2

8 1 0
                                    

"Açelya Hanım, geldik efendim."
Şoförün sesiyle uyanırken etrafıma bakındım. Gelmiştik. Karşımda çocukluğum, gençliğim, tüm duygularım ve en önemlisi annem duruyordu.
Karşımda Karahan Malikanesi duruyordu.
Arabadan inerken sanki sırf bana inat olsun diye titreyen bacaklarıma söylenmeyi ihmal etmedim. Bahçede ürkek adımlarla ilerlerken onlarca korumanın arasından tanıdığım bir insan bile yoktu. İstanbul'un değişimi gibi Karahan Malikanesi de değişmişti.
Duyulan tek ses benim topuk seslerimken evden küçük bir çığlık duyuldu. Adımlarımı hızlandırırken arkamdan hızla gelen korumaları fark ettim. Her şeyin değiştiği gibi Karahanların da değişmesini ummuştum, boşa mı çıkacaktı?
Kapıyı çaldığımda karşıma çıkan insan İstanbul'a ayak bastığımdan bu yana gördüğüm ilk tanıdık simaydı. İçim yavaş yavaş ısınırken yüzüme yayılan gülümsemeyi durdurmamıştım.
"Çiçeğim, Açelyam. Hoşgeldin yavrum."
Gözlerimin aniden bu kadar fazla dolması normal miydi? Ellerim şimdiden terlemişti ve henüz içeri girmemiştim bile. Tanrım, burada yaşayabilecek miydim?
"Münüş, seni çok özledim!"
Ağlamamı durdurmaktan vazgeçtikten sonra karşımda çoktan ağlayan kadına sıkıca sarıldım. Annemin bu evdeki en yakın olduğu insandı. Hepimizi büyüten, aslında hepimize en yakın olandı. İçimi büyük bir huzur kaplarken henüz ağlamam için fazlaca erken olduğunu düşündüm. Sonuçta henüz İzel Hanımın aşağılayıcı tavırlarına maruz kalmamıştım, değil mi?
Sarılmayı bitirirken gözleri hala dolu dolu bakan Münüş'e gülümsedim. Gözlerimin ıslaklığını ellerimle yok etmeye çalışırken içeri doğru yürüdüm. Çığlıkla beraber arkamdan koşan korumalar çoktan içeri gitmişti. Birkaç adım attıktan sonra görüş alanıma girenler gözlerimin az öncekinden daha hızlı dolmasına neden olmuştu.
Gergin ortam hissedilmeyecek gibi değildi. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama pek başarılı olamamıştım. Ortamı sakinleştirmek için çırpınan Hazal'a kaydı gözüm. O bile gerginliği dindiremediyse ciddi anlamda ciddi bir konuydu.
"Behçet baba!"
İradem dışı ağzımdan çıkan kelimeler benimle beraber herkesi şaşkınlığa uğratmıştı. Aniden bana dönen gözler sadece bacaklarımı değil tüm vücudumu titretirken ne yapacağımı bilemez bir şekilde bir adım daha attım.
Titreyeceğine emin olduğum sesim bana ihanet edermişcesine düzelmiyordu. Tek kelime edersem hıçkıra hıçkıra ağlamaktan korkuyordum. Yıllar öncesine ait anılar gözlerimin önüne gelirken hızla göndermeye çalıştım.
"Geldim."
Aciz çıkan sesim beni şaşırtmazken akıtmamak için deli gibi çaba sarf ettiğim gözyaşlarım sanki özgürlüğüne kavuşmuş kafes kuşları gibi hızla akmaya başlamıştı.
"Kızım, geldin."
Birkaç dakika önceki kızgın halinden eser kalmayan Behçet baba hızla yanıma gelip sıkı sıkı sarılmıştı bana. Kendimi yerlere vura vura, deli gibi, hıçkırıklarımdan nefes alamayana dek ağlamak istiyordum. Sadece ağlamak istiyordum.
Behçet baba sarılmasını bitirdikten sonra kocaman elleriyle sildi gözyaşlarımı. Kendisi de ağlıyordu. 7 yıldır beni çağırmaktan asla bıkmamış, aksine her arayışında bir öncekinden daha umut dolu olmuştu. Senelerce dönmeyi öylesine bile düşünmemişken şimdi buradaydım, dönmüştüm. Hala aklım almıyordu ve ben şimdiden bir kabusun içinde olmak, çok geçmeden uyanmak istiyordum.
"Ne ağladınız be! Baba, bırak da biraz biz sarılalım ha?"
Duygusal havayı dağıtmaya çalışan ama gözleri dolu dolu bakan Demir, usul usul yanıma geliyordu. Onu severdim, evin diğer erkeklerine göre uysal ve sakindi. Kafa dengiydi bir kere, eğlenilebiliyordu onunla.
Tam karşımda durduğunda sıcacık gülümsemesinin ardından açılan kollarına hemen sığındım. Benimkine göre büyük olan cüssesi vücudumu sarmalarken burada olmanın verdiği rahatsızlığa inat tekrar huzur doluvermişti içime.
Ah, pardon! Huzur mu demiştim? Bende en fazla birkaç saniye sürüyordu. Akan gözyaşlarımdan dolayı bulanık görmeme rağmen İzel Hanımın bana bakarken buruşan yüzünü net olarak görebilmiştim. Bu kadının benimle alıp veremediği neydi?
"Canım kardeşim gelmiş hoşgelmiş! Açelya, sensizlikten çok sıkılmıştım!"
Diğerleri gibi ağlamamak için kendini sıkmayan Hazal, yaşlar gözlerinden tane tane damlarken bir çırpıda gelivermişti yanıma. En yakın dostumdu, senelik sırdaşımdı. Kimseyle onunla olduğum kadar yakın olamamıştım. Hoş, denememiştim de zaten.
"Canım benim, ben de seni çok özledim."
Her ne kadar Hazal'la hasret gideriyor gibi gözüksem de bir gözüm İzel Hanımdaydı. Ben geldim geleli bir şey dememişti. Bu beni hayli şaşırtırken fırtına öncesi sessizlik olabileceği ürkütüyordu.
"Kardeşmiş, elalemin hizmetçi kızını sultan kızı gibi sahiplenirsen olacağı bu işte!"
Merakım uzun sürmemişti zira İzel Hanım söylenmelerine çoktan başlamıştı. Herkesin uyarıcı bakışları ona dönerken sadece birinin İzel Hanıma bakmadığını fark ettim. Yanıma da gelmemişti. Yüzüme dahi bakmamıştı.
Hepsinin dikkati üzerimden çekilmişken onu inceleme fırsatı buldum. Zaten büyük olan vücudu iyice irileşmişti. Boyu konusunda bir şey demeyecektim, sanki Tanrı benden alıp ona vermişti. Aradan geçen 7 sene ona olgunluk katmış, çocuksu ifadeyi götürmüştü. Buğday teni, dokunmadan bile yumuşacık olduğu anlaşılan siyaha çalan saçları ve baktığı yeri yakıp geçen deniz mavisi gözleri... Tam anlamıyla, her şeyiyle buradaydı, Ozan Karahan.
Gözleri gözlerimle buluştuğunda bakışlarımı çekmem gerektiğinin fazlasıyla farkında olmama rağmen çekemiyordum. Gözlerinin her bir zerresi içime işlerken aklıma gelen geçmiş zaman canımı acıtıyordu. Gözlerimin önünde canlanıp kendini her daim bana hatırlatan mazi, onun varlığıyla daha çok ortaya çıkmıştı sanki. Senelerdir unutmak için çırpındığım geçmişim, anımsamak istemediğim acılarım şimdi en büyük düşmanımmış gibi zevkle yakıyordu canımı.
Behçet babanın her zamanki koruyucu tavrı yine devreye girmiş, Ozan'ın üzerinde olan bakışlarımı çekmemi sağlamıştı.
"Kendine gel İzel, Açelya bizim de kızımız."
Annemin ölümü üzerine bir kere bile kendi çocuklarından ayırmamıştı beni, hiç yabancılık çekmeden babasıymış gibi sarmalamıştı baba nedir bilmeyen çocukluğumu. Seneler geçse de bir şey değişmemişti işte. Hala beni her daim koruyup kollayan Behçet babamdı.
"Kızımız mı? Benim kızım bana yeter de artar. Yıllardır bize yük olan bir kızı çocuğum yerine sayamam ben!"
"Hazal, Açelya'ya odasını göster kızım."
"Tamam baba. Ay Açelya biliyor musun odanı ben düzenledim. Çok hoşuma gitti bakalım beğenecek misin!"
Kolumdan çekiştirerek beni gergin ortamdan uzaklaştırmak isteyen Hazal'a zoraki bir gülümseme yolladıktan sonra arkamda fısıltı şeklinde başlayan tartışmanın bir an önce bitmesini diledim.
"İşte geldik! Bak, ne güzel olmuş değil mi?"
"Evet, çok beğendim."
Etrafa bir kere bile bakmadan beğendiğimi söylemiş olmamın Hazal'ın gözünden kaçmasını deli gibi istedim. Yalnız kalmak istiyordum, yalnız kalıp deli gibi ağlamak.
"İyi de bakmadın ki hiç etrafa."
"Hazal, ben çok yorgunum malum uzun yoldan geldim. Biraz uyumak istiyorum. İzin verir misin?"
"Tabii tatlım, sen istediğin zaman bakarız odaya madem. İyi uykular sana!"
Hazal'ın büyük bir hevesle gelip büyük bir hayal kırıklığıyla çıktığı odanın kapısını kapatırken aşağıdan yükselen sesleri anlayamasam da duyabiliyordum. Yine benim yüzümden bir tartışma yaşanıyordu.
Kapıyı kapatıp yatağa doğru ilerlerken git gite güçsüzleşiyordum sanki. Uzun zamandır tutmak için uğraştığım göz yaşlarımı özgürlüğüne kavuştururken titreyen bacaklarım artık beni taşımayı bırakmış, yatağın hemen yanına düşmeme neden olmuştu. Kalkmak için uğraşırken sadece bacaklarımın değil tüm vücudumun titrediğini fark ettim. Ne kadardır ağlamamıştım? Belki de sene olmuştu.

Hıçkırıklarım iradem dışı firar ederken etrafı göremeyecek kadar ağladığımın farkına vardım. Bu kadar dolmuş muydum? Peki bu kadar titremem normal miydi? Gözyaşlarım nedeniyle etrafı bulanık gördüğümü zannederken yanıldığımı Behçet babanın bağırışıyla anladım.
"Ozan, Açelya bayılmış!"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 26, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SÜVEYDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin