2. BÖLÜM ''FELAKET''

97 43 10
                                    

2. BÖLÜM ''FELAKET''








*

Sonu görünmeyen bir yolun başlangıcında hiddetle ilerliyordum. Asıl korkum şimdi başlıyordu. Asıl felaket şimdi idi!

Tüm korkunun ilmek ilmek kalbime işlediği anlar, kalbim de ritim tutmuş... Çığlıklarımı kimse duymuyordu! Çırpınmam yersiz, gözlerimden iri taneli boşalan göz yaşlarım tamamıyla boştu. 

Boğazımı yırtacak derece de bağrışlarımı kimse duymuyordu.   Anne diye Baba diye bağırıyordum.
Ama ne annem,ne babam kimse beni duymuyordu!

''İmdat!!!'' Dedim otobüsün koltuğuna tutunup hafif çömelerek. ''Durdurun şunu, kimse yok mu!? Durduruuuun!!!''

Son sürat hareket eden bir otobüs, ve içinde çığlık çığlığa ağlayan bir ben!

Otobüs yerçekiminden arınmış, gökyüzünde bir beşik gibi süratle ilerliyordu.

Otobüsten pencereye gözlerim iliştiğinde, tüylerim diken diken olmuş ve kalbim yerinden çıkacak derece de hızla atmaya başlamıştı! 

Midem de tarif edilemez bir rahatsızlık halt safaya çıkmış ve çok kötü olmuştum. Şiddetli bir biçimde beşik gibi salanan otobüs ne kadar bir yerlere tutunsam bile, beni hiddetle sağa sola doğru savuruyordu. 

Kendimi iyice yere eğip gözlerimi sıkıca kapattım. ''Lütfen Allahım, bu bir rüya olsun. Lütfen...'' Gözlerimi sıkıca  kapatıp kendimi bu felakette avutmaya çalışıyordum, ama yersizdi!

Birden öğürmeye başladım. Midem de dünden kalan ne var ne yoksa hepsini dört bir yana savurdum...

Anlımda biriken su damlacıkları tüm iliklerime kadar terlemem ve artık yaşamayacağıma ihtimal vermem...

Buraya kadardı. Annemi Babamı son kez görmeden,
burada vahşice can verecektim! Ben bir felaketin ortasında tekim. Ben bir hadisenin içinde, tek başınayım. Ben yalnızım!

Bedenimin sarsıntıdan taakati kalmamıştı.  Ölümün kokusu, burnumda tütmüştü artık...

Buraya kadardı!

Artık umutsuzca kapandı gözlerim. Bir  daha hiç açılmamak üzere kenetlendi kirpiklerim...






























*


Bedenimde hisettiğim ülperti ile gözlerimi hafifçe araladım.

Gözlerimi tam açınca, bir damla süzüldü gökten anlıma.

''Yardım edin,'' dedim ölüm sesizliğine sıkışmış çaresiz ve bitkin çıkan sesimle.
''Lütfen biri bana yardım etsin...''

Zoraki yerden destek alarak bitkin bir şekilde ayağa kalktım. Ayağıma takılan taşla sendelip sertçe yere düştüm.

Avuçlarımın içinin yaralanmasıyla çaresizce ağlamaya başladım.

Gözlerimden süzülen her bir damlayla acıyla feryat ettim. ''İmdat,''dedim kısılmış sesimle...

Ellerimle yağan yağmurdan çamurlaşan toprağı avuçladım. Anlımı yere dayayıp çaresizce ağladım...

Bir felaketin ortasında yapayalnızdım. Biraz olsun içimi rahatlatan tek şey, gökyüzünde kuş gibi süzülmediğimdi.

Şuan yerdeydim... Şuan toprağa ayak basmış, o korkunç otobüsten kurtulmuştum. Şuan nefes alabiliyordum. Aldığım nefese milyon şükür ederken bir harabeyi andıran otobüse ilişti gözlerim.

Gökyüzün de bir beşik gibi sallandığım otobüs, paranparça olmuştu. Benim sağ çıkacağıma ihtimal veremediğim otobüs, şuan bir harabeyi andırıyordu.

Nasıl olmuştu? Nasıl kurtulmuştum ben?

Bu çok büyük bir mucizeydi!

O otobüsten sağ çıkmam ve şuan nefes alıyor olmam çok büyük bir mucizeydi. Burnumun bile kanamaması gerçekten büyük bir mucizeydi...

Sağıma, soluma, önüme, arkama, bakınca çok ürkütücü bir yerde yapayalnız olduğum sertçe vurulmuştu yüzüme.

Çünkü, koca ormanın içinde, kocaman ağaçların içinde tek başınaydım.

Burası neresiydi, ve ben şuan neredeydim, hiç bir fikrim yoktu! Kanımı donduran kalbimin hızla atmasını sağlayan koca bir gerçek vardı. O da şu; Burası sıradan bir orman gibi değildi. Burası hayattımda ilk defa gördüğüm ürkütücü bir ormandı. Korkunç seslerin geldiği, gökyüzünün güneşin  dumandan görünmediği
bir yerdi.

Artık aklımı kaçıracak çıldıracak seviyeye gelmiştim. Neler oluyordu! Neden sabah mega kentin en işlek caddesinde bir Allahın kulu bile yoktu. Neden şuan herşey çok anormaldi Sabah telefonumu yere atmamı sağlayan o lanet olası cisim, neden aklımdan çıkmıyordu.

Kabullenmem gereken büyük bir gerçek vardı; Bu orman da tekim!

Hiç kimse yok, ben tekim!

Hızlıca koşmaya başladım. Bir birine kenetlenmiş koca ağaçların arasından zorda olsa ilerlemeye çalıştım. Kulaklarımı dolduran ürkütücü seslerle, dizlerim titremeye başlamıştı. Gözlerimde yaşlarla tekrar bağırmaya başladım.''Biri bana yardım etsin.''

Nefes nefese kalbim yerinden çıkacakmış gibi koşuyordum.

''Lütfen,''dedim koşmaktan taakatim kalmamış gibi, yavaş adımlarla yürümeye başlayarak. ''Lütfen Allahım, bu bir rüya olsun.''

Ve...

İki kapı girdi görüş alanıma. Ağlamamı kesip, yutkunarak kapılara baktım.
Evet! Şimdi yalnız değildim işte... Asıl şimdi, kurtulacaktım. Buruk bir tebessümle kapılara doğru ilerledim. 

Ve...

Bu oydu!

Beynin tavsir edemediği, gözün görüp unutamadığı semboldu. Kalbim durmuş gibi, o sembolün içinde kayboldum.

İki kapı...

İki sembol...

Ve tek seçim!

Sağ kapı mı,
sol kapı mı?

Bildiğim büyük bir gerçek var; Hala tehlikedeyim!




(ASKIYA ALINDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin