"Nasil hayatinda hic sherlock izlemezsin anlamiyorum."
"Daha once 5 kere izlemis olmana rağmen benimle bir kere daha nasil izlersin bende onu anlamiyorum."
"Bir bes kere daha izleyebilirim." dedim siritarak. Chuan gözlerini devirdi.
"Abartilacak kadar guzel degildi."
"Ne cüretle..." diye cırlayarak yastigimi kafasina firlattim. Gülerek havada yakaladı.
"Dışarı mı çıksak diyorum." dedi Chuan. "Hani beynim patlamak üzere de."
Son yedi-sekiz saatimizi Chuan'ın odasında Sherlock izleyerek gecirmiştik. Dışarı adım atmadan.
"Tamam kısa bir mola verebiliriz. " dedim. "Ben de biraz acıktım."
"Biraz mı?"
"Tamam çok."
On dakika sonra yine en sevdiğimiz mekanımızda oturmuş yemek yiyorduk.
"İki güne kalmaz o soğan halkalarından bıkacaksin."
"Sanmiyorum." dedi agzi sogan halkalariyla doluyken. "Sonsuza kadar bunlardan yiyebilirim."
"Bıkarsın."
Omzunu silkip kafasını iki yana salladı. "Hayır."
"Görürüz."
"İddaaya var misin?" dedi sinsi bir bakişla. "Bir hafta sonra hala bıkmamış olursam bana iki kilo soğan halkası alırsın."
"Bıkarsan?"
"Ben sana iki kilo donut alırım."
"Kabul." dedim sırıtarak. Donuta hayır diyemezdim zaten.
Her ne kadar Sherlock izlemek için yanıp tutuşsam da birden bire bu kadar doz almak Chuan'a fazla gelmişti. Böylece onun ısrarlarıyla şehre inmeye karar verdik. Burası merkeze o kadar uzak ki, ister istemez köyde yaşıyormuş gibi hissediyorsun.
Otobüse binip kampüsten dışarı çıktık. Dışarı çıkmış olmamız da bir şey tabi, ama bundan sonra ne yapmamız gerektigi tam bir muammaydı. Çünkü bu ıssız yerde metro da, otobüs duraği da yoktu."Evet." dedi Chuan. "Galiba burda kaldık."
"Diğer insanlar gibi biz de taksi tutabiliriz." dedim. "Tabi parasını sen ödersen."
Gözlerini kocaman açtı -bir çinli ne kadar açabilirse artık- "Buraya gelirken ne kadar tuttu bir fikrin var mı? Bu bana iki günün yemeğine falan mal olur."
"Benim sorunum değil. Bir centilmen yanındaki kızın parasını ödemelidir."
"Sanırım ben bir centilmen olmadığım için sorun yok."
Kafasına bir şaplak attım. "Çok kötüsün. O zaman yapabileceğimiz tek bir şey var" dedim hülyalı bir şekilde. "kalbimiz bizi nereye götürürse oraya gideceğiz."
Chuan tuhaf bir kıkırdama sesi çıkardı. "Gayet mantıklı gibi gözüküyor. Yada, sadece bir alternatif olarak söylüyorum, gelecek otobüsü bekleyip otobüsten inen insanları takip edebiliriz."
"Evet bu daha mantıklıymış." dedim gülerek.
Bir süre sonra otobüs geldi. Çok fazla insan yoktu, dört beş kişi indi. İki tanesi taksi çağırdı. Biri orda beklemeye başladı, neden hiç bir fikrim yok. İki tanesi de sağa doğru tepeden aşağı yürümeye başladı."İşte adamlarımiz bunlar." diye fısıldadı Chuan kulağıma eğilerek.
Gözlerimi kıstım "Kolay bir görev olmayacak. Hazır mısın?"
"Her zaman."
Ve biraz ilerlemelerini bekledikten sonra onları takip etmeye başladık.
Çok gizli bir şey yapıyormuşuz gibi bir hisse kapılmıştım. Arkalarına bakmalarını hic istemiyordum. Neyse ki sevgiliydiler ve arkalarina bakamayacak kadar birbirleriyle meşguldüler. Bir kaç kez durup öpüşmelerini beklemek zorunda kaldık."Umarım işi öbür seviyeye taşımazlar." dedi Chuan. Gene bir duvara yaslanmış yiyişmelerini bekliyorduk. Ve bu sefer bayağı ateşliydi.
"Galiba öyle yapacaklar." dedim umutsuzca. "Ne yapıcaz, bitirmelerini mi bekliycez?"
"Hayir ya. Bundan sonrasıni buluruz. Demek ki yol bir yere varıyor. Sadece bunca zaman onları takip etmemiş olan iki yabancı gibi yanlarından geçip gidelim."
"Ve bol bol ses çıkartalım. Münasip bir yerlerini görmek istemiyorum."
Daha yeni oraya varıyormuş gibi sesli sesli konuşup gülerek ilerledik.
Biz yaklaşırken onlar da suç üstü yakalanmış çocuklar gibi aceleyle toparlanıp bir şey yokmuş gibi konuşmaya basladılar. 'Siz rahatsız olmayın, devam edin' dememek için dilimi ısırdım.Yokuş aşagı bayağı bir yürüdük. Yol hala bitmemişti ve kıvrılarak ilerlediğinden sonunu göremiyorduk. Aniden aklıma korkunç bir şey geldi.
"Chuan." dedim. "Şimdi iniyoruz da çıkarken ne yapıcaz?"
Tuhaf tuhaf bana baktı. "E çıkıcaz tabi ki."
"Ah nasilda düşünemedim. Çıkacağımızı biliyorum heralde. Ama hem yorgun olucaz ve hava da karanlık olacak. Yağmur bile yağabilir."
"Doğru." dedi ve durdu. "Ve bu yolun nereye gittiğini bilmiyoruz."
"Yani..."
"Geri dönmek zorundayız."
Aynı anda pöfürdedik.
"Üşeniyorum." dedim
"Bende."
"Beni sırtında taşısana."
"Tamam."
"Gerçekten mi?!"
"Eğer diğer yarısında da sen beni taşırsan."
İnleyerek Chuan'ın koluna asıldım. "Of çok mızıkçısınn."
"Hadi ya!" diyerek beni sürüklemeye çalıştı. "Ne kadar hantalsın. Büyükannem daha enerjik."
Ben artık baya baya yere oturmuştum. "Ne kadar ayıp." dedim parmağımı sallayıp gülerek. "Bir hanımefendiye böyle şeyler söylenmez. Ayrıca oturalım azcık. Yoruldum."
Chuan da pes etti ve yere oturdu. Taş kağıt makas oynamaya başladık. Görünüşe göre tek ortak bildiğimiz oyun buydu. Ama ben türkçe söylerken o çince söylüyordu ve arada karışıkliklar oluyordu.
10-2 kaybettiğim mükemmel bir oyundan sonra tekrar yola koyulduk.
Uzuun bir yürüyüştü. Hemde çok. Ve ilginç bir şekilde, o kızla oğlana bir daha rastlamadık.
"Geri dönmüşlerdir."dedi Chuan. "Belki de sadece sevişmek için egzantrik bir mekan arıyorlardı."
"Ve biz de onları takip ediyorduk."
Birbirimize bakıp gülmeye başladık. "Senin fikrindi." diyerek onu ittirdim.
"Seninki de pek pek parlak değildi ama." dedi ve boynumdan tutup beni kendine çekti ve saçlarımı karıştırdı. Bende gülerek ona sarıldım.
Gerçekten, sadece üç günde Chuan'la ne kadar yakınlaştığımıza inanamıyordum. Normalde arkadaş konusunda seçiciyimdir ama Chuan'ı şimdiden uzun süredir tanıyormuşum gibi hissediyordum.
Kampüse geldiğimizde Chuan bir işi olduğunu söyleyerek benden ayrıldı. Eğer iyi ve saygılı bir arkadaş olsaydım, onu boş verip odama giderdim. Ama değildim o yüzden onu takip ettim.
Sonuç olarak lokantaya gidiyor olduğu ortaya cıktı. Bende onu takip ettiğimi farketmesin diye hızlıca yurda döndüm.
Kapımı açarken bir şey fark ettim. Chuan'ın kapısı aralıktı, ki ben çıkarken kapattığıma adım gibi emindim. Tedirgin bir şekilde kapıyı açtım. Odanın zemininde valizler vardı. Ama etrafta kimse yoktu.
O sırada banyo kapısından bir baş uzandı. Ama tek görebildiğim koca bir saç yumağıydı. Görünüşe göre Chuan'ın yeni oda arkadaşı gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇ, İKİ, BİR... KAYIT!
Chick-LitPekala, bu benim. Ve hayatım bir filmse, şu an yepyeni bir sahneye başlamak üzereyim. O zaman; Üç, iki, bir, ve KAYIT!