Burak, uzun zamandır kalbindeki hissin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Bu öyle bir şeydi ki sol tarafından başlayıp tüm vücuduna dağılıyordu. Dudaklarının kıyısında ise hep o bilindik tatlı kıvrılma vardı. Ve bu sadece birini gördüğünde oluşuyordu.
Bazı şeyleri anlamak zaman alırdı. Daha önce tadılmamış hislerin anlaşılması, sebebinin aranması, bulunca inkârın oluşması en sonunda da görmezden gelinmesi uzun bir süreç gerektirirdi.
Aşk tamda öyleydi!
Âşık olduğunu anladığı andan itibaren inkâr etti. Kafasını bir yerlere vurup düşüncelerden kurtulmayı umdu, en fenası kalbini yerinden çıkartmayı düşündü. Gerçek anlamda bir bıçak bile işe yarayabilirdi. Hislerinin anlamını ailesi gibi gördüğü kişide bulamazdı. En büyük duygusal travmayı da dört sene önce, o sabah yaşadı.
O sabahın en büyük koşuşturması Baran ve Esma’nın zoraki evliliğiydi. Sabahın yedisinde bembeyaz elbise içerisindeki gelinin mutlulukla gülümsemesi, damadın ise en yakın adamı tarafından silah zoru ile nikâh masasına oturtulması alışıldık bir durum değildi. Ama sonu herkes için mutluluk vericiydi.
Eh! Ne de olsa nikâhta keramet saklıydı. Onların büyüsü başkalarının üzerine serpilirken tek bir kişinin kalbi sızlıyordu.
Bu kişi Burak’tı!
Gözleri ise bir türlü ondan başkasına bakmıyordu.
Betül!
Acısı da sevinci de artık ondaydı. Aşk kalbine düştü.
Ve bir daha ortaya çıkmamak üzere kalbin en derinine gömüldü!