Çantasını alıp evden çıkan Mark soluğu Donghyuck ve arkadaşlarının kaldığı yurtta aldı. Henüz Donghyuck okuldan dönmemişti. Mark da o gelene kadar dışarıda bekliyordu. Soğuk ve sert rüzgarlara aldırış etmeden yüzünü gökyüzüne çevirip;
"Umarım bu yaşananlar rüya değildir. Umarım... Şu güne dek elimden geldiğince isyan etmemeye çalıştım. Umarım bu sefer beni adil bir şekilde ödüllendirirsin Tanrı'm."
- Hey!
Sesin geldiği yöne doğru başını çeviren Mark ona doğru koşan sevgilisine gülümsedi. Donghyuck, önce sımsıkı sarıldı Mark'a. Tam tamına üç dakika boyunca birbirlerine kenetlenmişlerdi. Mark gözyaşlarına hakim olamıyordu. Bunu hissettirmemeye çalışıyordu sevdiğine ama birden hıçkırıklar içinde ağlamaya başlamıştı. Donghyuck ne olduğuna anlam veremiyordu.
- Sevgilim! Neyin var? İyi misin? Ne oldu?
Donghyuck, Mark'ın damlayan gözyaşlarını her seferinde silmeye çalışsa da bir türlü durmuyordu bu yaşlar. En sonunda sevdiğinin gözyaşlarını ve bu hıçkırıkları bir an önce kesmek için yapışmıştı karşısındaki bedenin dudaklarına. Bir dakika boyunca neye uğradığını şaşıran Mark'ın sonunda hıçkırıkları kesilmişti. Donghyuck tam çekilmeye gelirken Mark tekerleklerinde olan ellerini kaldırıp sevdiğinin boynuna kenetledi ve dudağını sert bir şekilde ısırdı. Bunun ardından Donghyuck ellerini Mark'ın belinden geçirdi ve tekerlekli sandalyeyi ittirip Mark'ı kucakladı ve tutkulu bir öpüşme ile odasına kadar taşıdı. Daha sonra yatağa yavaşça bıraktı.
- Sanırım çocukları arayıp bugünlük kendilerine kalacak bir yer bulmalarını söylesem iyi olacak, eheheh.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
obstacle あ markhyuck
FanfictionBelki de önümde yıkılması güç duvarlar, devasa engeller var aşılması imkânsız olan. Fakat, bu engelleri senin için aşmaya çalışıyorum.