Herkese selam! Bu bölüm biraz geç geldi, kusura bakmayın. İnanın okullar açılır açılmaz öğretmenler ne hikmetse sıkı yönetim ilan etti ilk haftadan.
Bu bölüm sıkıntının etkisiyle yazıldı biraz bu yüzden her ne kadar içime çok sinmesede yayınlamak istedim. Önceki bölüme gelen güzel yorumlar için çok fazla teşekkür ederim, inşallah hayal kırıklığına uğramazsınız. Bu bölümede aynı ilgiyi bekliyorum. Lütfen yanımda olun. Sizi seviyorum xox.
Doğarak kabul ettiğimiz yaşama tutfunun yanında, ölüm zorunluluğunu da kabul ettiğimizi farketmek, hayatı önümüze tüm bilinmezliğiyle sunuyor. Doğmak elimizde olan bir şey değil ama, doğduktan sonra nasıl yaşayacağımızı kendimiz belirleriz. Geleceğimizi kendimiz kararlaştırırız. Önümüzdeki seçenekleri görür, düşünürüz. Bize getirecekleri fayda ve zararları. Düşünmenin kutsallığı her yerde devreye giriyor anlayacağınız. Örneğin, içinde bulunduğumuz yaşam her zaman için gayet güzel bir düşünme konusu olmuştur. Çünkü zaten bu yaşamı biz oluşturuyoruz. Geçmişimiz, şuanımız ve geleceğimiz yalnızca avuç içimizde ve biz, vücut ısımızla onu gerçekliğe bağlıyoruz.
Şekillendirmemiz gereken hayatın tüm yükünü daha küçük yaşta sırtlanır bazıları. Bazıları ise "yük" kavramı onlar için bir şey ifade etmediği zaman.
İlk grupta olmanın verdiği bıkkınlık ile farklı yönlerimi ortaya çıkardım ben.
Babam ve annemin mutlu bir çift olduğu, karşı binamızda oturan ikiz kızlarla her öğleden sonra dar sokaklara çıkarak voleybol oynamaya çalıştığımız altıncı yaşımda,annelerinin kızlarını pembeli morlu kıyafetlerle süsleyip, uzun kahverengi saçlarını iki yandan örgü yaptıklarını görüyor, tüm bu şeylerden tiksinti duyuyordum. Belki de hiç saçı okşanıp örgü yapılmamış bir çocuk olmanın etkileriydi bunlar. Tabii bahsettiğim etkiler, on dokuz yıllık ömrüm boyunca beni yalnız bırakmadı. Mahrum kaldığım her şey, beni normal hayattan soyutlamaya başladı. Farklılaştırdı.
Annemin hep dominant oluşu, babamınsa daha hayat dolu tavırları beni o yaşımda bile "Acaba nasıl tanışıp, anlaşmışlar?" sorusuna sevkediyor, uyumlu bir aile oluşumuzun hayalini kurmaya zorluyordu. Nitekim bu düşünceler kafama yerleşip , annemle babam "Evlilik Birliğinin Sarsılması" nedeniyle boşanmaya gidince, hayatımın "Zor Kararlar" adı altında kocaman bir listeyle dolacağını biliyordum. İlk zor kararımı alıp, bu listeye başlama onayını verdiğim günü bugün gibi hatırlıyorum. 7 yaşına henüz girmiş, okula başlamaya hazırlanan bir kızın ona bugüne kadar tek sefer bile "Seni Seviyorum." dememiş bir annede kalma düşüncesiyle deliriyor, baba seçeneğine yöneliyordum. O zamanların şartlarıyla, babamın bana bakacak ne gücü, ne de bilgisi olmayışıyla, ilk baba-kız konuşmasında tanışmış, mecburen bir ömrü sevginin onu küçük düşürdüğüne inanan bir anneyle geçirmek üzere baş başa bırakılmıştım. Yavaş yavaş, yaşım ilerledikçe annemin de kalbinin varlığına olan inancım artmış, o kalbin tek sahibi olarak kalmıştım. Ve sırtıma taşımam gereken içi 'ben' dolu bir kalp daha almıştım.
O sıralar yeni yaşamımla kafayı o kadar bozmuştum ki, ne çocukluğumu ne de ergenliğimi tam olarak yaşayamadığımı çok sonra farketmiştim. Şimdi bir genç olarak kendime zaman ayırıyor, küçüklüğümdeki o gizemi tüm ayrıntılarıyla anlamaya başlıyordum. Annemin saçımı hiç örmeyişi, farklılığımı doğduğum günden beri fark edişi, renkli şeylere olan ilgiminse var olmayışı şu günlerde kendimi "eşcinsel" olarak tanımlamamdan geliyormuş.
Cinsel eğilimimin "erkekler" olmaması, bir yabancı adamın bana dokunduğunda içimin cız etmemesi için gayet hoş bir nedendi. Ancak duyduğum çırpıntıların nereden kaynaklandığını merak edişimin hiçbir zaman bulamayacağım bir şeyden dolayı olduğunu kısa sürede kabullendim. "Lezbiyen değilsin! Bas baya aşık oluyorsun!" diyeceksiniz belki ama buna gülmekten başka bir şey yapasım maalesef gelmiyor. Göz önünde bulunan nedenlerden ötürü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOYU
Misterio / Suspensoİnsan karanlıkta yürürken biraz ürkektir. Gecenin elleri kendine değecek zanneder. 'Kış tüm soğukluğunu üflüyordu nötr bedenlere. Ve vicdan, pılını pırtını toplayıp ayrılmıştı ruhlardan.' --------------------------------------------------- "Buldum!"...