BİLİNMEZLİĞE YOLCULUK

182 20 10
                                    

   Öncelikle hepinize merhabalar🤭 ilk bölümü şu köşeye bırakıp kaçıyorum🥰 keyifli okumalarrrr. 😍😍🥰

●○

  Karanlık bir gecede, sessizlik hakimdi tüm dünyaya. Sanki birileri dünyanın sesini kısmış gibiydi. Genç adam çakıl taşlarıyla döşenmiş yolda ilerliyordu. Öylesine karanlıktı ki önündeki uçsuz bucaksız yoldan başka bir şey göremiyordu. Neden ve nereye yürüdüğünü bilmiyor adeta bir bilinmezliğe sürükleniyordu.

  Aniden bir sesle irkildi. Korkuyla etrafına baktığında onu zifiri karanlıktan başka bir şey beklemiyordu. En iyisinin yoluna devam etmek olduğuna karar verdi. Karanlık ve sessizlik gittikçe onu ürpertiyordu. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atarken nabzının sesini kulaklarında duyuyordu. Bunların dışında duyabildiği tek ses yürürken ayağının altında ezilen çakıl taşlarıydı. İçinden bu bilinmezliğin onu korkutmadığına inandırmaya çalışıyordu kendini.
  Bir hışırtı sesiyle tekrar etrafına baktı. Neden tek bir ışık zerreciği yok diye geçirip küfretti içinden. Yapması gereken tek şeyin gelen seslere odaklanmak olduğunu düşünerek kulak kesildi seslere. Ses çok yakından geliyordu. Deli gibi etrafında dönmeye başladı. Sesin nereden geldiğini, onu takip edenin ne olduğunu bulma isteğiyle baktı etrafına. Tek adım atacak hali kalmamıştı. Nefes nefeseydi. Soluk alış verişleri düzene girince ve odaklanmaya başlayınca ileride bir karaltı fark etti. Ona doğru ilerlemeye başladı. Belki de sorularının cevabı oradaydı. Yaklaştıkça önündeki şey biçim kazanıyordu. Neydi bu? Bir kapı ya da bir geçit?
Önündeki şey bir kapıydı ama bu zamana kadar gördüğü hiçbir kapıya benzemiyordu. Daire biçiminde ki kapıyı açabilecek herhangi bir kol yoktu. Fısıltı sesleri geliyordu kapının ardından kulağını yaklaştırdı ama anlamıyordu. Tekrar elini uzattı ve parmaklarıyla küçük bir umut aradı. Parmakları kapının üzerinde gezerken bir anda dokunduğu noktalardan mavi bir ışık görünmeye başladı. Parmağını başladığı noktaya getirdiğinde ışık o kadar çoğaldı ki aydınlık çevresinde ki karanlığı içine hapsetmişti sanki. Elini o çembere yerleştirdi ve aniden tüm vücudunu içine çekti. Etrafına baktığında kimse yoktu ve bu durum onu olduğundan daha tedirgin hale getirmişti. Aniden burada yalnız olmadığını hissetmeye başladı. Nefes alışverişleri hızlanırken arkasına dönüp bakmak ve koşup kaçmak arasında kalmıştı. Merakına yenilerek yavaşça arkasını döndüğünde gördüğü şeyle dehşete kapıldı. Uçsuz bucaksız karanlığa rağmen devasa bir silüet göze net bir şekilde çarpıyordu. Bir canavar, yaratık hayır tanımlayamıyordu ne olduğunu bilmiyordu. Yüzünü seçmeye çalıştığında korku onu adeta olduğu yere çivilemişti. Karanlık bir anda hareketlendi. Yaklaştıkça içinde volkanlar patlıyormuş gibi hissetti. Gözleri kararmaya başladı sanki karanlık bedenini alıp götürecekmiş gibiydi tam o karanlığa hapsolacakken nefes nefese uyandı.
 

  Kan ter içerisinde kalmıştı. Yavaşça doğruldu. Son günlerde epeyce görmeye başlamıştı bu rüyayı. Bir yol vardı ve o durmaksızın ilerliyordu nereye gittiğini bilmeden ilerliyordu. Bir kapı çıkıyordu karşısına ve o bir çember çizerek o kapıyı açıyordu. Karşısına korkunç bir karanlık güç çıkıyordu ve tam onu hapsedecekken aniden uyanıyordu. Tıpkı babasının dediği gibi saçma sapan bir rüyanın tekrarıydı işte. Yatağından kalkıp perdeyi araladı. Tam da Cyrus'un söylediği gibi hava güneşliydi. Hiç şaşırmaz mıydı bu kız? Gülümsedi, bunu düşünürken. Altıncı hissi kuvvetli olduğundan biliyormuş. Eğer altıncı his diye bir şey varsa görünüşe göre bu kızda işe yarıyordu.

  Hava ne kadar parlak ve güzel olsa da Lucas için yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Ruhunu kemiren bir şeyler vardı. Bu durumu da rüyasının etkisine vurarak saçlarını kaşıdı. Soğuk bir duşun iyi geleceğini düşünerek banyoya yöneldi. Duştan sonra hazırlandı ve aşağı indi güzel bir kahvaltının ardından arkadaşlarıyla buluşma niyetinde olsa da baş belası Axel hemen toplanmaları gerektiğini ve onu ikna etmeye çalışırken ağzının aldığı şekli düşündü. Annesi;

 "neye gülüyorsun sen öyle Lucas? "  

  Dedi sorgularcasına.O an farketti sırıttığını. Hafifçe öksürerek suratına ciddi bir ifade yerleştirdi. Bir anda tüm odayı etkisine alan ürkütücü bir sessizliğin ardından tam annesine cevap verecekken kapı sesiyle irkildi. Birileri delice kapıyı yumrukluyordu. Gelen her kimse fazlasıyla sabırsızdı. Lucas kapıya yöneldi fakat annesi koşarak Lucas'a yukarı çıkıp kapısını sıkıca kilitlemesini ve kendisi çık diyene kadar çıkmamasını söyledi. Ürperti vücudunda ki hükmünü sürdürürken koşarak odasına çıktı. Kapıyı tam da annesinin dediği gibi kilitledi ve çömelerek dinlemeye başladı. Sesler duyuyordu fakat o kadar kısıktı ki anlaşılmıyordu. Biraz daha kulak kabarttı. Annesi bağırıyordu bir saniye hayır ağlıyordu. Bu sessizlik Lucas' ı ne kadar ürkütse de aldırış etmedi. Birden sesler yükselmeye başladı odasına doğru gelenler vardı. Geriye doğru adım atmaya başladı çünkü artık emindi kapının ardındakiler her neyse onun için gelmişlerdi.

  Vücudu titremeye başlamıştı. Anlamadığı konuşmalar geçiyordu ve olağan güçleriyle kapıyı zorluyorlardı aniden sesler kesildi. Tam kapıya doğru yönelecekken kapı karşıdaki duvara doğru hızlıca uçtu. Artık onun için gelenleri görebiliyordu. Ona doğru geliyorlardı. Üzerlerinde bembeyaz kıyafetler kafalarını tamamen saran maskelerle tam karşılarındaydı. Maske yüzünden yüzleri seçilmiyordu. Lucas'ın dili tutulmuştu adeta. Aniden  kollarından tutarak çekiştirmeye başladılar. Lucas ne kadar diretse de ellerinden kurtulamıyordu. Çırpınmaya devam etti kurtulma umuduyla. Tam kollarını kurtaracakken içlerinden bir tanesi avucunu Lucas'ın yüzüne yerleştirdi ve Lucas bilincini kaybetmeye başladı artık tepki vermiyor çırpınmıyordu. Lucas karanlığın kollarına kendini bırakmıştı. Bilinmezliğe yolculuk başlamıştı!

  Umarım beklentileri birazcıkta olsun karşılayabildiğim bir bölüm olmuştur. Düşünceleriniz benim için çok önemli oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın. Yeni bölüme kadar görüşmek üzere takipte kalın😘😘😘

ORENDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin