Bucky yaslandığı yerden uyuyan kızı izlerken ne ara böyle bir duruma geldiğini merak ediyordu.Hatırladığı anıları ona eski halini yeterince anlatıyordu. Hiçbir zaman biraz ilgiye ve sevgiye hayır dememişti. Sonuçta, Amerika'nın buhran dönemlerine denk gelen şanssız nesilden biriydi. Kimi zamanlar yiyecek yemeği bile zor bulurken onu ayakta tutan şey diğer insanlarla arasındaki bağdı.
Her akşam Rebecca ile evlerinin dışındaki çimenliğe çıkar, birlikte dışarıyı izlerlerdi. Saatlerce birkaç kuruş için çalıştıktan sonra, Bucky'nin yapmaktan en zevk aldığı şey de buydu. Kız kardeşine sarılmak ve ucuz bir sabunla yıkanmış olmasına rağmen saçlarının mis kokusunu içine çekmek bütün yorgunluğunu alırdı.
Sonuç olarak, Bucky sarılmayı seviyordu.
Ama bunun sadece anılarında kaldığını sanıyordu. Ve o an, günlerdir her gece yaptığı gibi Natasha'nın uyuyuşunu izlerken aklından geçen nasıl yanıldığıydı.
Kendisinden bir çok şey kaybettiğini biliyordu. Anılarını, zamanını ve sevdiklerini kaybetmişti. Ama garip bir şekilde, Bucky hâlâ birisiyle fiziksel temas kurmak istiyordu.
Bu konuda pek fazla seçeneği olduğu söylenemezdi. Eğer olsaydı; farklı birisini seçer miydi, ondan da emin değildi.
Bildiği tek bir şey vardı. Görmezden gelmek istediği düşünceleri zihninden gitmeyi reddederken, yapmak istediği tek şey bir kez daha kadına sarılmaktı. Bu isteğin garip olduğunu, hatta saçmalıktan ibaret olduğunu kabul etmek onun için zor değildi.
Ama bunu kabul etmek; Natasha'nın bir kez daha kendisine sarılmasını ya da kimsenin ona tekrar zorla dokunmayacağının teminatını verir gibi ellerini saçlarında yumuşakça dolandırmasını istemediği anlamına gelmiyordu.
Ve bu gerçek Kış Askerini deliye döndürüyordu.
Bu isteğin onu zayıf birine dönüştüreceğinden değildi. Ya da ona öğretilenlere karşı geldiği için değildi kızgınlığı.
Sadece, eskiden sarılabilecek sevdikleri varken şimdi bir yabancıya sarılmak istemesi hoşuna gitmiyordu.
Yatakta yatan kadın hafifçe kıpırdandığında bir adım geri gitti ama odadan tamamen çıkmadı. Bakışlarını bir kez daha onda gezdirirken parmaklarını demir kolunda gezdirdi. Sanki bileği hâlâ yatağa kelepçeliymiş gibi, Natasha elini yatağın demirine yaslamıştı.
Bucky'nin gözleri biraz daha kısıldı.
Ne beklediğini tam olarak bilmiyordu. Yıllarca her gece yatağa kelepçelendikten sonra, birkaç hafta içinde her şeyin yoluna girmesini elbette bekleyemezdi. Ama kendisinin aksine Natasha güçlü görünüyordu. Ne kadar kırılgan olsa da, ne hissettiğini belli etmekten çekinmiyordu. İçinde biriken kırgınlıklarını anlatmaktan çekinmiyordu.
Dudaklarının ucu hafifçe yukarı kıvrılırken önceki günü düşündü.
Uyanmaması normaldi. Bucky onu fazlasıyla yormuştu. Bir taraf pes edene kadar dövüşmeyi ikisi de kabul etmişti.
Kimin kazanacağını elbette Natasha'da biliyordu. Doğal şartlarda ikisi birbirine denk olabilirdi. Ama süper asker serumu araya girdiğinde, Bucky'yi pes ettirebilecek cok fazla insan olduğunu sanmıyordu. Yine de çabalamıştı. Nefesi kesilecek hâle gelene kadar adamın yumruklarından, ya da boynuna dolanan kollarından kurtulmaya çalışmıştı.
Pes ettiğinde kendisini kenara atmış, gülümseyen suratıyla gözlerini kapatmıştı.
Bucky kadının neden gülümsediğini bilmiyordu. Muhtemelen hiçbir zaman da öğrenemeyecekti. Kendisi de Natasha'yı taklit ederek zemine uzandığında, bakışlarını gülümsemesinden çekememişti. Neden gülümsediğini bilmiyordu ama bu, gülümsemeye devam etmesini istediği gerçeğini değiştirmiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
We'll Always Have the Moon
Hayran KurguKış askeri, oradan kaçarken kızı yanına almamak için direndi. Sonrasında ise, onu bırakmamak için her şeyi yapabileceğini fark etti.