§1.§

657 40 4
                                    

  Ve Lisa'nın önerisini ciddiye aldım. Gerçekten. Beş saniyeliğine falan. "Hiçbir arkadaşını tanımaman sana da şüpheli gelmiyor mu mesela? Yani, düğününe gelecek insanların dörtte birini tanımıyorsun bile!".

  Grace'in yüzünde bana basitçe gözlerini devirip "Yeni insanlarla tanışmak güzeldir." demeden önce gördüğüm milisaniyelik endişe ifadesi, iç sesimin zafer dansı yapmasına neden oldu ve Lisa dirseğini kaburgalarıma geçirip "Hani susuyordun sen?" ifadesiyle bana bakmadan -ki bunu çok sık yapardı- hemen önce bulduğum bu güvensizlik kırıntısının üzerine gitmeye karar verdim.

 "Düşünsene, insanların hakkında hiçbir şey bilmiyorsun! Ya yanlışlıkla aşk acısı çeken bir budalayı yeni evlilerin yanına oturtursan? Felaket! Oturma planın tamamen çökebilir!" diye felaket tellalı rolümü sürdürdüm, sonuçta birinin acı gerçekleri insanların yüzüne vurma görevini üstlenmesi gerekiyordu ve bu kişinin tek-gecelik-ilişkiler-kraliçesi Lisa olacağını hiç sanmıyordum.

  "Zayn'in beni uyaracağına eminim." dedi çabucak ama bavulunun sapını tutan elinin eklemlerinin beyazlaşmasından içini bir endişe kapladığını anladım.

  "O odunun kendi arkadaşlarını tanıdığına bile şüph- Ah merhaba Zayn!" Damadı görünce çenemi kapamak zorunda kaldım ve şu iki dakikada ektiğim tüm şüphe tohumlarını Zayn'e sarılarak üzerinden atan Grace'i onaylamayan bir ifade ile izledim.

  "Hep aynı şey oluyor Bells, ne zaman vazgeçeceksin?" dedi Lisa arkamda biterek. Ofladım, "Pekala. Susuyorum ama Grace'in kalbi kırıldığında sümüklerini sürdüğü şey bu sefer kesinlikle senin yorganın olacak." dedim. "Kabul." dedi ve aşk böceklerini izlerken el sıkıştık.

  ***

   Düğünün Hawaii'de olmasını hala tuhaf buluyor olsam da Zayn'in annesinin seçtiği otel gerçekten hayran kalınasıydı. Çok sevimli bir tatil köyüydü ve hatrı sayılır biçimde lükstü ama aynı zamanda tıkış tıkış değildi ve insanı rahatlatan bir havası vardı.

  "Aman Tanrım," dediğini duydum Lisa'nın ve çok kısa bir an için otelin rahatlatıcı havasına kendini kaptırdığını düşündüm. "O çocuğun karın kasları lens mi?!"

  Gözlerimi devirdim ve Zayn'e sarılmış halde ilerleyen Grace'in yanına ilerledim. "Hey, odaya kadar bekleyin aşk böcekleri." diye onlara takılsam da gülerek geçiştirdiler ve ben de bu tatilde ne aşk böceklerinden ne de hormonlarının kontrolünü kaybetmekten milim uzaktaki Lisa'dan hayır geleceğine karar vererek ofladım.

  "Hey, hey Liam!" diye bağıran Zayn açıkçası ödümü kopartmıştı. Bağırıp aynı zamanda elini hararetle salladığı insanı görmek için bakışlarını takip ettim: Oldukça sempatik ve yumuşakbaşlı görünen bir çocuktu ve aşağı yukarı bizimle yaşıt gibiydi.

   Yanımıza ilerledi ve Zayn'le özel bir tokalaşma yapışlarını izlememizin ardından bize döndüler. "Millet bu Liam, Liam bunlar nişanlım Grace ve arkadaşları Lisa ile Bella." diye tanıştırdı Zayn dördümüzü ve geleneksel yerini alarak Grace'in yanına geçti ve kollarını beline doladı.

     "Merhaba," diye cıvıldadı Lisa. Çocuğun beyaz tişörtünün ardından seçilebilen karın kaslarını fark etmişti demek ki. "Ben Lisa.". 

     Çocuk biraz utangaçça gülümsedi ve Lisa'yla tokalaştılar. Ardından doğal olarak bana döndü ve "Sen de Bella olmalısın." dedi. Başımla onaylayıp dişlerimi göstermeden gülerken elini nazikçe sıktım ve "Memnun oldum." diye mırıldandım. 

     Grace ve Zayn ilerlemeye başladı, Lisa da karın kaslarını sergilemekte olan bir çocuğu dikizlemek üzere bavulunu elime tutuşturdu -ah o yavru köpek bakışı- ve hoplayarak uzaklaştı. "Sanırım hormonlarını kontrol edebilenler olarak yalnız kaldık." dedim ve gülümsedim. 

   Sırıttı ve "Sanırım öyle." diye beni onayladıktan sonra "Sence de ikisi de İngiliz'ken düğünlerini Hawaii'de yapmaları tuhaf değil mi? Ve ah, o biraz ağır görünüyor." diyip Lisa'nın elime tutuşturduğu bavulu çekip aldı.

   O an, Liam'ın bu hafta sıkça konuşacağım biri olduğunu anladım. 

***

    Saat öğleden sonra üçü gösteriyordu ve otele giriş yapalı yaklaşık bir saat olmasına rağmen benim tek yaptığım Lisa ile paylaştığım odadaki yataklardan birine kendimi fırlatıp başımın ağrısının bir an önce dinmesi için dua etmek olmuştu. 

      Kapının açılmasıyla irkilip doğruldum. Lisa elinde odanın anahtarı olan kart ve ışıldayan gözlerle odanın ortasında duruyordu. Ofladım, "Öğleden sonra içkileri hakkında ne konuşmuştuk?". 

      Suçlu bir çocuk gibi utana sıkıla, ezberlettiğim cümleyi tekrarladı: "Güneş batmadan kendini batırma.". Memnuniyetle sırıttım:

  "Peki sen kaçıncı kadehte kendini kaybedersin?" diye sordum, dudaklarını büzüp "Üçüncüde." diye mırıldandı. Parmağımı çeneme dayayıp düşünüyormuş gibi yaptım:

   "Ve ben ıhm, beş kadeh içtiğini tahmin ediyorum?" Başıyla bıkkınca onayladı ve zafer sırıtmam yüzüme yayılırken ona yatağı işaret ettim: "İki ekstra bardak için iki saat ekstra dinlenme, hadi marş marş.".

    "Emredersiniz komutanım." diyerek kıkırdamamı sağladı ve kendini yatağa attı. Ben de oteli biraz turlamak üzere telefonumu ve kartımı yanıma alıp dışarı çıktım. Hava sıcaktı ama bunaltıcı derecede değil, esiyordu ama "lanet olsun saçım bozuldu" düzeyinde değil. Kısacası mükemmel bir havaydı.

    Sahilde öylesine yürümeye başladım, plaj voleybolu oynayanları izledim ve deniz kokusunu içime çektim. Rüzgarın tatlı tatlı yüzüme vurduğunu hissedip gülümsedim. Kendimi nedensizce mutlu ve huzurlu hissediyordum. 

   En azından kafama kocaman bir voleybol topu yemeden önce duygularım böyleydi. "Dikkat et!" sesinin geldiği yöne döndüm ve adeta zehir saçarak konuşmaya başladım:

     "'Dikkat et' uyarısını top kafama çarpmadan önce söylemen gerektiğini biliyorsun değil mi?" Omuz silkti. "Üzgünüm." dedi kısaca ve oyuna geri döndü.

    "Üzgün olman hiçbir şeyi değiştirmez ki değilsin bile." diye bağırdım kendimi tutamayarak. Manşet atmak üzere olduğu topu tuttu ve koluyla vücudunun arasına sıkıştırdı. "Anlamadım?".

    "Dedim ki-"

   "Hayır ne dediğini duydum, anlamlandıramadım." dedi ve beni sinir bozucu bir yavaşlıkla süzerken gözlerini sertçe kıstı. 

   "Eh, bu doğal çünkü bilim adamları kanıtlıyor ki bir şeyi 'anlamlandırabilmek' için en azından bir miktar IQ gerekiyor." derken alay ve kibirle gülümsedim.

   Oyuna döndü.

   "Koca bir götsün!" diye bağırdım sinirle.

   Güldü.

   Ve ondan nefret etmeye o gün başladım.

  

Hawaii'de Bir HaftaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin