Dostoyevski ve yazının kendisi

176 2 0
                                    

Buhran ne kadar sancılı olursa yaşattığı çıkışlar da o kadar şiddetli oluyor. Bunalım yaşatacaksa, dibine kadar yaşamalıyım, bundan rahatsız değilim. Dostoyevski ile ilk tanışmamın önemini yitirsem de yaşattığı hislerin manikliğini çok değerli buluyor ve her seferinde şiddetli bir şekilde haykırmak istiyorum. Bunu daha önce birilerine açıklayamamıştım. Kendime açıklamak için madem belirli bir zamanım var burdan başlamalıyım. Blogu açmamın sebebi de budur.

Askerde yaşadığım, zamanla hoşuma gidecek, ama yaşandığı anda bende tatsızlık bırakan bir anımı düşündükçe benim Dostoyevski'yi yazma kararı aldığım bir sürece evrildi herşey. Herşey bir tartışma ile başlayabilir ama yine de buraya not düşmek zaman kaybından ziyade bir anlam arayışının çıkış noktasıdır ve buna ortak olmak isteyenler için belirtmem soytarılık olmaz.

En depresif zamanlarımda bir dostum "Hayatın içindeyiz" derdi, ben dışında hissederdim. Hayatın birçok yerinde Dostoyevski'ye temas ediyor ve bu temas sonrası oluşan manikleri yatıştırmaya çalışıyorum. Yaşadığım bir çok maniye sebep olan bu yeniden yaşanmışlık ve hep önceden bilip tahmin etmiş olma, ve dolaylı olarak sürekli tahminler yürüten biri olmama sebebiyet veren, hislerimin alışkanlıklarıma önayak olduğu süreci aydınlatabilirim belki yazarak. Belki de daha kor bir karanlığa çekerim kendimi. Önemli olan yaradanın itiraf ettiği 'bilinme' arzusuna farklı motivasyonlar da dahil ederek 'olan biten'le yanyana durmak ve kaçmadan hayatın içinde yer almak. En nihayetinde hayatı paylaşıyoruz. Sen ben o, buyazıyı okuyan, okumayan...

Dostoyevski'yi anlatırken en vurucu bulduğum yerlerini anlatacağım ve bu yüzden bu yerleri yakalamak için tekrardan tüm kitaplarını okumam gerekecek. Yine aynı döngüye gireceğim ama herşey buna değer. Sadece okumam değil yazmamın da zamanı geldi de geçiyor.

DostoyevskiWhere stories live. Discover now