*4

730 88 54
                                        

Bucky, uyuşan kolunu camın kenarına yasladı. Şimdi direksiyon demirden olan parmaklarının altındaydı. Fazlasıyla yol gitmişlerdi. Peşlerinde o ana kadar kimse yok gibiydi. Ama öyle kalmayacağını bilecek kadar zekiydi.

Arabanın benzinin bitmek üzere olduğunu fark ettiğinde bakışları yanındaki kıza kaydı. Natasha uyuyordu. Yanında uykuya dalabilecek kadar adama güvenmesi garipti.

Onu uyandıracak bir hamle yapmak yerine arabayı durdurdu. Geçen hafta bir görev için buradan geçmişti. Hazırlık yapmadan kaçamayacaklarını biliyordu. Bu yüzden KGB'nin banka hesaplarından birini boşaltmış, aldığı parayı ise durduğu ormanlık alandaki toprağa gömmüştü.

Arabanın kapısını açıp inerken kızı tekrar kontrol etti. Hâlâ uyuyordu. Yaşadığı adrenalinin etkisi olmalıydı. Bucky'i ise etkilememesi normaldi. Çünkü onun bütün hayatı kaçmaktan ibaretti.

Boş yolda botlarının ezdiği odunların kırılma sesleri yankılanıyordu. Üzerine siyah bir taş bıraktığı toprağın önüne çömelirken elleriyle kazmaya başladı. Fazla derinde değildi. Birkaç saniyenin ardından eline poşetin ucu gelmişti.

Poşeti içindeki paralar ve sahte kimlikler ile birlikte çıkardı. Tekrar ayağa kalkarken içine temiz havayı çekti. Artık özgürdü ama bunun için mutlu olmaya bile hakkı olmadığını biliyordu. Eliyle burun kemerini sıkarken kafasını iki yana salladı. Kendine acımanın vakti değildi. Kaçmaları gereken büyük bir örgüt vardı ve ne kadar iyi bir savaşcı olursa olsun, onu bulurlarsa karşı çıkamayacağını biliyordu. Kafasına kazınan o lanet kelimeleri söylemeleri yetecekti.

Kapıyı açıp arabaya tekrar bindiğinde az öncekinin aksine içerinin soğuduğunu fark etti. İstemsizce bakışları yine yanındaki kıza kaydı. Alnındaki saçlar terlemenin etkisiyle yüzüne yapışmıştı. Bucky'nin kaşları çatılırken elini Natasha'nın alnına uzattı.

Kız cayır cayır yanıyordu. Uyuduğu falan yoktu, muhtemelen ateşin etkisiyle kendinden geçmişti. "Romanova?" Natasha kendini soğuk elden geriye çekmeye çalıştı. Pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Kış askeri oturduğu şoför koltuğundan biraz daha kızın üzerine eğildi ve kırık olan koluna baktı. Enfeksiyon kapmış olması olası değildi, açık bir yara yoktu. "Eğer gözünü açmazsan seni yolun kenarına bırakacağım." Natasha yüzünü buruştururken gözünü güçlükle açtı. Üzerine eğilen adamın mavi gözlerine kısık gözlerle baktı.

Bucky bunu gerçekten yapacağı için dememişti. Yapabilirdi çünkü anlaşmaları oradan kaçana kadardı. Birbirlerinden haz etmedikleri de ortadaydı. Ama şimdi yıllardır süren mahkumiyetinden kurtulmuşken yalnız olmak istediğinden emin değildi.

Beyni gittikçe kendine geliyordu. Ailesini, oturduğu yeri, savaşı, o lanet trenden düştüğü anı hatırlıyordu. Her zaman koruduğu o cılız çocuğun Kaptan Amerika'ya dönüştüğünü hatırlıyordu. Küçük kız kardeşini hatırlıyordu. Rebecca, Bucky'nin her şeyiydi. Onun sevimli gülümsemesini ona unutturmuşlardı. Onu James Buchanan Barnes yapan her şeyi unutturmuşlardı.

Şimdi yanındaki kız tıpkı Steve gibi hastayken, Rebecca gibi ona ihtiyacı varken, onu nasıl yalnız bırakabilirdi? İyi bir adam olmaktan uzaklaşalı yıllar oluyordu. Ama içindeki o adama dair hatırladıkları şu yüzüne çıkarken, Natalia'yı bir yol kenarında bırakabileceğini hiç sanmıyordu. "Ateşin var. Uyumamaya çalış. Birazdan ineceğiz." Natasha usulca kafasını salladı. Bir yeri ağrımıyordu ama vücudu tonlarca yük taşımış gibi yorgundu. Hasta olduğu zamanlarda bile eğitimlerine devam etmişti ama şimdi, belki de ilk kez arkasını kollayan biri olduğunu bildiği için, kendini rahat bırakmıştı.

We'll Always Have the MoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin