir süre aynı eş dost ortamında birileriyle zaman geçirebilmesi olarak tanımlayabilirim örnek çelişkimi. Kumarbaz bu duygulardan kaçamaz mıydı? Hayatı engin bir deniz olarak gördüğümden, insanlarla yaşadığım kısıtlı ve süreklilik arzetmeyen ilişkilerin temelini oluşturan şeyin sürekli insanlardan sıkılmam olduğunu anlıyorum her seferinde. Her anlamanın getirdiği aydınlanış ilk seferinde yaşanmış gibi karşıma çıkıyor ve bu anlam verdiğim sıkılma durumumu her Dostoyevski okuduğumda yaşıyorum. Bu tür ilişkileri yaşayarak görmek için uzun gözlemler ve zaman gerekiyor insana. Hayatın içinde bu tür hapsolmuşlukları gördükçe kendi yalnızlığımı ve sıkılganlığımı anımsayarak içim burkulsa da bana engin bir anlayış ve yücelme duygusu kazandırıyor bu aydınlanma. Kumarbazın hapsolduğu Polina'ya nefret ve aşk çemberi kıramayacağı bir yaşama formu haline mi gelmişti ?

Aslında tanrılaşıyorum insanın hapsolmuşluklarını gördükçe. Yani kendimi bu tür hapsolunmuş ilişkilerden uzak tuttuğum için seviniyor ve özgür sayıyorum. Sonrasında ise kendimi yalnızlaştırmış olmamla karşılaşmam uzun sürmüyor ve defresif bir sürece itiyor beni. Bana kendimi anımsatan bir süreç ama özgürlüğün tanımını yanlış yaptığım dönemlerden kalma bir bilinçaltı etkisinin üzerime yapışmış olduğunu düşünüyorum.

Verdiğim örnek belki kendi iç sesime anlatır gibi anlattığımdan tam yerini bulmamış olabilir. Kendim için yazdığım bir blog burası en nihayetinde. Usta bir insan gözlemcisinden anladığım kadarıyla insanı tutkulu bir varlık haline getiren şey zamanın kendisi ve üzerine yapışan duygu ve düşüncelerin ağırlığı. Bunu her okuduğumda damarlarıma kadar hissediyor ve haykırmak istiyorum.

DostoyevskiWhere stories live. Discover now