"Acele et! Bitirmem gereken işler var!" Sert davranmaya çalışması beni güldürdü.
"Bu lanet topukluların içinde yürüyemiyorum" diye şikayet etti Tanika. Sesi gittikçe hızlanırken bir rapçi gibi çıkıyordu, bu daha çok gülmeme sebep oldu.
"Sana onları giymeni kim söyledi? Benim sorunum değil" dedim mağazalara doğru yürümeye devam ederken. Her yerde parlak kırmızı '%75 indirim' yazılarını görüyordum ve bu cennette hissettiriyordu. Benim kendi cennetim. Gözüme bir çift desenli şortu kestirdim ve onlara doğru yürüdüm, raftan şortları ve uzun kollu kırmızı, boncukları olan üstü de buldum. Bedenime uygun olanını almam için acele etmem gerektiğini düşündüm. Evet!
"Bu sürtük nerede?" Bana doğru dönmüş, nefesini tutan sevgili arkadaşımın yüksek sesini duydum. Yüksek topuklarının sesi dükkanın sessizliğini bozuyordu. "Lanet olası bir Bolt gibi etrafta dolaşırken, bunların yeni olduğunu biliyorsun," Pembe röfleleri yüzünü çevreliyordu. "Şimdi yavaş ol ve bana ne bok aldığını göster" Bir çırpıda elimdeki kıyafetleri aldı, yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. "Hmm, şortları beğendim."
"Bunlar için yeterince paran var mı?" diye sordum, onay vermesini bekledim. Kontrol etmek için bir dakika bekledi.
"Hayır," Açıkça konuştu, "Ama senin olacak." koluna şaplak atarken gülümsedi.
"Her neyse, buradan ne aldın?" Hayvan baskılı eşarpların olduğu yerden geçerken konuşmaya devam ettik.
"Hayır, bu mağazalardan alışveriş yapmam. Şortları incelerim," Tek kaşını kaldırdı "Bunlardan bir çift alacağım" Raflara geri döndü ve elindeki şortların mor olanından kendi bedenine uyanı buldu. Onu hafifçe alkışladım. Bal rengi buklelerimi tararken mağazanın penceresinden dışarı baktım.
"Caddenin karşısında mum satan bir dükkan görüyorum! Tanika acele et lütfen, gidip biraz almak istiyorum," dedim ama o sadece topuklularını kasiyere doğru yöneltti, elimdekileri kaptı ve gitti. "Estella Smitts, bir gün beni öldüreceksin!"
"Seni seviyorum," dedim ve yumuşak yanağına bir öpücük kondurdum. "Sana borçluyum!"
"Bana çok borçlusun" diye tersledi. "Şimdi git mumlarını al ve işin bittiğinde bu lanet sokaktan çıkıp biraz Çin yemeği alalım."
"Elbette" Onu onayladım. Bir haftadır Çin yemeğini özlüyordum. Aceleyle mağazadan çıktım, cebimde en azından elli doların olduğundan emin oldum. Evet. Sevimli dükkandan içeriye adımladım ve etrafımdaki ürünlere baktım. Güzel. 'Ilık Vanilya Şekeri' başlıklı mumu kaptım. Oh, inanılmaz kokuyordu. Gözüme çarpan başka bir mum bulamadım, bu yüzden memnun kaldığım tek mumun fiyatını ödedim.
Dışarı çıkarken gözümü yabancı birşey yakaladı. Caddede bir adam. Pekala, buna şaşırmadım. Burada her gün yığınla insan oluyordu ama bu adam küçük kumaş battaniyeye yayılmıştı. Caddenin orta kısmının hemen yanındaki dar yolun oradaydı. Buna izni var mıydı? Bir süredir sokak satıcılarını görmüyordum ve şuan gördüğüm şey mücevherlerdi. Muhtemelen ucuzdu, mağazalarda görmediğim özgün şeylerdi. Kıçım kısa sürede yanına ulaşmıştı.
"Merhaba," dedi yukarıya bakan adam. Kalbimin durduğunu ve ona bakarken herşeyin donduğunu hissettim. Tapılası.. Onun canlı, ışıltılı yeşil gözlerine bakarken tek bir doğru cümle bile kuramadım. Pembe dudaklarına küçük bir gülümseme yerleştirdi, dağınık kahverengi saçları alnının bir kısmını örtüyordu. O gerçekten...? Buna inanamıyorum. Büyüleyici, diye düşündüm. "Burada bir şey beğendin mi?" Gözleri üzerimdeydi.
"Uh, evet" Etraftaki ürünlere ufak bir bakış attım. Evet, buradaki bir şeyi beğendim, seni. "Lütfen bana şu kristal taşlı yüzüğü gösterir misin?" Sesimin uygun çıkmasına dikkat ettim ve lanet olsun.
"Tabii" dedi derin sesiyle. Yüzüğü aldı, onun büyük elleri arasında çok küçük ve kırılacak gibi görünüyordu. Avcumun içine yüzüğü bıraktı, elleri benimkine dokundu. Sıcacık.. Yüzüğü parmağımdan geçirdim ve uydu. Mükemmel.
"Bu mükemmel," ona kısaca gülümsedim, "Fiyatı ne kadar?"
"Aslında 2 papel, ama sen alabilirsin." dedi ve nefesimin kesilmesine izin verdim.
"Ne? Bana bunu bedavaya mı veriyorsun? Neden?" Afalladım.
"Neden olmasın? Benden küçük bir hediye, eğer istersen," Gözleri üstümde dolaşıyordu. "Burada sende gerçekten güzel duracağını düşündüğüm bir şey daha var" dedi ve cebindeki şeyi çıkarttı. Koyu sarımsı zincir, içinde yeşil bir mücevher bulunduruyordu. Sahte olduğu belliydi ama sahte veya değil, güzel olduğu inkar edilemezdi. Taş sadece yeşil değildi, mavi ve mor karışımı renkler de barındırıyordu. Taşın etrafındaki detaylar beni büyüledi.
"Vay canına," Fısıldadım. "Bu...gerçekten güzel" Sonunda konuşmayı becermiştim. Başıyla onayladı.
"Bu sonuncusu. Bugün nadir takı koleksiyonumu gören ilk kişi olman göz önünde bulundurulursa, alman gerektiğini düşündüm." Güldü, ürünlerini alaya alıyordu. Bundan gurur duymadığı belliydi. Ayağa kalktı, bana ikramiyesini vermek için adımlarken ne kadar uzun ve fit olduğunu göstermiş oldu.
"Alındın mı?" Usulca mırıldandı, tam arkamda duruyordu.
"Uh, ben- hayır aslında." Kolyeyi çıplak boynuma iliştirirken nefesini kulağımda hissediyordum, dokunuşu beni ürpertti. Ne yapıyorum? Dar bir yolda durmuş, evsiz birinin yakınıma gelmesine, bana yüzük ve mücevherler hediye etmesine izin veriyordum. Vay canına. Düşünmem gerekiyor. O kayıtsız şartsız bir yabancıydı.
"Teşekkür ederim" dedim, hızlıca arkamı döndüm bu ona çarpmama sebep olmuştu. Bana dik dik baktı ve gergince yutkundum. "Bu ne kadar?" Kolyeye dokundum.
"Beş dolar," Mırıldandı. Cebimden on dolar çıkardım ve ona uzattım. Değişmedim ve kesinlikle şuan rahatsız değilim. Kolye ve yüzük için yedi dolar, ve onun için de üç dolar. O kadar da kötü değil.
"Stella! Kızım sen ne yapıyorsun? Neden söylediğin gibi mum dükkanında değildin? Seni bulmak için tüm New York caddelerini aramam mı lazım?" Tanika'nın yükselen sesini arkamdan duydum. Dürüst olmak gerekirse burada olması beni rahatlattı. İşler çok...samimi gidiyordu.
"Buradan bir şeyler alıyordum," Yerdeki ürünleri gösterdim.
"İyi, bitti mi?" Ayağını sabırsızca yere vurdu. "Açlıktan ölüyorum."
"Evet bitti. Çok teşekkür ederim," Ona bir kez daha teşekkür ettim, ama bana bakmayı reddediyordu. Kirli ayakkabılarına bakarken kafasını salladı. "Hadi" dedim Tanika'ya, ama o durdu.
"Onu böyle mi bırakacaksın? Ona bir yirmilik veya onun gibi birşey ver," dedi ve yüzümün alev aldığını hissettim. Tanrım..
"Tanika," Nefesimin altından tısladım. "Kes şunu!"
"Ne? Buna ihtiyacı var," Önemsiz birşeymiş gibi omuz silkti. Şuan o bir pislik gibi hissediyor olmalıydı. Çok kötü hissettim çünkü onu asla böyle aşağılamazdım. O da sadece hepimiz gibi insandı, tüm bunlara rağmen. "İyi, ben yaparım. El, bu insanlara yardım etmelisin. Onlar çöp yiyor." dedi sadece benim duyabileceğim bir tonda. Cebinden yirmi dolar çıkardı ve onun ucuz mücevherlerinin üstüne fırlattı. Ağlamak istedim. "İyi günündesin arkadaşım" dedi ve ilerlemeye başladı.
"Ben çok üzgünüm" Güzel yabancıdan özür diledim. "Onun niyetinin bu olduğunu düşünmüyorum" dedim ve bana kısa bir bakış atmak için kafasını kaldırdı. Konuşmadı ama gözleri her şeyi anlatıyordu. Acı, öfke ve utanç.
"Bu sevimli şeyler için teşekkür ederim" Biraz da olsa daha iyi hissetmesini umarak ona tekrar teşekkür ettim. Ama o bana bakma veya konuşma cesaretinde bulunmadı.
"Rica ederim, bayan" dedi nefesinin altından, kalbimin kırılmasına sebep oldu.
İlk bölümün sonuna geldik! Umarım hoşunuza gitmiştir. Lütfen oy ve yorumları eksik etmeyin. Multimedia'da kolyenin fotoğrafı var :) .x
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drifter | Türkçe
FanfictionNew York sokaklarındaki çekici evsiz adama aşık olan iyi kalpli kızın üzücü, tutkulu hikayesi.