1.Bölüm - Fırtına

895 75 24
                                    

Soğuk bir akşam üzerinin olmazsa olmazı yumuşak kahve kokusu burnuma dolarken, Türk kahvesinin bir o kadar da acılığı karşısında bilmem kaçıncı kere yüzümü buruşturdum. Koltuğuma oturmuş, kendimi bildim bileli evin değişmez yerindeki o mükemmel manzaraya bakıyordum. Güneş, kırmızı ve turuncu renk arasında kararsız kalmış gibi, dağların arkasına saklanmaya çalışıyordu. Yıldızlarının hiç uyuşamadığı aya yerini bırakmaya hazırlanıyordu. 

Kahvemden bir yudum daha aldım. Normalde elimde bir kitap, kulağımda kulaklık olmasını beklerdiniz değil mi? Ama hayır. Yabancı dizilerden kaçmış bir insan gibi yaşamaktan son derece ürküyor ve çekiniyorum. Her an ömrümün son saniyesi olacak ve kolay kolay bulunmaz bu manzarayı kaçıracağım düşüncesiyle akşam üzerleri önümdeki küçük sehpaya annemin lezzet harikası olan kahvesini koyuyor, bacaklarımı bağdaş kurarak Tanrı'nın mükemmel eserini izliyorum. 

Zihnimin içindeki sesler beni yine yalnız bırakmazken annemin o her zaman mesafeli ama bir o kadar da içten sevgi dolu sesiyle irkildim.

"Erva, ben çıkıyorum. Akşam bir toplantım var. İstersen sende gel?" 

"Hayır anne. Gelmeyeceğimi biliyorsun. Uzun zamandır dışarı bile zorunlu olmadıkça çıkmıyorum. Cevabını bildiğin soruları sorma huyundan vazgeç artık." Tek nefeste söylediğim bu cümle annemi hiç şaşırtmamış görünmüyordu. "Peki. Çok geç kalmam ama istersen tek başına  bir kafeye falan gidip birşeyler atıştır. Ha. Unutmadan sanırım o istediğin kitabı alamayacağım. Bir miktar para bıraktım aynanın önüne dışarı çıkarsan kendine al." İşte bu kötü olmuştu. Fazla okumayı sevmeyen biriydim. Ama merak ettiğim şeylerede dayanamıyordum. O kitaba bugün ihtiyacım vardı. Bugün. Oflaya puflaya ayağa kalktım. Annem çoktan gitmişti. Üzerime yarım bir mont ve annemin bıraktığı parayı alarak dışarı çıktım. Etrafa bir göz gezdirip evin bu tarafını hiç özlemediğimi tekrar ve tekrar farkettim. En yakın kitapçıya girip istediğim kitabı aldım. Kitapçının sıcak dükkanı içimi az biraz ısıtmış olsada bu dışarıya çıkınca daha fena halde ürpermeme neden oldu. Bu saatte insanların daha çok oluşu beni rahatsız ettiğinden soğuğu fırsat bilerek kapşonumu başıma çekip yere bakarak yürümeye başladım. 

Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım ama başımı kaldırdığımda bir kafenin önünde buldum kendimi. Ayaklarım bana ihanet etmişti. Geri dönme olanağım yoktu. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Ve zaten evden baya uzaklaşmıştım. Kafenin içine girdim.

Gözüme ilk çarpan boş masaya yaklaştım. Başımdaki kapşonu çıkartıp sandelyeyi çekmek için tuttum. O sırada karşımdaki diğer sandalyeye de birinin oturmaya çalıştığını farkettim. 

"Ah, pardon genç bayan. Sizin oturuyor oluşunuzu görmedim. Lütfen oturun."

"Peki ya siz?" dedim. Nazik bir adama benziyordu. Olsa olsa 19-20 yaşlarında olurdu. Ama yüzünde belirgin bir olgunluk vardı. Cevap vermediğini farkettiğimde "Lütfen oturun. Bende öylesine gelmiştim zaten. Şimdi gidiyordum." diyebildim.

"Bu devirde yer vermek gerçekten zor bir olaya dönüştü ama ben bir bayan tarafından yer mi alıyorum? Aynı zamanda yaşadığımıza eminmiyiz?" Güldü. Yanaklarında "ben burdayım!" diye bağıran gamzeler peyda oldu.

"Pek kafelerle aram yoktur. Islanmamak için girmiştim zaten. Ve evet, kesinlikle aynı zamanda yaşıyoruz. Farklı insanların varlığına olan umudunuzu yitirmeyin." 

Bende güldüm. Karşımda uzun zaman sonra bana gülen bir insan vardı. Yok ya, öyle değil. Karşımda uzun zaman sonra yabancı bir insan vardı. Elimde olmadan, bu sempatik adamı -adamdan başka ne denir ki?- incelemeye başlamıştım. 

Tam ağzını açıp, cevap verecekken bir garson gelip "Ne alırdınız?" dedi. "Şey bende tam gidiyordum iyi g-" diyorken genç kadın camı gösterip üzgün üzgün kafasını salladı. 

"Birşey almayacaksanızda oturmanızı öneririm. Malum fırtına yaklaşıyor gibi. Eviniz yakınsa bile gitmeniz güç olur." Kadının haklılığı karşısında içimden bir küfür savurdum. O zamana dek sessizliği korumuş ve bu nedenle orada olduğunu unuttuğum adam bir anda lafa girdi. "Haklı gibisiniz. Oturalım o zaman?" dedi tek kaşını kaldrırıp soru sorar gibi.

Daha adını bile bildiğim bir adamla aynı masaya oturma zorunluluğunuzun olması fena halde kötü birşey olabilir. Karşınızdaki sapık olabilir, bağımlı olabilir vs vs olabilir. Ama mecburen oturacaktım. Cevap vermeden oflaya puflaya yarım bıraktığım sandelye çekme işlemini tamamladıktan sonra kuruldum. Ve tabiki o da karşıma.

Garson şiparişlerimizi sordu. Ben her zamanki gibi Türk Kahvesi söyledim. O da bir latte. Garson, siparişlerimizi alıp uzaklaştıktan sonra camlara çarparken, insanın ruhuna da çarpmışlık hissi veren yağmuru izlemeye ve dinlemeye koyuldum. Tam dalmışken, o yüzüne "ben herşeyi bilirim!" havası veren sesiyle "Eee genç bayan, adınızı bana bahşeder misiniz?" dedi. Genelde konuşmaktan her ne kadar çekinsemde bu sıcakkanlı ama bir o kadar da mesafeli ses, cevap vermem için içimde deli gibi alarmların çalmasına neden olmuştu. Sonunda kafamı ona doğru çevirip "Erva." dedim en kısık sesimle. Hiç bekletmeden "Anlamı ne? Gerçekten güzelmiş." dedi. 

Omuz silktim. "Güçlü demekti sanırım."

"Duruşunuzdan belli oluyor." Gözlerini üzerimde hissettim. Nasıl biri olduğumu anlamaya çalışıyor gibiydi.Eğer anladığını zannediyorsa aptaldan başka birşey değildi. 

"Aslında tam tersi. Hayata yada insanlara karşı hiç güçlü olamadım. Annem güçlü olmamı istediğinden koymuş ama ters tepmiş sanırım. Aksine içine kapanık, zayıf bir tipim. Şey, bu konulardada biraz çekingenimdir. Benden konuşmasak? Sizin adınız ne mesela?"

O da omuz silkti. "Pekala. Ömer. Tanıştığımıza memnun oldum." Gülümsedi.

Aynı şekilde gülümseyip siparişlerimizi getiren garsona döndüm. Benim önüme latte, Ömer'in önüneyse Türk Kahvesi koydu. Bir dakika. Şaşırdım. Sanırım yoğundular. Çünkü kadın gerçekten yürüyen ölü gibi duruyordu. Hafızasıda bulanıklaşmıştı biraz. 

Önüme döndüğümde bana gülümseyip kahvemi uzattı. Bende aynısı yaptım. 

"Eee güçlü bayan, buralara sanki çok farklı bir şeymiş gibi bakıyordun. Yeni mi taşındın? Yoksa sevgilinle falan gezmeye mi geldin? Güzeldir buralar. Çok çiftle karşılaşıyorum gezmeye gelen. Seni daha önce hiç görmedim."

"Buraların müdavimisiniz galiba?"

"Uzun zamandır burada yaşıyorum diyelim.Soruma yanıt vermedin?"

Evet. Hep bunu itiraf edeceğim günü bekliyordum zaten. Kendime bile açıklayamayacağım gerçeği nasıl bir başkasına söylerdim ki? Yalan söylemeyi düşündüm. İyi de ben yalan söyleyemezdim ki! Hem bu adamda iyi birine benziyor. OF. Bugün zaten gelecekti. Biliyordun Erva. Bekliyordun. Derin nefes al. Bir saniyelik bir şey sadece. 

"Şey...." Meraklı bakışlarını yüzüme sabitlemişti. "Ben lezbiyenim."

HEEY! SELAM! KOYU BENİM İLK HİKAYEM DEĞİL AMA GERÇEKTEN İLGİ GÖRECEĞİNİ TAHMİN ETTİĞİM, İSTEDİĞİM İLK HİKAYEM. YAZARKEN HEYECANLANIYORUM FALAN. NEYSE FGDKGHKG. GENELDE ÇOK SOMURTKAN CİDDİ BİR İNSANIM AMA BURDA OLAMIYORUM KUSURUMA BAKMAYIN. İLK BÖLÜMLER BİRAZ SIKICI OLABİLİR. HİKAYE 3 KISIMLI ÇÜNKÜ. GİRİŞ-GELİŞME-SONUÇ. GELECEK BÖLÜMLERDE FAZLA SIR OLACAK KAPAKTADA BAHSETTİĞİM ÜZERE. YENİ BÖLÜMLERİ BURAYA GİRDİĞİM TÜM SÜRELERİ KULLANARAK YAZACAĞIM. UMARIM BEĞENİRSİNİZ :)

*BU ARADA SONBAHAR'A GİRMİŞKEN YAĞMURLU HAVALARDA GERÇEKTEN İYİ GİDECEĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜM CHRİSTİNA PERRİ ŞARKILARI VAR. BİR TANESİ MEDYA BÖLÜMÜNDE. BENCE O KADININ DİĞER ŞARKILARINIDA YOUTUBE'DAN DİNLEYEBİLİRSİNİZ.

**VOTE VE YORUMLARI EKSİK ETMEYİNİZ. GELİŞEBİLMEK İÇİN ÖZELLİKLE YORUMA İHTİYACIM VAR.

KOYUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin