bölüm 3

33 9 20
                                    

O sürekli yukarıda duran saç tutamını gördüm önce.Daha sonra yan profilini..Her santimini ezberlediğiniz birini karanlıkta bile olsa nasıl tanıyamazdınız?

Yeniden yutkunamıyordum.Buradaydı.Gözümden düşen bir damla göz yaşının sıcaklığı içimin titremesine neden oldu..Ona bunca zaman yalan söylememe rağmen hala orada gururunu hiçe saymış oturuyordu..üstüne kendini suçluyor kendimi olduğumdan daha iğrenç hissetmeme yol açıyordu.

'Bu saatte eve nasıl yalnız gideceksin değil mi ama?' dedi hafifçe sırıtarak.Bunu dediğine kendi de inanamıyordu.Neden hala burada olduğunu sorguluyordu.Kendiyle zıt düşüyor,kavga ediyordu.Hala burada olduğu için ona olan sevgimin ve bağlılığımın artacağını düşünüyordu.Bu yüzden kendinden bir daha nefret ediyordu.

Önce sinirle okuldan çıktığına sonra bunu düşünerek geri döndüğüne ve saatlerdir burada oturduğuna yerim edebilirdim.Çünkü bu Mikey'di.Yine de bu çok fazlaydı.Bu kadar iyi olmamalıydı.Saatlerdir milyonlarca kez 'Ben seni haketmiyorum.' cümlelerini hakketmiyordum ya da hala yanımda olmasını.Asıl ben onu hakketmiyordum.Ne onu ne Nale'yi..Ona bu olanları nasıl söyleyecektim?

Bedenimi hareket ettirmeyi başardığımda merdivenlere doğru yürüyüp Mikey'nin yanına oturdum.Başımı omzuna yasladım.Yüzüne bakmayınca her şey daha kolaydı.Bir şey söylemedi.

'Bana karşı bu kadar merhametli olamazsın.Anlıyor musun Micheal?Ben korkunç bir şey yaptım.Hem Nale'ye hem sana duyuyor musun?Her şeyi berbat ettim ben.Aynı söylediğin gibi.Nasıl kendini suçlayabiliyorsun aklım almıyor..' 

Yumruklarını sıktığını gördüm.

'İşte seni bu yüzden seviyorum.Benden nefret etmen gerekiyor ama sen yine buradasın.' dedim iç çekerek.

'Belki de ikisini birden yapıyorumdur' dedi gülümseyerek.Ben de hafifçe gülümsedim.

Ona daha fazla acı çektiremezdim.Bırakmak zorundaydım bu ne kadar acı getirirse getirsin onu bırakmak zorundaydm.Ben alışkındım ama ona daha fazla zarar veremezdim.Nale ile hayalindeki hayatı yaşamayı hakkediyordu.İkisi de mutlu olmayı hakkediyordu ve ben onlara bir engel olmak istemiyordum.Kafamı omzundan kaldırıp gözlerinin içine bakarak:

'Ben iyi olacağım.Beni kafana takma.Artık benim için burada olmak zorunda değilsin.Kendine iyi bak Mikey.Ve Nale'ye..Onu mutlu et olur mu?Ona onu delicesine sevdiğini söyle.Görüyorsun aksi takdirde sonuçları iyi olmuyor.Ve..sakın bundan ona bahsetme.O buna hazır değil."

Masmavi gözleri ağlamaktan koyulaşmış,çevresi ise kıpkırmızı olmuştu.Gözleri dolmuştu,parlıyorlardı.Yanağına doğru bir damla yaş süzüldü.Tanrı aşkına bana uzaklaşmamı söylüyor ,şimdi de ağlıyor muydu?

'A-aman tanrım dedim hey ne yapıyorsun?Ha-haayır ağlayamazsın bu harika bir şey hadi ama..' 

Ağlıyordum,aynı zamanda onu böylesinin daha iyi olacağına inandırmak için gülümsüyordum.Ama aksine söylediklerim onu daha da yıkıyordu.

'Sen harika bir koca adamsın..' dedim yanağındaki göz yaşını silerken gururlu bir tebessüm gönderdim.Hafifçe burnumu çektim ve hızla ayağa kalktım.Onu orada bırakıp var gücümle merdivenlerden koşarak indim.

Kapıyı kırarcasına tekmeleyerek açıp kendimi dışarı attım.Yüzüme çarpan soğuk hava ile biraz da olsa kendime geldim.Temiz havayı ciğerlerime çekmek birkaç saniyeliğine de olsa rahatlamama yol açmıştı.Doğru şeyi mi yapmıştım?Ne yapacaktım?Nale bunları öğrenecek miydi?Onu da yıkacaktım.Her şeye yaptığım gibi.Sevgi kavramını öğrenmemi sağlayan iki insanı kaybetmek üzereydim.Nale'nin yüzüne nasıl bakacaktım?Onlardan başka neredeyse kimsem yoktu.Annem ve Şevval burada değillerdi.Onları da bu kargaşaya sürükleyemezdim.Çocukların hiçbirine hislerimden bahsetmemiştim.Hepsi abim gibiydi.Aynı Mikey'nin de olması gerektiği gibi.Onlar öğrenince ne tepki verecekti?Sonuçta belki de benden kat kat  fazla değer verdikleri arkadaşlarına hatta kardeşlerine zarar vermiştim.Onunla da kalmamış bu zamana kadar her birine yalan söylemiştim.Nereye gittiğimi bilmiyordum.Yürümek her zaman beni dinlendirirdi.Ağlayamıyordum,yutkunamıyordum,konuşamıyordum,haykıramıyordum.Kendimi öldürsem yeriydi.Sonuçta bir ölüden farkım kalmamıştı.Önüme bile bakmadan yürüyordum.Bazen bir şeylere çarpıyor ama aldırmıyordum.Hiçbir şey canımı daha fazla acıtamazdı.Zaten en dibe batmıştım.Üstüme ne kadar fazla su atarlarsa atsınlar daha fazla boğulamazdım.Bacaklarımı hissetmeyene kadar yürüdüm.Gözlerimi yerden kaldırdığımda bana tamamiyle yabancı bir manzara karşıladı beni.Burası neresiydi?Kendi içimde kaybolduğum yetmiyormuş gibi bir de bedenimi de mi kaybetmiştim?Gözlerimi daha fazla açmaya çalıştıkça yanıyorlardı.Binalara daha yakından bakmaya çalışıyordum ama bir türlü tanıdık hiçbir şey bulamıyordum.Vücudum gitgide ağırlaşıyordu.Ellerimi ve ayaklarımı hissedemiyordum.Çantamı kolumdan yere doğru fırlattım ve olduğum yere çöktüm.İçindeki her şeyi oturduğum kaldırıma döktüm.Gözlerim yanıyordu.Aceleyle telefonu elime aldım.Titriyordum,sadece ellerim ayaklarım değil,tüm vücudum titriyordu.

'B-Brooklyn be-beni buradan alır mısın?'
'Hey,sorun ne?Tanrım..sesin titriyor, ağlıyor musun?'
Sonunda dudaklarımdan aralıklarla şu kelimeler döküldü :
'Sadece..gel..yalvarırım.'
Telefonun diğer ucundan bir hışırtı duyuldu.
'Sena,neler oluyor?
Cevap veremiyordum.Dudaklarımdaki kuruluk dudaklarımı mühürlemişçesine susuyordum.Ağzımı açmakta zorlanıyordum ama açsam bile anlamsız kelimelerden fazlası çıkmayacak gibiydi.Vücudumu kontrol edememek benim için her saniye daha better bir durum haline geliyordu.Gerçi edebilseydim de bu soruya cevap verebilir miydim bilmiyordum.
Vücudumu hissedemiyordum.Görüşüm bulanıklaşıyordu.Kendi bedenim içinde hapsolmuşum gibi..

'Tamam,tamam,tamam.Sadece bekle beni tamam mı?' nefes aldıktan sonra daha yumuşak bir sesle devam etti :
'Bana nerede olduğunu tarif edebilecek misin?'

Brooklyn'in ağzından

'Bana nerede olduğunu tarif edebilecek misin?' dedim.

Birkaç saniye sonra şiddetli bir ses duydum.
'Orada neler oluyor Tanrı aşkına?
Ses yoktu.
'Sena!Sena..Tanrım,cevap versene.'
Bir şeyler olmuştu.Oluyordu ama anlamıyordum.Konuşmayı sonlandırdım.Orda değildi,cevap vermiyordu.

Yataktan kalkıp hızla dolaba doğru yöneldim.Dengemi ayarlayamayarak gardolabın kapağına çarptım.Sessizce bir küfür mırıldanıp üstüme rastgele bir tişört ve bir kot pantolon giydim ve koşarak odadan çıkıp merdivenleri 3-5 basamağı atlayarak indim.Dış kapıya doğru yöneldim.Elime ilk geçen spor ayakkabıları giydim.Ah tanrım,neyle gidecektim?Yeniden salona doğru yöneldim.Rye'ın şaşkın bir ifadeyle elindeki kahve bardağıyla beni izlediğini gördüm.Kaşlarını kaldırdı ve 'Evde ne diye süslenmiş tarzancılık oynuyorsun?Gidip zıbarmıyor muydun sen?' dedi sırıtarak.
'Buna zamanım yok Ryan,şu lanet arabanın anahtarlarını ver!' diye öfkeyle bağırdım.
Tepkime şaşırmıştı.Ben de şaşırmıştım.Tanrı aşkına hep gülerdim ben.Rye'ın yüzündeki alaycı ifade yerini ciddiyete bıraktı.Orta sehpanın çekmecesini açmak için bardağı sehpanın üstüne bırakıp yere eğildi.Anahtarı aldıktan sonra bana doğru fırlattı.
'Dikkatli kullan' dedi.
Kafamı salladım ve koltukta duran kot ceketi tek elimle kavrayıp giyerken hızlı adımlarla tekrar kapıya yöneldim.Çıkmadan önce Andy'nin 'Ah dostum şu ceketlerimi rahat bırakın artık!' diye bağırdığını duydum.

Arabayı önce oturduğu eve doğru sürdüm.Nale'ye haber vermeyi bırak,mesajlarına geri dönüş bile yapmamıştı.Nale'ye bir şey öğrenirsem ona haber vereceğime dair söz vererek orada bıraktım.Mikey'i aradım.Nale sabah birlikte okula gittiklerini,onu en son o zaman gördüğünü söylemişti.Meşgule attı.Durumun  önemli olduğunu ısrarla farkettirmeye çalışarak tekrar aradım ama telefonu bu seferse kapalıydı.
'Senin derdin ne Micheal?Bir gün de işime yarayacağında aç şu kahrolası telefonunu...Pekala,görünüşe bakılırsa bunu kendim halletmem gerekiyor..' diye mırıldandım.Polise gitmeli miydim?Kimse bir şey bilmiyordu.Ortalığı boş yere alevlendirmek istemiyordum.Belki de kötü bir şakaydı.Böyle olmasını umuyordum.Ne olursa olsun Sena'nın canını riske atamazdım.Ne kaybederdim ki?Şakaysa da birkaç polis memurunun ve çocukların gülüşlerine maruz kalırdım.Olmayan bir şey değildi.Hemen Andy'i aradım.Anında açtı.

'Hey,her şey yolunda mı?' dedi tedirgin bir sesle.
'Hmm..bir düşüneyim,Sena gecenin bu saatinde ağlayarak beni arıyor,telefon gizemli bir şekilde kapanıyor..Mikey telefonlarımı açmıyor ve tüm bunlar bana yaptığınız lanet bir şaka değilse şimdi bakıyorum da galiba her şey yolunda gibi.' dedim alaycı bir öfkeyle.Andy'i aramıştım çünkü bu bir şakaysa önce o dökülürdü.
'Tamam şimdi neredesin?' dedi.Sesindeki sakinlik beni rahatsız etmişti.
'B-ben okula gidiyorum.Nale okula gittiğinden beri haber alamamış.'

'Biz Rye ile hastaneleri kontrol edeceğiz.Bir şey bulursak haber veririz.' dedi ve telefonu kapattı.

Okula yaklaştıkça içimdeki endişe daha da büyüdü çünkü sokaklar bomboş ve sessizdi.Ya ona bir şey olduysa diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.Belki de abartıyordum.Mikey'i yol boyunca üç kez daha aramıştım ama telefonu hala kapalıydı.Birlikte olabilirler miydi?Öyleyse Sena ne için ağlıyordu?Onları ciddi anlamda bir kez bile kavga ederken görmemiştim.Öyle bile olsa telefondan gelen ses neydi?Ondan sonra hiç konuşmamıştı.Tanrım neler oluyordu?

umarım beğenmişsinizdir💖

~Hikayede kimse kimse olarak yazılmadı.Lane'inize kim abanıyorsa kendinizi onun yerine koyabilirsiniz💗


End Of The Story Of UsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin