Daha şafak sökmeden Dimitri çoktan kendisini almaya gelen eski kamyona doğru yürümeye başlamıştı bile. Kamyonun kasasını kapatan çadırın girişini araladığında yüzüne çarpan ilk şey ter kokusu olmuştu. İnsan teri değildi bu fakat çok tanıdıktı. Kendi kulübesinden çıktığında bile yüzüne çarpan türden bir kokuydu bu. Çiftlik kokusu. Yüzünü buruşturarak nefesini tuttu ve kasaya atlayarak kendisini köşeden gülerek izleyen Andrei'nin yanına gitti.
“Şaka mı bu? Bir çiftlik aracıyla mı gidiyoruz?”
"Ne o? Bir limuzin mi tercih ederdin?”
Dimitri susmak zorunda kaldı çünkü limuzinin ne olduğunu bilmiyordu. Yine de kendince homurdandı:
“En azından yerimi kirli bir çiftlik hayvanı ile paylaşmadığımı bilmek rahatlatıcı olurdu.”
Bu cevap Andrei'nin hafifçe kıkırdamasına sebep oldu.
“Hadi ama Dimitri! Sence kaç tane domuz veya inek, yerini senin gibi usta ve deneyimli bir kaşif ile paylaşmıştır? Emin ol, kesilip yenilmeden önce gururlu bir şekilde öleceklerdir.”
Bu ima üzerine Dimitri gözlerini hafifçe kıstı ve Andrei'nin yüzüne doğru bakmaya başladı. Küfür ettiğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Sessizlikle geçen birkaç dakikanın ardından sonunda Dimitri tekrar sıkıntıyla Andrei'ye seslendi:
“Şu görev hakkında biraz daha bilgi almak istiyorum. Sonuçta bana her şeyi anlatmadığını söylemiştin.
Andrei “Ah, sonunda.” diyerek başını yattığı yerden kaldırdı. “Ben de ne zaman bu konuya geleceksin diye merak ediyordum.”
Derin bir nefes aldı ve doğruldu. Yüzü ciddileşmiş, eski neşeli halinden eser kalmamıştı ve bu Dimitri'nin endişelenmesi için yeterli bir sebepti. Andrei her zaman neşeli bir tipti. Sürekli şakalar yapar ve yüzünden gülümseme eksik olmazdı. Fakat bazen öyle anlar olurdu ki, yüzü şimdi olduğu gibi ciddileşir ve sonunda hiçbir zaman iyi bir haber olmazdı. İşte o an ilk kez, Dimitri titrediğini hissetti.
“Evet, dediğin gibi dün gece çok açık olamadım sana. Şimdi, izninle anlatmaya başlıyorum, lütfen sözümü kesme. Görevin aslında basit. Pripyat civarında bir laboratuvara gireceksin. O yerin muhtemelen alt kısımlarında bulunan bir dolapta metal bir kutu duruyor. O kutunun içinde çok önemli belgeler var. O belgeleri alıp bize getireceksin. Fakat bu kutu dört haneli bir şifre kombinasyonu ile korunuyor. Şifreyi üç kere yanlış gir ve BAM! Kutu sonsuza kadar kapalı. Lakin, şifre elimizde.”
Birkaç saniyedir elinde tuttuğu buruşmuş, küçük bir kağıdı Dimitri'ye uzattı.
"Sakın bu kağıdı kaybetme"
Dimitri kağıdı onun elinden alırken ilk kez gülümseyebildi.
“Harika, peki bu laboratuvar nerede?"
Andrei derin bir iç çekti ve yüzünü aracın tavanına doğru çevirdi.
“İşin aslı, bilmiyoruz.”
“Nasıl bilmiyoruz? Benim bulmamı beklemiyorsunuz herhalde?”
“İşin aslı, evet, bekliyoruz.”
“Sen ne dediğinin farkında mısın? Hayatımda ilk defa gideceğim bir yerde, orada bulunan sayısız tehlikeli hayvandan ve eli silah tutan diğer manyaklardan bahsetmiyorum bile, o yeri nasıl bulmamı bekliyorsunuz?”
“İşin aslı.."
“İşin aslı deyip durma be! Bu resmen intihar görevi. Elimde en ufak bir ipucu yok.”
Andrei tekrar iç çekerek Dimitri'ye bakmaya başladı.
“Evlat, sana lafımı kesme demiştim. Ne kadar sabırsız biri oldun sen? Eğer biraz daha sabretseydin...”
Hışımla tekrar yere yattı ve homurdanmaya başladı.
“Aptal çocuk, bütün hevesimi kaçırdın şimdi. Birazdan gittiğimiz yerde hepsinin cevabını alacaksın zaten”
Dimitri o anda yolda giderken kafasını bir seferliğine bile dışarı çıkarıp etrafına bakmadığını hatırladı.
“Uzun zamandır yoldayız. Nereye gidiyoruz gerçekten?”
Kamyon, yolda bulunan bir tümsek sonucu sarsıldı.
“Dördüncü Ukrayna Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na.”
O anda kamyon durdu ve etrafını bağrışıp duran askerlerin sesleri sardı.
“İşte geldik evlat. Ordunun kalbindeyiz şu an...”