pencere kenarı konuşması

594 56 55
                                    

bunun sonucunda ben aklımı kaybedeceğim ve masal sona erecek, biliyorum. bilmeseydim ben zaten bu konuşma başlangıcını yazma tenezzülünde bile bulunmazdım. rutin oldu artık her gece her gece bu halde olmam. beynin derinliklerinin sızlaması, ellerin titremesi, midedeki ağrı, baş dönmesi, kalbin sızlaması. ilk başta ölüyorum zannettim ama sonra daha ölmeyeceğimi anladım. çünkü bu sadece başlangıçtı. her şeyi anladığım an geç olduğunu da anladım. bir şeyleri düzeltmek için bazen kendinize bile geç kalıyorsunuz. öyle oluyor. yalan yok.

bu konuşmaları ise şiirlerimden farklı olarak rastgele yazmak istedim. çünkü mimoza'yı bazen şiirlerle bile anlatamadığımı fark ettim. 

bu gece onun bir yolculuğa çıkacağını öğrendiğimden beri ikimizi bir otobüste giderken düşünüyorum. belki bir tren belki bir uçak. ama daha çok otobüs. onun pencere kenarına oturmasına izin vermek istiyorum. kafasının yavaşça göğsüme ya da omzuma düşüşünü hayal ediyorum, uykulu, mırıldanırken. saçlarına kaysın istiyorum ellerim, mimoza uyusun hemen. aynı şarkıları birlikte duyalım istiyorum, aynı zamanda. sadece bir otobüs yolculuğu hayali bile beni böylesine delirtir mi? inanın, delirtti.

ama o yok ve pencere kenarına ben oturmak zorunda kaldım. 

gittikçe kötüye gidiyorum ve bunun geç farkına vardım. aklımda çok güzel hayaller gezinse bile, biliyorum ki bu hayaller beni beynimden vurulmuş gibi bedenimi yere seriyor. aklımı kaybedecek gibi oluyorum. şiir yazmak istiyorum ve kalem sadece içini çekip susuyor. hadi, yazabilirsin. ama biliyorum ki bu içimdekileri eğer şiire yazmayı tam anlamıyla becerebilirsem işte o gün yok olurum.

yazık oluyor ayrıca. öylece susup kalıyoruz mimoza ile. çok yazık oluyor. geceye sığdırabileceğimiz onca cümleyi yutup, gündüz aramızda giren soğukluğa boyun eğiyoruz. ben artık eğemiyorum. çünkü kırıldığımı hissedebiliyorum artık. 

biliyordum onun neşeli sesi hep benimle kalmayacak ve bir pencere kenarını dahi düşünürken onun oturup gün batımını izlediği bir pencere kenarının hayali bile... acıyacak canım, biliyordum. biliyordum işte o hep benim için mimoza kokmayacak ve ben de hep lavanta olarak kalmayacaktım. biliyordum. susacaktık, boğulacaktık, mesafeleri aşamayıp ruhlarımızı kavuşma eyleminden mahrum bırakacaktık. ama ben, bırakamadım. tanışmak, beğenmek, hoşlanmak, sevmek, zaman geçirmek, anılar yaratmak, alışmak, hayaller kurmak, uzaklaşmak, bitirmek, kırılmak, yarım kalmak, acı çekmek. her şey bundan ibaret oluyor, bazen. ah, bir de tabii ki hayallerin yarım kalması. bir insan böyle de yarım kalıyor. 

bir pencere kenarına oturmuş uzun uzun düşünüyorum, yağmur yağıyor. ah mimoza, hızlıca geçen ağaçları izliyorsun şu an sanki, öyle hayal ediyorum seni. orada hava nasıl merak etmeye başlıyorum yavaştan. bu ufacık şey bana, ben hiçbir şeyken senin her şeyim oluşunu aklıma getiriyor. çünkü sen ağladığında göz yaşların bir yağmur tanesi gibi düşerdi yanaklarından berrak, saf, kibar. ve sen ağladığında okyanus olurdu ütopyamız. anlatamadım hiç, gitti.

ah mimoza, sanki hiç sevilmedim ve sanki hiç sevilmeyeceğim. içimdekileri sana anlatmaya kalksam olmayacak. anlatmasam boğulacağım. bu yüzden az daha bekle, kendimi öldürmemi ertelemem lazım. 

ve şimdi dünkünden daha güçlü bir halsizlik sardı bedenimi, ruhumu. mimoza, seni düşünmek beni öldürüyor. aldırmamaya çalıştım, yapabilirim sandım. iyi gidiyorum sandım. gitmiyormuşum. 

giden senmişsin.

hissetmemeyi dilerdim.

ölüden farksızım.

ah, bir de şey var. sonunuzun ne olacağına karar vermek. 

bazen bir şeyler size fazla gelmeye başlar, mideniz bulanır ama iğrendiğinizden falan değil. bazen bir şeylere karar verirsiniz. verdiğinizde artık çok geç olur.  artık kurtarılamaz biri olur çıkarsınız bir süre sonra.  bir şans daha demekten vazgeçtiğiniz gün, zemin kat hazır demektir. yani kendinizi ipten sallandıracağınız tabureyi koymak gibi. boğulursunuz. 

bu beyni ve bu kalbi kurtarmak için bir çıkış yolu aradım. bulamadım. yani, boğuldum. uyuyamıyorum şimdi de.

şimdi sadece onu ve pencere kenarını düşünüyorum. peki, siz neler düşünüyorsunuz? 


23:02




konuşmalar ve susmalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin